1 Nisan 2013 Pazartesi

SAHİH-İ MUSLİM MUKADDİMESİ


 

 

 

 

 

SAHİH-İ MUSLİM

 

 








MUKADDİME


 

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'a, akıbet de takva sahipleri­ne mahsustur. Allah, Peygamberlerin sonu olan Muhammed'(s.a.v)’le bütün Nebilere ve Mürsellere salat eylesin:

Bundan sonra:  Sen —Allah  iyiliğini versin— Yaradanının tevfikiyle dinin sünnetleri, ahkamı ile sevap, azab, teşvik, terhib ve diğer bir-çok şeyler hakkında Resulullah (s.a.v)'den naklolunan bütün haberleri, nakledildikleri ve ulemanın kendi aralarında ele aldıkları isnadları ile inceden inceye araştırarak öğrenmeğe azmettiğini söyledin ve —Allah hidayetini arttırsın— bu haberlerin mecmuuna  te'lif edil­miş; der-top bir şekilde vakıf olmak istedin.  Benden  de bunları  sana. çok  tekrardan   hali   bir   te'lif   halinde   hulasa   etmemi   diledin.   Çünkü tekrarların seni asıl maksadın olan, o haberleri anlama ve onlardan hü­küm çıkarma işinden alıkoyacağına kail oldun. --Allah sana kerem bu­yursun— bu dileğinin üzerinde dikkatle durarak halin nereye  varaca­ğını iyice düşündüğüm zaman inşallah güzel bir neticesi ve mevcud bir faidesi olacaktır. Bu yükün altına girmemi benden dilediğin vakit, eğer bu iş bana müyesser ve ikmali mukadderse, izahı uzun sürecek bir çok sebeplerden dolayı herkesten evvel onun faydasını  ilk  görecek  kimse­nin hassaten ben olacağımı düşündüm. Ancak uzun lafın kısası: insana; bu işin azının hakkından gelerek başarmak çoğu ile  uğraşmaktan  da­ha kolaydır.    Hele iyi ile kötüyü bir birinden ayıramayan, ancak başkasının yardımıyla iyiyi kötüyü seçebilen avamdan olursa!..     Bu babta mesele arz etüğimiz şekilde olunca;     böyleleri için sahih hadisin  azının hakkından gelmek zayıf hadisin çoğuna tamah etmekten evladır. Bu fen­nin çoğuna tamah etmekte ve mükerrerlerini toplamakta-insanların ancak hususi bir tabakasına; kendilerine hadis babında bir parça uyanık­lık, onun sebep ve illetlerine dair az çok bilgi nasib  olanlarına  biraz fayda olacaktır. Böyle bir kimse —inşaallah— kendisine verilen ilim sebebiyle, çok hadis toplamakta ki faideye nail olur.

Teyakkuz ve ma'rifet ehli olan havassın taşıdığı manalann zıddını taşıyan avaram-ı nassa gelince: bunların, azı bilmekten aciz iken çoğu aramalarında bir mana yoktur.

Bundan sonra: Sana —anlatacağım şarta göre— inşaallah diledi­ğini tahric ve te'life başlıyoruz. Şart şudur : Biz Rasulullah (s.a.v) den senedle gelen haberlerin cümlesini ele alıyor ve on­ları tekrarsız olarak üç kısma, ravilerini de üç tabakaya ayırıyoruz. An­cak kendisinde mana ziyadeliği bulunan bir hadisin tekrarından müs­tağni kalınamayacak bir yer gelir; yahut isnadın birinde illet bulunduğu için yanında başka bir isnad bulunursa o başka. Zira hadiste kendisine ihtiyaç hissedilen ziyade mana tam hadis yerini tutar. Binaenaleyh kendisinde anlattığımız ziyade bulunan hadisi tekrar etmek yahut müm­kün olduğu takdirde, kısa olmak şartıyla o manayı hadisin tamamın­dan ayırmak mutlaka lazımdır. Lakin onu hadisin bütününden ayırmak çok defa güç olur. Ayırmak güç olduğu zaman hadisi olduğu gibi tekrar etmek daha doğrudur. Am­ma kendisine hiç bir ihtiyacımız yokken bütünü ile tekrarlamamak im­kanını bulduğumuz hadisi inşaallah tekrar etmeyeceğiz.

Birinci kısma gelince: «Biz — bu kısımda — başka haberlerden da­ha kusursuz ve daha temiz olan haberleri öne almak istiyoruz. Çünkü bu haberleri nakledenler hadiste istikamet sahibi ve naklettiklerini sağ­lam nakleden, rivayetlerinde şiddetli ihtilaf ve zararlı karıştırma bu­lunmayan kimselerdir. Nitekim hadisi karıştıran birçok muhaddisler görülmüş; bu husus onların hadislerinde meydana çıkmıştır.

Bu sınıf insanların haberlerini birer birer tetkikten geçirince arka­sından senetlerinde önceki sınıf kadar hıfz ve itkanla vasıflanamayan ba­zı kimseler bulunan haberleri anlatacağız. Mamafih bunlar izah et­tiğimiz hususlarda her ne kadar ötekilerden aşağı iseler de. setir  ismi, doğruluk ve ilmi teatisi şüphesiz ki onlara da şamildir.

Bunlar Ata'b. Sabit  , Yezid b. Ebu Ziyad  , Leys b. Ebu Suleym ve onların emsali, raviyan-ı asar ve nakıian-ı ahbar zevattır. Bunlar ulemaya göre her ne kadar arzettiğimiz ilim ve setir ile ma'ruf iseler de, kendilerinde rivayet hususunda söyle­diğimiz itkan (sağlamlık) ve istikamet bulunan sair akranları hal ve mertebece bun­lardan üstündürler. Çünkü bu cihet ulema indinde yüksek bir derece ve ulvi bir haslettir.

Görmüyor musun,   Ata,   Yezid   ve   Leys   adını verdiğimiz bu üç zatı hadisteki başarı ve istikamet hususunda Mansur b. Mu’temir , Suleyman el-A'meş ve İsmail b. Ebu Halid ile karşılaştığında bunların onlara benzemediğini, onlara yaklaşmadıklarını anlıyorsun.

Hadis ulemasınca bu hususta hiç şüphe yoktur. Çünkü onlarca Mansur'un, A'meş'in ve İsmail’in doğru belleyişleri ve hadislerin-deki titizlikleri meşhurdur. Ata, Yezid ve Leys hakkında ise böyle bir şeyden haberleri yoktur.

İbni Avn ve Eyyub-ı Sahtiyani ile Avf b. Ebu Cemile  ve Eş'as el-Humrani gibi akran zevatı karşılaştırdığın zaman  dahi vaziyet ötekilerde oıduğu gibidir,    Maluma 'Avn ile Eş'as, Hasan-ı Basri ile İbni Sirin 'in arkadaşlarıdır.Nitekim İbni Avn ile Eyyub 'de onların arkadaşlarıdır,

Şu kadar var ki; onlarla bunların arasında naklin doğruluğu ve fazi­letin kemali hususundaki fark büyüktür. Vakıa Avf ile Eş'as da ulemaca sıdk ve emanet sıfatlarından mahrum sayılmazlarsa da derece itibarı ile ehl-i ilim nazarında hal, anlattığımız şekildedir.

İsim göstermek hususunda bu zevatı misal almamızın sebebi; onları misal göstermek bir alamet olsun da ulemanın ilim babında ehil olan bir kimseyi ne suretle derecelendirdiklerini anlayamayan bir kimse, o alameti anlamakla işin içinden çıksın diyedir. Böylelikle kıymeti yüksek olan bir zatın derecesi aşağı düşürülmemiş; ilimde derecesi düşük olan da mev­kiinin üstüne çıkarılmamış olur. İlimde her hak sahibine hakkı verilir; ve o kimse layık olduğu yerine oturtulur.

Filvaki'  Aişe  (Radıyallahu Anha)’dan rivayet olunmuştur ki.

«Rasulullah (s.a.v) bize insanlara dereceleri­ne göre değer vermemizi emir buyurdu.» demiştir. Bununla birlikte Kur'an dahi   Teala Hazretlerinin.

-Her ilim sahibinin üstünde daha alim biri vardır»

Kavl-i Kerimini natık bulunmaktadır.

İşte   Rasulullah  (s.a.v)'in haberlerine ait dileğini, arz ettiğimiz suretlere göre te'lif ediyoruz.

Hadis ulemasınca yahut o ulemanın ekserisine göre; muttehem sayı­lanların haberlerine gelince: biz onların hadislerini tahric etmekle uğraşacak değiliz. Bunlar Abdullah b. Misver, Ebu Cafer  el-Medaini, Amr b. Halid, Abdulkuddus eş-Şami, Muhammed b. Said   el-Maslub , Gıyas b. İbrahim Suleyman b. Amr, Ebu Davud en-Nehai ve emsali kimseler olup Hadis uydurmak ve haber düzen­lemekle İtham olunmuşlardır

Keza,, hadisleri ekseriyetle münker veya yanlış olan kimselerin hadis­lerini rivayet etmekten de çekindik.

Bir muhaddisin hadisindeki münkerlik alameti: Onun rivayeti hafız ve makbul olan başka ravilerin rivayetleriyle karşılaştırıldığı zaman on­ların rivayetlerine muhalif düşmesi yahut hemen hemen onlara uymamasıdır. Şayet hadislerinin ekserisi böyle ise onun hadisi metruk .gayr-i makbul ve kullanışsızdır.

İşte Abdullah b. Muharrer, Yahya b. Ebu Uneyse, Cerrah b. el-Minhal, Ebu'l-Atui,  Abbad b. Kesir, Hüseyin b. Abdullah b. Dumeyre ve Umer b. Suhban ile münker hadis rivayeti hususunda onların yolundan gidenler bu nevi' muhaddislerdendirler. Ar­tık biz onların hadisleri üzerinde duracak ve onlarla meşgul olacak deği­liz. Çünkü bir muhaddisin yalnız kendisinin rivayet ettiği bir hadisi kabul hususunda ulemanın —bizim bildiğimiz— şartı: onun ilim ve hıfz ehli mu'temed zevata, rivayetlerinin bir kısmında iştirak etmiş olması ve bu hususta onlara uymağa gayret göstermiş bulunmasıdır. Böyle yaptığı görülürde sonra o rivayete başkalarınınkilerde olmayan bir fazlalık ka­tarsa, yaptığı ziyade kabul olunur.Ama bakarsın biri, büyüklüğünden ve gerek onun gerekse başkalarının hadislerini mükemmel şekilde rivayet eden hafız ravilerini çokluğundan dolayı Zühri yahut Hişam b. Urve gibi bir zatı —ki her ikisinin hadisleri ulema arasında yaygın ve müşterek olup bunları kendilerinden, bir çoğunu ittifakla ol­mak şartı ile kendi ravileri rivayet etmişlerdir— gözüne kestirir de her ikisinden yahut birinden bir sürü hadis rivayet eder. Halbuki onların ravilerinden hiç biri bu hadisleri tanımaz. Aslında o ravilerin ellerindeki sahih hadislere iştirak edenlerden de değildir. İşte bu nevi' insanların hadisini kabul etmek caiz değildir. Allahu a'lem.

Hadis ve ehl-i hadisin mezhebinden muhaddislerin yolunu tutmak is­teyen ve buna muvaffak da olanlara rehberlik edecek kadarını izah ettik. Kitabın bir kaç yerinde, muallel haberlere geldiğimiz zaman onları anlatırken şerh ve izah icabeden yerleri inşaallah daha da şerh ve izah

edeceğiz.

Bundan sonra: —Allah sana merhamet eylesin— şunu demek iste­riz ki; eğer biz muhaddis geçinen bir çok kimselerin, rivayet ettikleri zayıf hadisleri ve münker rivayetleri atmak, sıdk-u emanete tanınmış mevsuk ravilerin naklettikleri sahih ve meşhur hadislerle yetinmek lazım gelirken, cahil ve gafil insanların arasına attıkları şeylerin bir çoğunun münker olduğunu bildikleri ve dilleriyle i'tiraf ettikleri halde; üstelik bu riva­yetleri hadis imamlarından Malik b. Enes, Şu’be ibni-Haccac, Sufyan b. Uyeyne, Yahya b. Said el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdi ile diğer imamların, kendilerinden rivayette bulunmayı zemmettiği yaramaz bir takım kimseler tarafından nakledilmişken yine de hadise karşı ettikleri çirkin icra'atı görmüş olmasaydık, istediğin tahsil ve temyiz için ortaya atılmak bizim için kolay bir şey olmazdı, lakin bu adamların sana bildirdiğimiz: zayıf, meç­hul senetlerle münker haberleri neşretmeleri, onları kusurlarını bilme­yen avam arasına atmaları sebebiyle senin dileğine icabet eylemek kalbi­mize yatıştı.

 


İmam Muslim (204-261) in bu izahatı verip vermediği ihtilaflıdır. Bazılarına göre yapamadan vefat etmiştir. Bir takımları kitabının bablarında yeri geldikçe bu izahati yapmış olduğunu söylerler. Mukaddimede bundan bahsedilmişti.

 


1- MEVSUKLARDAN RİVAYET VE YALANCILARI TERK ETMENİN VÜCUBU BABI


 

—Allah Teala seni muvaffak kılsın— Bilmiş ol ki, rivayetlerin sahih ile sakimini onları nakledenlerin mu'temed olanlarıyla, muttehemlerini bir birinden ayırmayı bilen herkese vacib olan :

1-O rivayetlerden mahreçlerinin sahih, ravilerinin mu'temed olduk­larını bildiklerinden başkasını rivayet etmemek;

2- Töhmet altında olan aşırı bid'atçıların rivayetlerinden sakınmak­tır.

Söylediklerimizin aksinin değil, asıl bizim söylediklerimizin lazım geldiğine delil:   Allah-u  Zülcelal'in şu kavl-i kerimidir:

«Ey iman edenler! Eğer fasikın biri size bir haber getirirse, aslı olup olmadığını araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz» (Hucurat-6)

Teala Hazretleri:

«Razı olduğunuz şahitleri  (getirin) ve. «Sizden iki adaletli kimseyi şahit getirin.» buyurmuştur. Zikrettiğimiz bu ayetler, fasıkın haberinin itibardan sakıt olup kabul edilmediğine; adil olmayanın da şahitliğinin reddedileceğine delalet etmektedirler.

Haberin manası bazı rivayetlerde şehadetin manasından ayrılırsa da bir çok manalarında her ikisi birleşirler. Çünkü fasıkın haberi ulemaya göre makbul değildi. Nitekim şehadeti dahi bütün ulemaca merduddur. Fasıkın haberi kabul edilmeyeceğine Kur'an delalet ettiği gibi, münker haber rivayetinin kabul edilmeyeceğine de sünnet delalet etmiştir. O da,   (s.a.v)'den meşhur olarak nakledilen şu

eserdir :

-Her kim yalan olduğu zannedilen bir sözü benden    (olmak     üzere) rivayet ederse kendisi de yalancılardan biridir.»  

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe anlattı. Dedi ki: bize Veki’ Şu’be' den  o da el-Hakem'den o da Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan o da Semuret ibni Cündeb'den naklen rivayet etti.

Bize yine Ebu Bekir b. Ebu Şeybe anlattı. Dedi ki: Bize Veki' Şu’be ile Sufyan'dan  onlar da Habib'den o da.Meymun b. Ebu Şebib'den o da Muğiret ibni Şu’be'den işitmiş olarak rivayet etti. Semure ile Mugire:

«Rasulullah (s.a.v)  bunu söyledi.» demişlerdir.

 

2- RASULULLAH (s.a.v) İN ÜZERİNDEN YALAN UYDURMANIN PEK AĞIR BİR İFTİRA OLDUĞUNU BEYAN BABI


 

1- (1) Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe rivayet etti:  (Dedi ki:) Bize Şu’be’den naklen Gımder  rivayet etti.

Bize: Muhammed b. el-Musenna ile İbni Beşşar’da rivayet et­tiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Cafer  rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Şu’be Mansur'dan o da Rib'i b. Hıraş'dan rivayet etti ki:

Rib'i b. Hıraş, Ali (r.a)’yi hutbe okurken işitmiş. Ali (r. a.) şöyle demiş:

— Rasulallah(s.a.v):

«Benim üzerimden yalan uydurmayın. Çünkü her kim benim üzerim­den yalan uy durursa Cehennemi boylar.»   Buyurdular.

 

2- (2) Bana Zuheyr b. Harb’da rivayet etti. (Dedi ki:) Bize İsmail yani İbni Uleyye, Abdulaziz b. Suhayb'dan o da Encs b. Malik'den naklen rivayet etti ki, Enes;

— Sizlere çok hadis rivayet etmeme Rasulullah (s.a.v) 'in şu hadisi cidden mani' olmaktadır.

— Her kim kasti olarak benim üzerimden bir yalan uydurursa hemen Cehennem'deki yerine hazır olsun.»   buyurdular; demiştir.

 

3- (3) Bize Muhammed b. Ubeyd el-Guberi rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ebu Avane, Ebu Hasin'den o da Ebu Salih'edn o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre şöyle demiş:

Rasulullah (s.a.v))   :

«— Her kim benim üzerimden kasden yalan söylerse Cehennemdeki yerine hazır olsun.»   buyurdular.

 

4-  (4)    Bize Muhammed b. Abdullah b. Nunıeyr rivayet etti.

 (Dedi ki): Bize babam rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Said b. Ubeyd  rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ali b. Rabia rivayet etti dedi ki:

«Mugire Küfe emiri iken mescide geldim. Az sonra Muğire şunları söyledi:

__Ben Rasulullah  (s.a.v)’ i  :

— Şüphesiz ki benim üzerimden söylenen bir yalan başka birinin üzerinden söylenen yalan gibi değildir. İmdi her kim kasten benim üzerim­den yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazır olsun!- buyururken işittim.               

Bana Ali b. Hucr es-Sa'di’de rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ali b. Mushir  rivayet etti. (Dedik ki:) Bize Muhammed b. Kays el-Esedi  , Ali b. Rabıate'l Ese di’den o da Muğiret ibni Şu’be'den o da Peygamber (s.a.v)'den naklen bu hadisin bir benzerini haber verdi; ama:

«— Şüphesiz ki benim üzerimden söylenen bir yalan, başka birinin üzerinden söylenen yalan gibi değildir.»   cümlesini zikretmedi.»

 

 

3-HER İŞİTTİĞİNİ SÖYLEMEKTEN NEHİY BABI


 

5- (5) Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi rivayet etti. (Dedi ki) Bize babam rivayet etti.

Bize Muhammed b. el-Musenna da rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Abdurrahman b. Mehdi rivayet etti. (Anberi'nin babasıyla ibni Mehdi) demişler ki: Bize Şu’be, Hubeyb b. Abdurrahman'dan   o da Hafs b. Asım’dan o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

—Rasulullah   (s.a.v)   :

— Her işittiğini söylemek, bir insana yalan namına kafidir» buyurdu­lar.

Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeyde de rivayet etti. (Dedi ki:) AH b. Hafs rivayet etti. (Dedi ki) Bize Şu’be, Hubeyb b. Abdurrahman'dan o da Hafs b. Asım'dan, o da Ebu Hureyre'den, o da Peygamber (s.a.v)’den bunun mislini rivayet etti.

Bize Yahya b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki;) Bize Hüşeym  Suleyman et-Teymi'den, o da Ebu Usman en-Nehdi'den  naklen haber verdi. Şunu söyledi:

— Umer ibni Hattab (r.a) :

« Her işittiğini söylemek, kişiye yalan namına kafidir.» dedi.

Bana Ebu Tahir Ahmed b. Amr  b. Abdullah  b. Amr b. Şerh riva­yet etti. Dedi ki: Bize ibni Vehb haber verdi. Dedi ki: Bana Malik şunu söyledi:

Bilmiş ol ki, her işittiğini söyleyen kimse selamete eremez. Her işit­tiğini söyleyip dururken o ebediyyen imam da olamaz.»

Bize Muhammed b. el-Musenna rivayet etti. Dedi ki: Bize Abdurrah­man  rivayet etti ki: Bize Sufyan  Ebu İshak'dan o da Ebu' Ahvas'dan o Ja Abdullah'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

«Her işittiğini söylemek insana yalan namına kafidir.»

Bize Muhamined b. el-Musenna dahi rivayet etti. Dedi ki: Abdurrahman b. Mehdi'yi:

«Bir adam işittiği şeylerden dilini tutmadıkça, kendisine uyulacak bir imam olamaz» derken işittim.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki;) Bize Umer b. Ali b. Mukaddem  , Sufyan b. Hüseyin'den naklen haber verdi. Sufyan şöyle demiş:

—  Bana İIyas b. Muvavİye sordu. Dedi ki:

—  Gerçekten ben senin Kur'an ilmine pek düşkün olduğunu görüyo­rum. Bana bir sure oku ve tefsir et ki, ben de ilmini bir göreyim.»

Ben de istediğini yaptım. Bunun üzerine bana şunları söyledi:

«Sana söyleyeceklerimi iyi belle! Sakın hadise şenaat yapmayasın! Çünkü şeni' hadisleri kim nakletti ise mutlaka şahsen rezil olmuş;

hadisi hususunda da yalancı sayılmıştır.»

Bana Ebu t-Tahir ile Harmelet ibni Yahya dahi rivayet etliler

Dediler ki: Bize İbni Vehb haber vererek şunu söyledi: Bana Yunus İbni Şihab'dan o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den naklen haber verdi ki, Abdullah b. Mes'ud :

«— Eğer bir kavme, akıllarının ermeyeceği bir hadis rivayet edersen, o hadis onların bazısı için ancak bir fitne olur.» demiş.

 

4- ZAYIF RAVİLERDEN RİVAYETTE BULUNMAKTAN NEHİY VE RİVAYETLERİ ALIRKEN İHTİYAT GÖSTERİLMESİ BABI.


 

6- (6)    Bana Mubammed b. Abdullah b. Numeyr ile Zuheyr b. Harb rivayet ettiler. Dediler ki: bize Abdullah b. Yezid  rivayet etdi. Dedi ki: Bana Said b. Ebu Eyyub rivayet etti. Dedi ki: Bana Ebu Hani, Ebu Usman Muslim b. Yesar'dan o da Ebu Hureyre'den, o da Rasulullah (s.a.v) 'den naklen rivayet etti ki şöyle buyur­muşlar :

«— ümmetimin sonunda öyle bir takım insanlar zuhur edecek ki, size ne sizin ne de babalarınızın işitmediği şeyleri rivayet edecekler. Aman on­lardan sakının»

 

7- (7) Bana Harmelet ibni Yahya b. Abdullah b. Harmele b. imran et-Tucibi de rivayet etti. Dedi ki: Bize İbni Vehb rivayet etti. Dedi ki: Bana Ebu Şureyh  , Şerahil b. Yezid'den şunları söylerken işittiğini ri­vayet eyledi: Bana Muslim b. Yesar, Ebu Hureyre'yi şöyle derken işittiği­ni haber verdi:

— Rasulullah (s.a.v)    :

«Ahir zamanda bir takım deccallar, yalancılar çıkacak. Size, sizin ve babalarınızın işitmediği hadisler getirecekler. Aman onlardan sakının.Sizi sapıtarak fitneye düşürmesinler»   buyurdular.

Bana Ebu Said el-Eşecc  dahi rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki:) Bize A'meş, Museyyeb b. Rafi'den o da Amir b. Abede'den naklen rivayet etti. Amir şöyle demiş:

«Abdullah dedi ki:

Muhakkak şeytan insan kılığına girerek cemaate gelir de onlara yalandan hadis söyler. Az sonra o cemaat dağılırlar. Onlardan bazısı:

— Bir adam dinledim; yüzünü tanıyorum ama adının ne olduğunu bilmiyorum; hadis söylüyordu; der.»

Bana Muhammed b. Rafi'  de rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Abdurrezzak  rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından, o da Abdullah b. Amr b. As'dan naklen haber verdi, Ab­dullah şöyle demiş:

«Gerçekten deryada mahbus bir takım şeytanlar vardır. Onları Suleyman (A.S) bağlamıştır. Bunların çıkması ve insanlara Kur'an (diye bir şeyler) okuması yakındır.»

Bana Muhammed b. Abbad ile Said b. Amr el-Eş'asi hep be­raber İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Said dedi ki: Bize Sufyan, Hişam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen haber verdi. Tavus, Buşeyr b. Ka'b’ı kastederek demiş ki:

— «Bu zat, İbni Abbas'a geldi de ona hadis rivayet etmeğe başla­dı. Bunun üzerine İbni Abbas kendisine:

— Filan ve filan hadisi tekrarla! dedi. O da tekrarladı. Sonra yine ona hadis rivayet etti. İbni Abbas yine:

__Filan ve filan hadisi tekrar eyle! dedi. O da tekrar etti. Bu sefer İbni Abbas'a hitaben:

— Bilmiyorum; acaba benim bütün hadislerimi bildin de yalnız bunu mu tanımadın? Yoksa bütün hadislerimi biimedin de yalnız bunu mu ta­nıdın? dedi.

İbni Abbas ona şu cevabı verdi:

Filhakika biz Rasulullah (s.a.v) 'in üzerinden yalan uydurulmazken ondan hadis rivayet ederdik. Fakat insanlar hır­çın deveye de uysal deveye de binmeğe başlayınca (yani insanlar iyi kötü demeyecek her mesleğe girmeye başlayınca) biz de ondan ha­dis rivayet etmekten vaz geçtik.»

Bana Muhammed b. Rafi'de rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Abdurrezzak rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından, o da ibni Abbas'dan naklen haber verdi. İbni Abbas şöyle demiş:

«Biz hadisi ancak ve ancak Rasulullah (s.a.v) den bellenirken bellerdik. Ama sizler her boyayı boyamağa başlayalı heyhat!..»

Bana Ebu Eyyub Suleyman b. Ubeydillah el-Gaylani rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Amir yani el-Akadi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Rabah,Kays b. Sa'd'dan, o da Mucahid'den naklen rivayet etti. Mucahid şöyle demiş:

— Buşeyr el-Adevi ibni Abbas'a geldi; ve hadis rivayet ederek: Rasulullah (s.a.v)   şöyle    buyurdu:  Rasulullah (s.a.v) böyle buyurdu...» demeye başladı. İbni Ab­bas ise onun hadis rivayetine kulak vermiyor; ona bakmıyordu. Bunun üzerine Buşeyr:

Ey İbni Abbas! Aceb neden senin benim hadisime kulak astığını gör­müyorum! Ben sana Resulullahı (s.a.v) 'den hadis okuyorum. Halbuki sen dinlemiyorsun? dedi. İbni Abbas (R. A.) şu ceva­bı verdi:

— Bir zamanlar biz bir kimseyi:

«Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu...» derken işit­tik mi gözlerimizi hemen ona yönelir; ve kulaklarımızı ona verirdik. Vatka ki insanlar her boyayı boyamağa başladılar: artık biz de tanıdığımız şeylerden başkasını onlardan almaz olduk.

Bize Davud b. Amr ed-Dabbi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Nafi' b. Umer, İbni Ebiu Muleyke'den naklen rivayet etti.İbni Ebu Muleyke

şöyle demiş:

— İbni Abbas'a mektup yazdım. Bana bir name yazmasını ve bazı şeyleri benden gizli tutmasını istiyordum. Bunun üzerine benim hakkım­da:

«O samimi, çocuktur; ben onun namına her şeyi adam akıllı seçiyor;

bazılarını da kendisinden gizliyorum.» demiş. Ravi diyor ki: Bir ara Ali (R.A.)'ın mahkeme kararlarını istedi. Ve onlardan bazı şeyler yazmağa başladı. Bazan bir şeye takılıyor ve:

«Vallahi bu hükmü Ali vermemiştir; meğer ki sapmış ola!...» diyor­du.

Bize Amru'n-Nakıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Sufyan b. Uyeyne, Hİşam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen rivayet eyledi: Tavus şöy­le demiş:

ibni Abbas'a. Ali (R.A.)'in hükümlerini havi bir kitap getirdiler. Ancak şu kadar yeri müstesna olmak üzere, İbni Abbas onu hemen yok etti (Ravi Sufyan b. Uyeyne, istisna edilen yerin bir arşın olduğuna kolu iie işaret etmiştir):

Bize Hasen b. Ali el-Hulvani rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Adem rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni İdris, A'meş'den o da Ebu lshak'dan naklen rivayet etti. Ebu İshak şöyle demiş:

— Ali (Radiyallahu anh) 'dan sonra bu şeyleri icad ettikleri vakit Ali'­nin arkadaşlarından bir zat:

«Allah belalarını versin! Ne kadar muhteşem bir ilmi ifsad ettiler!...» dedi

Bize Ali b. Haşrem rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Bekr yani İbni Ayyaş haber verdi. Dedi ki:

__ Muğire'yi şunları söylerken işittim :

«Ali (Radiyallahu anh) 'den hadis rivayeti hususunda Abdullah b. Mes'ud'un arkadaşlarından başka doğru söyleyen yoktu.» 

 


5- İSNADIN DİNDEN OLDUĞUNU BEYAN BABI


 

Bu babta: rivayetin ancak mevsuk ravilerden kabul edilmesi lazım geldiği; ravilerde bulunan kusurlar sebebiyle onları cerh etmenin caiz, hatta vacib olduğu; bunun haram gıybet değil, bilakis şer-i şerifi müdafaa manasına geldiği görülecektir.

Bize Hasen b. Rabi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd, Eyyub'Ia Hişam'den, onlar da Muhammed'den naklen rivayet ettiler.

Yine bize; Fudayl, Hişam'dan naklen rivayet etti. Dedi ki: Bize de Mahled  b. Hüseyin, Hişam'dan, o da Muhammed! b. Sirin'den naklen ri­vayet etti. Muhammed şöyle demiş:

«Şüphesiz ki bu ilim dindir. Öyle ise dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin!...» Bize Ebu Cafer  Muhammed b. es-Sabbah  rivayet etti. (Dedi ki:) Bize ismail b. Zekeriyya,Asım el-Ahvel'den o da İbni Sirin'den naklen rivayet etti. İbni Sirin şöyle demiş:

«Eskiden isnadı sormazlardı Fitne ortaya çıkınca :

—  Bize ravilerinizin adlarını söyleyin, demeye başladılar. Şimdi ehl-i sünnete dikkat ediliyor ve onların hadisleri kabul ediliyor; ehi-i bid'ata bakılıyor; onların hadisleri kabul edilmiyor:

Bize İsbak b. İbrahim el-Hanzali rivayet etti. (Dedi ki): Bize isa  —ki İbni Yunus'tur— haber verdi. (Dedi ki): Bize Evzai Suleyman b. Musa'dan naklen rivayet etti. Suleyman şöyle demiş:

— Tavus'a tesadüf ettim; ve: filan bana şöyle şöyle hadis rivayet etti; dedim. Tavus:

«Eğer o arkadaşın mu'temed ise ondan hadis al» dedi.

Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi rivayet etti. (Dedi ki):

Bize Mervan yani ibni Muhammed ed-Dımeşki haber verdi. (Dedi ki): Bize Said b. Abdulaziz Suleyman b. Musa'dan naklen rivayet eyledi. Suleyman şöyle demiş:

—  Tavus'a dedim ki; Gerçekten filan bana şöyle şöyle hadis rivayet etti. Tavus:

«— Eğer arkadaşın mutemed ise ondan hadis al!» dedi,

Bize Nasr b. Ali el-Cehdami rivayet etti. (Dedi ki): Bize Esmai, İbni Ebu Zinad'dan, o da babasından naklen rivayet etti. Ba­bası şöyle demiş:

—  Medine'de hepsi güvenilir yüz kişiye yetiştim ki, onlardan hadis kabul edilmez; haklarında: «Hadis ehli değildir.» denilirdi.

Bize Muhammed b. Ebu Umer  el-Mekki rivayet etti. (Dedi ki):Bi­ze Sufyan rivayet etti.

Bana Ebu Bekr b. Hallad  el-Bahli dahi rivayet etti; bu lafız onun­dur. Dedi ki: Sufyan b. Uyeyne'den dinledim; o da Mis'ar'dan işitmiş. Mis'ar şöyle demiş:

Sa'd b. İbrahimi:

«Mevsuk ravilerden başka hiç bir kimse Rasulullah (s.a.v)  'den hadis rivayet edemez.» derken işittim.

Bana Merv’li Muhammed b, Abdullah b. Kuhzaz’da rivayet etti. Dedi ki:

—  Abdan b. Usman'ı şunu söylerken işittim. «Abdullah b. el-MUbarek'i

—  İsnad dindendir. Eğer isnad olmasa idi muhakkak her isteyen is­tediğini söylerdi; derken işittim,»

Muhammed b. Abdullah dedi ki: Bana el-Abbas b. Ebu Rizme  an­lattı. Dedi ki:

Abdullah'ı: Bizimle (hadis nakleden) şu kavim arasında ayaklar yani isnad vardır derken işittim.»

Muhammed şunu da söyledi:

«Ebu İshak İbrahim b. isa et-Talekani'yi dinledim. Şöyle dedi:

—  Abdullah b. el-Mubarek'e dedim ki:

—  Ya Eba Abdurrahman! Kulağımıza gelen şöyle bir hadis var:

— «Hiç şüphe yok ki kendi namazınla beraber anne ve babana da na­maz kılman, orucunla beraber onlara da oruç tutman iyilik üstüne iyilik kabilindendir.»

Bunun üzerine Abdullah:

—  Ya Eba İshak, bu hadis kimdendir? dedi.

—  Bu hadis Şihab b. Hiraş'dandır; dedim.

— O mevsuktur. Ya o kimden almış? dedi.

—  Haccac b, Dinar'dan; dedim.

—  O da mevsuktur. O kimden almış?

—  Rasulullah (s.a.v)    buyurmuş; dedim,

— Ya Eba İshak, şüphesiz ki, Haccac b. Dinar'la Peygamber    (s.a.v) arasında öyle (aşılmaz) çöller var ki, o çöllerde binek hayvanlarının boyunları kopar. Ama sadaka hususunda ihtilaf yoktur; dedi. 

Yine Muhammed  (b. Abdullah ) şöyle dedi: «Ali b. Şakik 'den dinledim. Diyordu ki:

—  Abdullah ibni-Mubarek'i halk arasında:

«Amr b. Sabit'in hadisini bırakın! Çünkü o selefe söverdi.» derken işittim.

Bana Ebu Bekr  b. en-Nadr b. Ebu'n-Nadr da rivayet etti. Dedi ki; Bana Ebu'n-Nadr Haşim b. el-  Kaasım rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ruheyye 'inin tilmizi Ebu Akil rivayet etti. Dedi ki:

—  Ben el-  Kaasım b. Ubeydullah ile Yahya b. Said'in yanında oturu­yordum. Bir ara Yahya, el-  Kaasım’a:

«Ya Eba Muhammed, sana şu din umuruna dair bir şey sorulup da ondan sende bir bilgi ve sadra şifa biı- şey yahut bir ilim ve bir çıkar yol bulunmaması hakikaten senin gibi bir adam için pek büyük bir kaba­hattir.» dedi. el-  Kaasım hemen:

— Nedenmiş? diye mukabele etti. Yahya:

__Çünkü sen ki hidayet imamının, Ebu. Bekir'le Umer'in oğlusun; dedi. el-Kaasım ona şunu söyledi:                

«Allah için düşünen bir kimse nazarında benim bilgisiz konuşmam yahut mevsuk olmayan bir kimseden hadis almam bundan daha büyük bir kabahattir.» Ravi (Ebu Akil):

«Bunun üzerine Yahya sustu. Artık ona cevap vermedi» dedi.

Bana Bişr ibni'l-Hakem el-Abdi’de rivayet etti. Dedi ki: «Sufyan b. Uyeyne'yi şöyle derken işittim:

— Bana Buheyye'nin tilmizi Ebu Akil'den naklen haber verdikleri­ne göre Abdullah b. Umer'in oğullarından bazıları el-  Kaasım'e bilme­diği bir şey sormuşlar. Bunun üzerine Yahya b. Said ona Umer'le İbni Umeri  kasderek:

«Vallahi ben senin gibi bir zatın — ki hidayet imamının oğlu olduğun halde— sorulan bir şey hakkında malumatsız bulunmanı cidden büyük bir kabahat sayarım» demiş. O da hemen şunları söylemiş:

Vallahi, Allah indinde ve Allah için düşünen bir kimse nazarında benim ilimsiz konuşmam yahut mevsuk olmayan bir raviden haber nakletmem bundan daha büyük kabahattir. Ravi diyor ki:

Onlar bunu konuşurken Ebu Akil Yahya b. el-Mutevekkil ikisine de şahid olmuştur.

Bize Amr b. Ali Ebu Hafs dahi rivayet etti. Dedi ki:

—  «Yahya b. Said'i §unu söylerken işittim:

—  Sufyan-ı Sevri ile Şu’be'ye, Malik'e ve İbni üyeyne'ye sordum:

—  Bir kimse hadisde mevsuk olmaz da, birisi onun hakkında bana sual sorarsa ne yapmalıyım? dedim.

— «Onun mevsuk olmadığını haber ver!» dediler.

Bize Ubeydullah b. Said de rivayet etti. Dedi ki:        — «en-Nadr'ı şunu söylerken işittim:

—  İbni Avn kapının eşiği üzerinde ayakta dururken kendisine Şehr'in bir hadisi soruldu. Bunun üzerine:

«Gerçekten Şehr, taan edilmiş bir ravidir. Gerçekten Şehr taan edilmiş bir ravidir.» dedi.

Muslim    (Rahimehullah)    (İbni Avn'in sözünü tefsir ede­rek) der ki:

«Halkın diline düşmüştür; hakkında söz edilmiştir: demek istiyor.»

Bana Haccac b. es-Şair  dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şebabe rivayet etti. Dedi ki:

—  «Şu’be:

—  Filhakika ben Şehr’le karşılaştım; ama ona iltifat etmedim, dedi.

Bana Merv halkından Muhammed b. Abdullah  b. Kuhzaz da rivayet etti. Dedi ki: Bana Adli b. Hüseyn b. Vakıd haber verdi. Dedi ki:

«Abdullah b. el-Mubarek şunları söyledi:

— Sufyan-ı Sevri'ye  dedim ki:

— Şüphesiz Abbad b. Kesir, halini (n zayıf olduğunu) bildiğin bir kim­sedir. Hadis rivayet ettiği zaman yüksekten atar. Şu halde halka: ondan hadis almayın, dememi münasib görürmüsün?» Sufyan:

— Hay hay!, cevabını verdi. Abdullah dedi ki:

«O zamandan beri, bulunduğum bir meclisde Abbad'ın sözü geçti mi, dini hususunda onu över; fakat: ondan hadis almayın derim.»

Yine Muhammed (İbni Kuhzaz) şunları söyledi: Bize Abdullah b. Usman rivayet etti. Dedi ki: Babam şunu söyledi:

Abdullah b. el-Mubarek dedi ki: «Şu’be'ye vardım da (bana): Şu Ab­bad b. Kesir var ya, ondan korunu verin! dedi.»

Bana el-Fadl b. Sehl de rivayet etti. Dedi ki:

— Mualla er-Razı'ye, Abbad'ın kendisinden hadis rivayet ettiği Muhammed b. Said'i sordum. O da bana isa b. Yumıs'dan naklen haber ver­di, isa şöyle demiş:

«Sufyan'ın onun yanında bulunduğu bir sırada ben de onun kapısında idim. Sufyan çıktığı zaman ona Muhammed'i sordum. Bana onun ya­lancı olduğunu haber verdi.»

Bana Muhammed b. Ebu Attab dahi rivayet etti. Dedi ki: Bana Affan,  Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan'dan o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş:

—  «Salih kimselerin, hadisde olduğu kadar hiç bir şeyde yanıldık­larını görmedik.» ibni Ebu Attab dedi ki:

— «Bunun üzerine bizzat ben Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan'la görüştüm; ve kendisine bunu sordum. Babasından naklen şunları söyledi:

«Hayır ehlini, hadisde olduğu kadar hiç bir şeyde yanılmış göremezsin.» demiş.

Muslim   der ki:

— «Yanlış söylemek istemedikleri halde ağızlarından yanlış çıkar, de­mek istiyor.»

Bana el-Fadl b. Sehl  rivayet etti. Dedi ki: Bize Yezid b. Harun rivayet etti. Dedi ki: Bana Halifet ibni Musa haber verdi. De­di ki:

—  «Galib b. Ubeydullah'in yanma girdim. Az sonra:

— Bana Mekhul rivayet etti; bana Mekhul  rivayet etti.» diye ba­na imla ettirmeye başladı. Derken kendisini idrar sıkıştırdı;  ve kalktı. Ben de deftere baktım. Bir de ne göreyim! defterde:

«Bana Eban Enes'den rivayet etti. Eban filandan rivayet etti.» denil­miş. Bunun üzerine onu terk ederek kalktım gittim. el-Fadl b. Sehl dedi ki:

—  «Ben Hasen b. Aiiyyi'l-Hulvari'yi de şöyle derken işittim:

—  Affan'ın kitabında; «Ebu'l-Mikdam Hişam’ın hadisi... Umer b. Abdulaziz'in hadisi... Hişam dedi ki: Bana Yahya b. fulan denilen bir adam, Muhammed b. Ka'b'dan rivayet etti...» ibarelerini gördüm, Affan'a:

—  «Bazı kimseler: Hişam bu hadisi Muhammed b. Ka'b'den işitmiştir.» diyorlar? dedim. Affan:

«Zaten Hişam'ın başına ne geldi ise bu hadisden geldi ya! Evvelce:

Bana Muhammed'den naklen Yahya rivayet etti; derdi. Sonraları onu Muhammed'den işittiğini iddia etmeğe başladı dedi.

Bana Muhammed b. Abdullah  b. Kuhzaz rivayet etti. Dedi ki: «Abdullah b. Usman b. Cebele'yi şöyle derken işittim:

— Abdullah ibnil-Mubarek'e; kendisinden Abdullah b. Amr’ın (Fıtır günü bahşişler günüdür hadisini rivayet ettiğin bu adam kimdir? dedim.

—  Suleyman b. el-Haccac'tır; ondan hadis ele geçirmeye bak!» dedi. ibni Kuhzaz dedi ki:

«Ben Vehb b. Zem'a'yı da Sufyan b. Abdulmelik 'ten naklen şunları söylerken işittim: Demiş ki:

—  «Abdullah yani ibni'l -MUbarek:

—  Ben (dirhem mikdarı kan)  hadisinin ravisi Ravh b. Gutayf'ı gördüm de bir yerde yanına oturdum. Ama arkadaşlarım onun hadisini beğenmedikleri için, beni onunla beraber otururken görürler diye onlardan utanmaya başladım.»

Bana İbni Kuhzaz rivayet etti. Dedi ki: Vehb'den dinledim, Sufyan'dan o da İbni'l-Mubarek'den naklen şöyle diyordu: İbni'l-Mubarek demiş ki :

Bakıyye ,doğru söyleyen bir zattır. Lakin her gelenden gidenden (yani sikadan ve zayıftan) hadis alır.»

Bize Kuteybet  İbni Said rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, Mugire'den o da Şa'bi'den naklen rivayet etti. Şa'bi:

— «Bana el-Harisu’l-A'ver el-Hemdani rivayet eyledi. Ama o bir yalancı idi.» demiş.

Bize Ebu Amir Abdullah b. Berrad  el-Eş'ari rivayet etti. (Dedi ): Bize Ebu Usame Mufaddıl'dan  o da Mugira'dan  naklen rivayet eyledi.

Demiş ki:

— Şa'biyi: «Bana el-Harisu'l - A'ver rivayet etti.» derken işittim. Hal­buki kendisi onun yalancılardan biri olduğuna şehadet eylerdi., 

Bize Kuteybet ibni Said rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, Mugira'dan o da İbrahim'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

—  Alkame:

—  Ben Kur'an’ı iki senede okudum, dedi. Bunun üzerine el-Haris:

— Kur'an kolaydır. Vahiy daha zordur, dedi.

Bana Haccac b. eş-Şair de rivayet etti. (Dedi) Bize Ahmed yani ibni Yunus rivayet etti. (Dedi ki): Bize Zaide, el-A'meş'den o da İbrahim'­den naklen rivayet ettiğine göre el-Haris şöyle demiş:

-Ben Kur'an'ı üç sonede, vahyi ise İki senede öğrendim.» Yahut «Vahyi üç senede, Kur'an'ı iki senede öğrendim.» demiş.

Bana Haccac rivayet etti. Dedi ki, bana Ahmed (ki İbni Yunus’dur) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zaide, Mansur'Ia el-Mugira'dan on­lar da İbrahim'den naklen, el-Haris'in itham olunduğunu rivayet etti.

Bize Kuteybet ibni Said rivayet etti.  (Dedi i  ): Bize Cerir, Hamze-tu'z Zeyyat'dan  naklen rivayet etti. Şöyle demiş :

«Murratu'l-Hemdani, el-Haris'den bir şey işitti. Bunun üzerine kendisine: şu kapıda otur (da beni bekle) dedi. Arkacığından Murra içe­riye dalarak kılıcını aldı. Fakat el-Haris işin fenaya varacağını sezerek hemen oradan defoldu.

Bana Ubeyduilah b. Said rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman yani İbni Mehdi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd, İbni Avn'dan naklen rivayet eyledi. İbni Avn şöyle demiş :

İbrahim  bize:

«el-Mugira ibni Said ile Ebu Abdurrahim‘ den sakının! Zi­ra bunların ikisi de yalancıdır.» dedi.

Bize Ebu Kamil eI-Cahderi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ham­mad — ki ibni Zeyd'dir — rivayet etti. Dedi ki: Bize Asım rivayet etti; ve şöyle dedi:

—  Biz yetişkin delikanlılarken Ebu Abdurrahman es-Sulemi’ye gelirdik. Bize:

—  Ebu'l-Ahvas'tan başka hikayecilerle düşüp kalkmayın!  Hele Şakik den sakının! derdi. Bu Şakik haricilerin mezhebinde idi. Ama o Ebu Vail değildir.

Bize Ebu Gassan Muhammed b. Amr er Razi rivayet etti. Dedi ki: Cerir'i şöyle derken işittim:

«Cabir b. Yezid el-Cu'fi ile görüştüm, fakat ondan hadis yazmadım. (Zira) o rec'ata (şia akidesi) inanırdı.»

Bize el-Hasenu'l-Hulvani rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Adem rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mis'ar rivayet etti. Dedi ki:

«Cabir b. Yezid, ortaya attığı bid'atları çıkarmazdan önce bize hadis rivayet etmiştir.»

Bana Selemet ibni Şebib’de rivayet etti. (Dedi ki): Bize el-Humeydi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Sufyan  rivayet etti. Dedi ki: — Cabir, ortaya attığı şeyi mevdana çıkarmazdan evvel muhaddisler kendisinden hadis alırlardı. Fakat marifetini meydana çıkardıktan sonra artık onu hadisi hususunda itham etmeye haşladılar. Bazıları da kendisi­ni büsbütün terk etti. Bunun üzerine Sufyan'a:

«O ne gibi şeyler çıkardı?» diyenler oldu. Sufyan: «Rac'ata inanmayı!» dedi.

Bize Hasenu'l-Hulvani dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Yahya el-Hımmani  rivayet etti. (Dedi ki): Bize Kabisa ile kardeşi rivayet ettiler. İkisi de: el-Cerrah b. Melih'i şunu söylerken işitmiştir:

«Cabir'i:

— Bende hepsini Ebu Cafer den duyduğun, onunda Nebi (s.a.v)'den naklettiği yetmiş bin hadis vardır; der­ken işittim."

Bana Haccac b. eş-Şair den rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ahmed b. Yunus rivayet etti. Dedi ki:

Zuheyr'i şunu söylerken dinledim:

—  Cabir dedi ki (yahut: Cabir’i şunu söylerken işittim):

—  Gerçekten bende elli bin hadis vardır ki, bunlardan hiç birini rivayet etmemişim di r;

Bundan sonra Cabir günün birinde bir hadis rivayet etti. Ve:

— Bu hadis elli binden biridir; dedi.

Buna İbrahim b. Halid el-Yeşkuri dahi rivayet etti. Dedi ki: «Ebu'l-Velid'i  şunu söylerken işittim : Sellam b. El Muti'i

dinledim: Cabir el-Cu'fi'yi: Bende Peygamber (s.a.v) den elli bin hadis vardır, derken işittim; diyordu.»

Bana Selemet ibni Şebib de rivayet etti. (Dedi ki): bize el-Humeydi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Sufyan rivayet etti. Dedi ki:

«Cabir'e bir adam, Teala Hazretlerinin:

Ya babam izin verinceye yahut hakkında Allah hüküm buyuruncaya kadar bu yerden kat'iyyen ayrılmam. O (Allah) Hakimlerin en hayırlısıdır.» ayeti kerimesini sorarken işittim. Cabir:

—Bu ayetin te'vili gelmemiştir; dedi. Halbu ki yalan söyledi.

Bunun üzerine biz Sufyan'a:

«Peki, Cabir bununla ne demek istedi?» diye sorduk. Cevaben dedi ki:

«Rafiziler, muhakkak Ali bulutların içindedir, İmdi gökyüzünden bir münadi seslenmedikçe biz onun meydana çıkan oğlu ile birlikde çıkma­yız; derler. (Sufyan) bu sözü ile rafiziierin batıl i'tikadına göre.Hz. Ali’nin: «filanla birlikte çıkın.» diye sesleneceğine işaret etti. Ve: Cabir: bu ayetin te'vili iste budur; demek istiyor. Ama yalan söylemiştir; ayet Yusuf (A. S.)'ın kardeşleri hakkındadır.» dedi.

Bana Seleme dahi rivayet elti. (Dedi ki): Bize el-Humeydi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Sufyan rivayet etti. Dedi ki:

«Cabir'i otuz bin kadar hadis rivayet ederken dinledim. Fakat onlar­dan bir şey anmamı ve: bende şöyle şöyle hadisler var... dememi helal addetmiyorum.

Muslim   der ki;

«Ben de Ebu Gassaa Muhammed b. Amr er-Razi’den dinledim. Şöyle dedi:

__Cerir b. Abdulhamid'e sordum: Sen el-Haris b. Hasıra ile görüştün mü? dedim.

— Evet, o çok sukuti bir şeyhtir. Ama pek büyük bir mesele üzerinde ısrar ediyor, dedi.»

Bana Ahmed b. İbrahim ed-Devraki rivayet etti. Dedi ki: Bana Abdurrahman b. Mehdi, Hammad b. Zeyd'den naklen rivayet etti. şöyle demiş:

— «Eyyub bir gün birini andı ve onun hakkında: "Doğru söyle­mezdi." dedi. Bir başkasını daha andı. Onun için de: Bu adam rakamda şişirme yapar, dedi.»

Bana Haccac b. eş-Şair rivayet etti. (Dedi ki): Bize Suleyman b. Harb rivayaet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd rivayet etti. De­di ki:

—  Eyyub:

—  Benim bir komşum var, dedi. Sonra onun faziletlerinden bahsetti. Ama benim yanımda iki hurma danesine şahidlik etse ben onun şehadetini caiz görmem.» dedi.

Bana Muhammed b. Rafi' ile Haccac b. eş-Şair rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Abdurrezzak rivayet etti. Dedi ki: Ma'rac; sunu söyledi:

«Ben Eyyub'un Abdulkerim yani Ebu Umeyye'den  başka hiç bir kimseyi gıybet ettiğini görmedim. Fakat Ebu Umeyye'yi andı da:

— Allah ona rahmet eylesin; güvenilir bir adam değildi. Bana İkrime'nin bir hadisini sordu. Sonra ben (onu). İkrime'den işittim, dedi.»

Bana el-Fadl b. Sehl rivayet etti. Dedİ ki: Bize Affan b. Muslim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hemmam rivayet etti ve şunları söyledi:

— «Yanımıza kör Ebu Davud gelerek: Bize el-Berru' rivayet et­ti. Bize Zeyd b. Ekrem rivayet etti...» demeye başladı. Biz de bunu Katade'ye  anlattık, Katade:

—  «Yalan söylemiş; o onlardan hadis dinlemedi. O sadece bir dilenci idi. (Bir çok hanumanlar) silip süpüren taun  hastalığı zamanında- ale­me avuç açardı.» dedi.

Bana Hasen b. Ali el-Hulvani rivayet etti. Dedi ki: Bize Yezid b. Harun rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hemmam haber verdi. Dedi ki:

Kör Ebıı Davud Katade'nin yanına girdi. Kalkıp gittiği vakit ora­dakiler:

— Bu adam on sekiz Bedir gazisiyle görüştüğünü iddia ediyor, dediler. Bunun Üzerine Katade:

— Bu zat, o müthiş taundan Önce bir dilenci idi; böyle şeylere hiç ka­rışmaz; bu babta konuşmazdı. Vallahi bize gerek Hasan gerekse Said ibni Museyyeb, Sa'd b. Malik  den başka hiç bir Bedir gazisinden lebbeleb ağızından alarak hadis rivayet etmemiştir; dedi.

Bize Usman b. Ebu Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir'in Rakabe  den naklen rivayetine göre:

Ebu Cafer el-Haşimi el-Medeni, manaca doğru, hikmetli fakat Peygamber (s.a.v)'in hadislerinden olmayan bir çok sözleri hadis diye uydurur; onları Peygamber (s.a.v) den rivayet eder­miş.

Bize el-Hasenu’l-Hulvani rivayet etti. Dedi ki: Bize Nuaym b. Hammad rivayet etti.

Ebu İshak İbrahim b. Muhammed b. Sufyan  dedi ki: Bize de Mu-hammed b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: Bize Nuaym b. Hammad rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Davud et-Tayalisi  Şu’be'den, o da Yunus b. Ubeyd'den  naklen rivayet etti. Yunus:

«Amr ibni Ubeyd  hadis hususunda yalan söylerdi.» demiş.

Bana Amr b. Ali Ebu Hafs rivayet etti. Dedi ki: Muaz b. Mu-az'ı şöyle derken işittim: Avf b. Ebu Cemile'ye dedim ki: Amr b. Ubeyd bize Hasan'dan rivayeten Rasulullah (s.a.v)  'in:

«Her kim bize karşı silah çekerse; o bizden değildir.» buyurduğunu rivayet etti; ne dersin?) Avf:

«Bize silah çeken bizim yolumuzu tutmamış; ilim ve amelimize oymamış olur; de­mektir.

Bu minval üzere gelen bütün hadislerin te'vilİ budur.

Muslim'in bu hadisi burada zikretmekten maksadı: Avf ‘ın Amr'ı cerhettiğini göster­mektir. Zira Avf, Hasan-ı Basri'nin en büyük tilmizlerinden ve ondan rivayet olunan ha­disleri en iyi bilenlerden biridir. Hasan'ın bu hadisi rivayet etmediğini yahut Amr'ın on­dan   işitmediğini bildiği  için :

«Amr yalan söylemiş.» demiştir.

«Vallahi Amr yalan söylemiş; ama o bunu kendi pis sözlerine katmak istemiştir  » dedi.

Bize Ubeydullah b, Umer  el-Kavariri de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd rivayet etti. Dedi ki:

«Bir adam Eyyub'un dersine devam ediyor; ondan hadis dinliyordu. Bir ara Eyyub onu görmez oldu ve soruşturdu. Kendisine:

— Ya Eba Bekr, o şimdi Amr b. Ubey'de devam ediyor, dediler. Hammad dedi ki:

— Bir gün ben Eyyub'la beraber bulunuyordum. Erken erken çarşıya çıkmıştık. O adam Eyyub'un karşısına çıkıverdi. Eyyub ona selam verdi; ve hatırını sordu. Sonra ona:

«Senin şu herife devam ettiğini duydum.» dedi. — Hammad: adını da söyledi yani Amr diye tasrih etti; diyor.— Adam:

«Evet ya Eba Bekr öyle. Çünkü o bize garip garib bir şeyler getiriyor.» dedi. Eyyub ona:

Biz de ancak ve ancak bu garib şeylerden kaçıyoruz ya! —yahut  korkuyoruz ya! — diye mukabele etti.

Bana Haccac b. Şair dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Suleyman b. Harb rivayet ett).  (Dedi ki): Bize İbni Zeyd yani Hamınad rivayet etti:

Dedi ki:

Eyyub’a:

«Amr b. Ubeyd, Hasan'ın: Şıradan sarhoş olana dayak vurulmaz, de­diğini rivayet etti.» dediler. Bunun üzerine Eyyub.

-Amr yalan söylemiş. Ben Hasanı: Şıradan sarhoş olana dayak vuru­lur, derken) işittim» dedi.

Bana Haccac da rivayet etti. (Dedi ki): Bize Suleyman b. Harb rivayet etti. Dedi ki: Sellam b. Ebu Muti'i

 şunları söylerken işittim:

«Benim Amr'a gider olduğumu Eyyub duymuş, da bir gün hana geldi; ve: __Söyle bakalım, dindarlığına emin olmadığın bir adama hadis husu­sunda nasıl emniyet edebiliyorsun? dedi.»

Bana Selemet ibni Şebib dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Humeydi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Sufyan rivayet etti. Dedi ki: «Ebu Musa'yı:

— Bize Amr b. Ubeyd mu'tezili olmazdan evvel hadis rivayet etmiş­tir, derken işittim.»

Bana Ubeydullah b. Musa'ı el-Anberi rivayet etti (Dedi ki): Bize ba­bam rivayet etti. Dedi ki:

«Şu’be'ye bir mektup yazarak Vasıt kadısı Ebu Şeybe'yi sordum. Bana şu cevabı yazdı:

— Ondan biç bir şey yazma! Benim mektubumu da yırt!»

Bize El-Hulvani de rivayet etti. Dedi ki: AÖan'ı dinledim. Şunları söyledi

Hammad b. Seleme'yo Salih el- Murri 'nin Sabit'den rivayet etti­ği bir hadisi rivayet ettim:

— Yalan söylemiş, dedi. Hemmam'a dahi Salih el-Murri'den bir hadis söyledim. (O da): Yalan söylemiş, dedi.

Bize Mahmud b. Gaylan dahi rivayet eti. (Dedi ki): Bize Ebu Davud rivayet etti. Dedi ki:

«Şu’be bana: Cerir b. Hazim'e  git de ona: Hasan b. Umara dan rivayette bulunman sana helal olmaz; çünkü o yalan söyler; diye an­lat, dedi. Ben Şu’be'ye:

— Bu nasıl olur? dedim.

—  Bize el-Hakem'den, asıllarını bulamadığım bir çok şeyler rivayet etti, cevabını verdi.

—  Neler rivayet etti? dedim. Şunları söyledi:

—  el-Hakem'e: Peygamber   (s.a.v)   Uhud şehidlerinin  üzerine  ce­naze namazı kıldı mı? diye sordum:

—  Onların üzerine namaz kılmadı, diye cevap verdi, Arkasından el-Hasen b. Umara: el-Hakem'den, o da Miksem'den, o da İbni Abbas'dan naklen Peygamber (s.a.v) onların üzerine cenaze namazı kılmış; ve ken­dilerini defnetmiştir, dedi.

el-Hakem'e: Zinadan doğan çocuklar hakkında ne dersin? diye sordum:

«Onların üzerine cenaze namazı kılınır.» dedi.

— (Bu) kimin hadisinden rivayet olunuyor? dedim.

«Hasan-ı Basri'den rivayet olunuyor.» dedi. el-Hasen b. Umara ise:

«Bize el-Hakem, Yahya b. el-Cezzar' dan, o da Ali'den naklen ri­vayet etti.» dedi.

Bize el-Hasen el-Hulvani de rivayet etti. Dedi ki:     

«Yezid b. Harun'u dinledim. Ziyad b. Meymun'u anarak: ondan ve Halid b. Mahduc dan hiç bir şey rivayet etmeyeceğime yemin verdim; dedi. Ve şunu ilave etti:

— Ziyad b. Meymun'la görüştüm. Kendisine bir hadis de sordum. O, hadisi bana Bekr el-Müzeni den rivayet etti. Sonra kendisine tekrar müracaat eyledim. Bu sefer onu bana Muverrik dan rivayet etti. Bi­lahare yine müracaatta bulundum. Bu sefer de onu bana el-Hasen'den ri­vayet etti.

Yezid b. Harun (Halid b. Mahduc ile Ziyad b. Meymun'un) ikisini de yalancılığa nisbet ederdi. el-Hulvani dedi ki:

Ben Abdussamed  ‘i dinledim: Ve yanında Ziyad b. Meymun'u an­dım da onu yalancılığa nisbet eyledi.»

Bize Mahmud b. Gaylan da rivayet etti. Dedi ki:

«Ebu Davud et-Tayalisi'ye şunu söyledim:

— Abbad b. Mansur'dan çok hadis rivayet ettin. Acaba bize Nadr b. Şumeyl'in rivayet ettiği Attare hadisini ondan niçin dinleme­din? Bana şu cevabı verdi:

«Sus! Zira ben ve Abdurrahman b. Mehdi, Ziyad b. Meymun'la görüş­tük de kendisine sorduk: Bu rivayet ettiğin hadisler hep Enes'den midir? dedik. Bize cevaben;

— Ne dersiniz, bir adam günah işler de arkasından tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul etmez mi? dedi.

—  Evet, eder; dedik.

— Ben Enes'den hadis namına az veya çok hiç bir şey işitmedim. Be­nim Enes'e yetişmediğimi başkaları bilmiyorsa siz de mi bilmiyorsunuz?» dedi. Ebu Davud demiş ki:

Bundan bir müddet sonra onun yine Enes'den hadis rivayet etmekde olduğunu duyduk. Ve yine Abdurrahman'la ikimiz ona gittik. (Bize) yi­ne:

_ Tevbe ediyorum, dedi. Fakat bir müddet sonra tekrar rivayet et meğe başladı. Artık biz de kendisini terk ettik.

Bize Hasen el- Hulvani rivayet etti. Dedi ki: Şebabe'yi dinledim. Şun­ları söyledi:

Abdulkuddus bize hadis rivayet eder ve (ravinin ismini) Süveyd b. Akale diye telaffuz eylerdi. Şebabe:

— Ben de Abdulkuddus'u:

«Rasulullah (s.a.v)    rüzgarın mal edinilmesini yasak etti; derken işittim.» dedi. Kendisine: «Bu nasıl şey?» dediler.

«Ya'ni rüzgar girsin diye duvarda bir delik açılır... dedi. Muslim   der ki: «Ben de Ubeydullah b. Umer el-Kavariri'yi ŞÖyie derken işittim:

— Hammad b. Zeyd'den dinledim. Mebdi b. Hilal ders okutmağa otur­duktan bir kaç gün sonra Hammad bir adama: «Sizin taraftan kaynayan bu tuzlu kaynak nedir?» diyordu. O zat:

«Evet ya Eba İsmail» diye cevap verdi.

Bize el-Hasen ei-Hulvani de rivayet etti, Dedi ki: Ben Affan’dan din­ledim dedi ki. Ben Ebu Avane'nin şunu söylediğini işittim:

— Bana Hasan'dan hiç bir hadis ulaşmamıştır ki, onu Eban b. Ebu Ay-yaş'a arzetnıiş olmayayım. Eban hemen o hadisi bana okuyuverirdi.

Bize Suveyd b. Said rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ali b. Mushir rivayet etti. Dedi ki:

— Ben ve Hamzetu-z-Zeyyat, Eban b. Ebu Ayyaş'dan bin kadar hadis dinledik:

Ali demiş ki:

«Az sonra Hamza'ya rastladım. Bana rü'yasında Peygamber (s.a.v)'i gördüğünü ve Eban'dan işittiklerini kendisine arzettiğini fakat bunlardan ancak pek azını, beş veya altı hadisi tanıdığını haber verdi.

Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi rivayet etti: (Dedi ki): — Bi­ze Zekeriyya b. Adiy haber verdi. Şöyle dedi:

— Bana Ebu İshak eI-Fezari: «Bakiyye'nin ma'ruf zevattan riva-lyet ettiği hadislerini yaz; ma'ruf olmayanlardan rivayet ettiklerini yazma'. İsmail b. Ayyaş'ın ise ma'ruflardan olsun olmasın hiç bir rivayetini yaz­ma!» dedi.

Bize İshak b. İbrahim el. Hanzali dahi rivayet etti. Dedi ki: Abdullah (İbni'l-Mubarek)in bir arkadaşından işitim. Şunları söyledi:

Abdullah ibni Mubarek: «Bakıyye, ne iyi adamdır, ama isimleri kün­ye, künyeleri de isim yerine kullanması olmasa! Bir zamanlar bize Ebu Said el-Vuhazi'den hadis rivayet ediyordu. (Bu zatın sika olduğunu) tah­kik ettik. Bir de baktık ki Abdulkuddus imiş.» dedi.

Bana Ahmid b. Yusuf el-Ezdi  de. rivayet etti. Dedi ki: Abdurrezzak'i şunları söylerken işittim:

Ben İbnü'l-Mubarek'in    Abdulkuddus'den başkası için açıktan açığa yalancıdır dediğini görmedim. Ama onun için «yalancıdır.» derken işittim.

Bana Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi dahi rivayet etti. Dedi ki: Ebu Nuaym'ı  dinledim. el-Mualla b. Urfan'ı da anarak şunları söyledi: el-Mualla dedi ki: Bize Ebu Vail rivayet etti ve: Sıffin'de iken ya­nımıza İbni Mes'ud çıkageldi; dedi. Bunun Üzerine Ebu Nuaym:

«İbni Mes'ud Öldükten sonra dirildi mi dersin? şeklinde muka­belede bulundu.

Bana Amr b. Ali  ile Hasen el-Hulvani, ikisi birden Affan b. Muslim'den rivayet ettiler: Affan şöyle demiş:

İsmail b. Uleyye'nin yanında idik. Derken bir zat birinden hadis riva­yet etti. Ben hemen:

«Bu adam mevsuk değildir.» dedim. O zat: «Adamı gıybet ettin.» dedi. İsmail:

«Hayır, onu gıybet etmedi, ancak mevsuk olmadığına hüküm verdi» dedi.

Bize Ebu Cafer  ed-Darimi de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Bişr b. Umer rivayet etti. Dedi ki:

Malik b. Enes'e Said b. el-Museyyeb’den hadis rivayet eden Mu­hammed b. Abdirraman'ı sordum.

«Sika değildir.» dedi. Ona Tev'eme'nin azadlısı Salih'i sordum:

«Sika değildir.» dedi. Ebu'I-Huveyris'i sordum:

«Sika değildir.» dedi.

Kendisinden İbni Ebi Zi'b'in  rivayette bulunduğu Şu’be'yi sordum:

«Sika değildir...» cevabını verdi. Haram b. Usman'ı sordum, Yine «Sika değildir» cevabını verdi. Hasılı, bu beş kişiyi Malik'e hep sordum o da:

«Bunlar hadislerinde sika değildirler» diye cevap verdi. Ona ismini unuttuğum diğer bir zatı da sordum:

«Onu benim kitaplarımda gördün mü?» dedi.

«Hayır!» dedim.

«Sika olmuş olsa onu mutlaka  benim kitaplarımda  görürdün.»  de­di.

Bana el-Fadl b. Sehl'de rivayet etti. Dedi ki: Bana Yahya b. Main  rivayet etti. (Dedi ki): Bize Haccac rivayet etti. (Dedi ki):

Bize İbni Ebu Zi'b, Şurahbil b. Sa'd'dan tivayet e.tti; ama Şurahbil muttehem (bir ravi) idi.

Bana Muhammed b. Abdullah  b. Kuhzaz da rivayet etti. Dedi ki: Ebu İshak et-Talekaani'yi şöyle derken işittim:

İbnü'l-MUbarek'i dinledim. Şunları söylüyordu:

«Eğer Cennete girmekle Abdullah b. Muharrer’le görüşmek arasında muhayyer bırakılsam, mutlaka onunla görüşüp sonra Cennete girmeyi ihtiyar ederdim. Fakat kendisini gördüğümde bir tezek benim için ondan daha makbul oldu.»

Bana el-Fadl b. Sehl dahi rivayet etti.   (Dedi ki);   Bize Velid b. Salih [277] rivayet etti. Dedi ki: Ubeydullah b. Amr şunları söyledi:

Zeyd yani İbni Ebu Uneyse:

«Kardeşimden hadis almayın!» dedi.

Bana Ahmed b. İbrahim ed-Devraki rivayet etti. Dedi ki: Bana Abdusselam el-Vabisi rivayet etti. Dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer  er-;Rakki, Ubeydullah b. Amr'dan naklen rivayet eyledi: Ubeydullah: «Yahya b. Ebu Uneyse yalancı idi» demiş.

Bana Ahmed h. İbrahim rivayet etti. Dedi ki: Bana Suleyman b. Harb, Hammad b. Zeyd'den naklen rivayet etti. Hammad şöyle demiş: «Eyyub'un yanında Ferkad'ın zikri geçti de Eyyub: — Gerçekten Ferkad hadis alimi değildir, dedi.

Bana Abdurrahman b. Bişr el-Abdi  de rivayet etti. Dedi ki:

«Yahya b. Said el-Kattan'ı dinledim. Yanında Muhammed b. Abdullah  b. Umeyr el-Leysi'nin lafı oldu da onu son derece zayıf buldu. Bunun üze­rine Yahya'ya:

— Ya'kub b. Ata'dan da mı zayıf? dediler.

«Evet» dedi. Sonra:

«Ben hiç bir kimsenin Muhammed b, Abdullah  b. Ubeyd b. Umeyr'den hadis rivayet edeceğini zannetmezdim.» dedi.

Bana Bişr ibni Hakem rivayet etti. Dedi ki:

Yahya b. el-Kattan'ı dinledim. Hakim b. Cubeyr ile Abdula'la'yı zayıf buldu. Yahya, Musa b. Dinar'ı da zayıf buldu:

»Onun hadisi havadır.» dedi. Musa b. Dihkan ile isa b. Ebu isa el-Medeni’yi dahi zayıf çıkardı. Dedi ki:

. BeN  Hasen b. isa'yı şöyle derken işittim:

«İbnu'I-Mubarek bana: Cerir’in yanına geldiğim zaman onun bütün il­mini yaz; yalnız üç kişinin hadisi müstesna! Ubeydet ibni Muattib, Seriy b. İsmail ve Muhammed h. Salim'in hadislerini yazma! Dedi.»

Müslim   derki:

Ehl-i ilmin, muttehem hadis ravileri ile onların nakiselerine dair, buna benzer sözleri pek çoktur. Bunları bire varıncaya kadar hitabı uzatır. Muhaddislerin bu babta  söyleyip izah  ettikleri. Yazıp dinleyenler için bu kadarı kafidir. Onların hadis ravileri ve   nakillerinin kusurlarını  keşfetmeyi  kendilerin vazife ve  sorulduğu  zaman  buna  fetva  ver meleri, bu  işin ehemiye tinin  büyük  olduğu  içindir.    Çünkü  din  hakkındaki  haberler ancak bir şeyi helal veya haram kılmak yahut emir veya nehiy, veya terhib için gelirler. Eğer onları rivayet eden ravi doğruluk üzerinde olmaz da sonra onu tanıyan biri ondan rivayete kalkışır tanımayanlara beyan etmezse, bu yaptığından dolayı bütün Müslümanların halk tabakasını aldatmış olur. Zira bu haberler bazı kimselerin onlarla yahut onların bir kısmıyla amel etmişse olunur. İhtimal mezkur haberlerin cümlesi veya ekseri­si, aslı faslı olmayan bir takım yalanlardır.

mu'temed ve kanaat bahş ravilerden gelen sahih haberler, si-anatbahş olmayan ravilerin rivayetlerine ihtiyaç bırakmayacak derecede çoktur .

zannetmem ki, arzettiğimiz bu zayıf hadislerle, meçhul isnadlara ve bunların rivayetine  ehemmiyet verenlerin bir çoğu  bu  işi islerdeki gevşeklik ve zaafı Öğrendikten sonra da yfapsın. Şu ki, böylesini zayıf hadis rivayetine ve zayıf hadislere itimadın cahil halk tabakası nazarında, çok hadis bilirmiş görünmek ve:

Filanca ne de çok hadis toplamış; ne çok sayıda hadis te'lif etmiş» denilmesi hevesidir,  ilim babında her kim bu mezhebe gider ve bu yolu tutarsa o kimsenin ilimden nasibi yoktur. Böylesine cahil adını vermek

serbest etmekten daha hayırlıdır.

muhaddis geçinenlerinden bir zat, isnadları sağlama ve çıkartma hususunda bir söz söylemiştir ki, biz bu sözü ve çürüklüğü- etmekten vazgeçsek çok akıllılık etmiş ve doğru bir yol tutmuş oluruz.

Çünkü yabana atılmış bir sözü öldürmek ve katilinin namını e^ için o sözden yüz çevirmek daha muvafık olur; cahilleri ona Yandırma olmaması için daha münasip düşerdi. Şu var ki, biz ötüye varacağından ve cahillerin bid'atlara aldanarak hatalı yanlış itikadlarına ve ulema nazarında bir .kıymeti olmayan düşük

Çabucak kapılmalarından endişeye düşünce, bu zatın kavlinin fasid olduğunu meydana çıkarmanın ve sözünü layık olduğu derecede red etmenin halk için daha faydalı ve inşaallah akıbet için daha iyi ola­cağına kanaat getirdik.

Kavlini anlatmaktan ve çürük fikrini haber vermekten soz açtığımız bu kailin zu'muna göre: senedinde «Fulanun an fulanin» ibaresi bulunan her isnadın ravilerinin —aynı asırda yaşadıkları ilmen sabit ve ravinin hadisi, şeyhinin ağızmdan işitmiş olması pek a'la mümkün olduğu halde yalnız ondan işittiğini biz bilmiyor; ve rivayetlerin hiç birinde bu iki ravinin— buluştukları veya bir hadis söyleştikleri zikredilmiyorsa, bu şe­kilde gelen hiç bir haberden hüccet olamaz. Meğer ki bu iki ravinin yaşa­dıkları asırda bir veya bir kaç defa buluştukları yahut bir hadisi arala­rında söyleştikleri ve yahut yaşadıkları asırda bir veya bir kaç defa bir araya gelerek buluştuklarını gösteren bir haber varid olduğu —zikri ge­çen kaile göre— malum ola!.. Ona göre, eğer bu cihet bilinmez ve ravi­nin, kendisinden hadis rivayet ettiği zatla bir defa buluşarak ondan bir şey işittiğini haber veren sahih bir rivayet de gelmezse kendisinden rivayette bulunduğu zattan ,bu haberi nakletmesinde — mesele arzettiğimiz gibi olunca — bir hüccet yoktur.

Adı geçen kaile göre yeni gelen rivayete benzeyen başka bir rivayet hususunda ondan az çok bir parça hadis dinlediğini duymadıkça böyle bir haber mevkuf olur.

6- MUAN'AN HADİSLE İHTİCACIN SAHİH OLUŞU BABI

 

İsnadlara taan hususundaki bu kavil —Allah sana rahmet buyursun — uydurma yeni çıkma, sahibinden önce kimse tarafından söylenmemiş ve ehl-i ilmden hiç bir tarafdarı bulunmayan bir sözdür. Çünkü eski ve ye­ni bütün hadis ve rivayet alimleri arasında ittifakla şayi' olan söz şudur: mevsuk olan her ravi kendi gibisinden bir hadis irivayet eder; ve her ikisi bir asırda bulunmakla onunla görüşmek ve kendisinden hadis dinlemek caiz ve mümkin olursa, bir araya geldikleri ve şifahen görüştükleri hiç bir haberde bulunmasa bile o rivayet sabit ve hucciyyeti lazımdır. Ancak ortada bu ravinin rivayette bulunduğu zatla görüşmediğine yahut ondan bir şey işitmediğine apaçık delalet eder bir delil bulunursa o başka. Ama mesele izah ettiğimiz şekildeki imkan üzerinde müphem kalırsa o riva­yet — beyan etiğimiz kat'i delalet bulunmadıkça— daima sema'a hamle­dilir.

Binaenaleyh anlattığımız bu kavlin mucidine yahut onun mudafiine şöyle denilir:

«Sen, sözün arasında: sika olan bir kişinin sika bir kimseden verdiği haber hüccettir, onunla amel vacib olur» dedin. Sonra ona şart koşa­rak:

«Ta ki biz bu iki ravinin bir defa veya daha fazla görüştüklerini, yahut ondan bir şey işittiğini bilelim.» dedin. Acaba koştuğun bu şartın, sö­zü hüccet sayılan tek bir zattan rivaayet edildiğini bulabilir misin? Aksi halde iddiana delil getir.

Eğer bu — mucid— habt.i tesbit hususunda ortaya koyduğu şartın selef ulemadan birinin kavli olduğunu iddia ederse. Kendisinden bu kav­li göstermesi istenir ki, ne o ne de başkası böyle bir kavil göstermeye as­la imkan bulamayacaktır.

Yok, davasını isbat için hüccet olabilecek bir delil bulunduğunu id­dia ederse kendisine:

«Bu delil nedir?» diye sorulur. Bu sefer.

«Ben onu söyledim. Çünkü ben, yeni ve eski bütün haber ravilerinin — biri diğerini hiç görmeden ve ondan bir şey işitmeden— bir birlerin­den hadis rivayet ettiklerini gördüm. Onların bu suretle kendi araların­da sema’(işitme) bulunmaksızın mürsel olarak hadis rivayetine cevaz verdikleri­ni görünce — ki bizim asıl kavlimize ve ilm-i ahbar ulemasına göre mür­sel rivayetler hüccet değildir—ben de arzettiğim sebepten dolayı her haber ravisinin, rivayet ettiği zattan işitmiş olmasını araştırmaya ihtiyaç hissettim. Şayet bir ravinin rivayet ettiği zattan en ufak bir şey işittiğine vakıf olursam, bunun sebebiyle benim nazarımda artık ondan rivayet et­tiği her şey sabit olur. İşittiğine muttali' olamazsam o haberi mevkuf addederim. Ve haberde mürsel olmak ihtimali bulunduğu için bence artık hüccet yerine de geçemez.» derse kendisine şöyle mukabele edilir:

«Eğer senin bir haberi zayıf kabul ederek onunla ihticaci terk etmene sebeb, ondaki irsal ihtimali ise bu takdirde, başından sonuna kadar  sema' bulunduğunu görmedikçe hiç bir muan'an isnadı isbat etmemen la­zım gelir. Çünkü bize Hişam b. Urve’den babası tarikiyle gelen, onun da Aişe'den işittiği bir hadisi yakinen biliriz ki Hişam muhakkak babasından, babası da Aişe'den işitmiştir. Nitekim, Aiş e'nin dahi Nebi (s.a.v)'den işittiğini biliriz. Ama Hişam babasından rivayet ederken, işittim» veya «bana haber verdi» dememişse, bu rivayette kendisi ile babası arasında bazan başka bir insan da ola­bilir. O rivayeti babasından Hişam'a haber vermiş. Hişam onu babasından işitmemiş olur. Hadisi mürsel olarak rivayet ederek, işittiği kimseye isnadda bulunmak istemediği zaman bu pek a'la mümkündür.

Bu, Hişam'in babasından rivayet ettiği surette mümkün olduğu gibi, babasının Aişe'den rivayetinde de mümkündür. Ravilerinin bir birlerinden işittikleri zikredilmeyen bir hadisin her isnadı böyledir. Vakıa bazan her ravinin bir birinden bir çok defalar hadis dinlediği bilinir­se de, bazı rivayetlerde bu ravilerin her birinin daha aşağıdaki raviye inerek, yukarıki ravinin bazı hadislerini ondan dinlemesi; sonra bazan ha­disi irsal ederek, dinlediği zatın ismini söylememesi, bazan da gayrete gelerek hadisini aldığı zatın adını söylemesi ve irsali terk etmesi de caizdir.

Bu söylediklerimiz mevsuk muhaddislerle ilim ehli olan imamların yapmış oldukları işler olup hadisde mevcut ve yaygındır.  Biz onların söylediğimiz şekilde rivayetlerinden bir kaçını zikredeceğiz. Bunlarla daha çoğuna istidlal olunur inşaallah. Mezkur rivayetlerden bazıları şunlardır:

Eyyub Sahtiyani, ibni MUbarek, Veki', ibni Numeyr ve bunlardan başka bir cemaat,   Hişam b. Urve 'den

O da babasından o da Aişe (R.A.)'dan şunu rivayet etmişlerdir.   Aişe demiştir ki:

«Ben Rasulullah(s.a.v)'e gerek hılli gerekse ihramı için bulabildiğim en güzel kokuyu sürerdim.»

Bu rivayeti aynen Leys b. Sa'd, Davud el-Attar, Humeyd b. el-Esved, Vuheyb   b. Halid ve  Ebu  Usame, Hişam'dan rivayet etmiş­lerdir.   Hişam   demiştir ki:

«Bana Usman b. Urve, Urve'den o da Aişe'den o da Peygamber (s.a.v)'den haber verdi.

Yine Hişam babasından o da Aişe'den rivayet etmiştir. Aişe (R.A.) demiştir ki:

«Peygamber (s.a.v) i'tikafa girdiği zaman başını bana yaklaştırır; ben de hayızlı olduğum halde onu tarardım.»

Yine aynen bu rivayeti Malik b. Enes Zühri'den o da Urve'den O da Amre'den o da Aişe’den o da Nebi (s.a.v) den rivayet etmişlerdir.

Zühri ile Salih b. Ebu Hassan, Ebu Seleme'den o da Aişe'den rivayet etmişlerdir ki, Peygamber (s.a.v) oruçlu iken Öpermiş. Yahya b. Ebu Kesir, bu haberdeki öpüş hakkında şöyle demiştir: Bana Ebu Selemet ibni Abdırrahman haber verdi; ona Umer b. Abdulaziz haber vermiş; ona da Urve haber vermiş; ona da Aişe haber vermiş ki, Peygamber (s.a.v) oruçlu olduğu halde kendisini öpermiş.

İbni Uyeyne ve başkaları Amr b. Dinar ‘dan o da   Cabir'den rivayet etmişlerdir.   Cabir   demiştir ki:

«Rasulullah (s.a.v) bize at etlerini yedirdi ama eşek etlerini yasak etti.»

Aynı hadisi Hammad b. Zeyd , Amr 'dan, o da Muhammed b. Ali 'den, o da Cabir 'den, o da Peygamber (s.a.v)'den rivayet etmişlerdir.

Rivayetler içinde bu gibileri pek çoktur. Bunları saymak uzun sürer. Anlayanlara, bizim zikrettiklerimiz kafidir.

Az evvel kavlini tavsif ettiğimiz zata göre eğer —ravinin kendisin­den rivayet ettiği kimseden bir şey işittiği bilinmediği zaman hadisin bo­zuk ve çürüğe çıkarılması için— illet, sadece hadisin mürsel olması ihti­mali ise, o takdirde kendisine — kendi sözünün muktezası olarak — rivayet ettiği zattan işittiği malurn olan ravinin rivayetiyle ihticac etmemek la­zım gelir. Ancak kendisinde sema' zikredilen haber müstesnadır. Çünkü az evvel beyan ettiğimiz vecihle haberleri nakleden imamlar bazan bir hadisi irsal ederek kendisinden hadis dinledikleri zatın ismini hiç anmaz­lar; bazan da gayrete gelerek, haberi işittikleri şekilde isnad ederler; ve bir hadisde aşağı inmişlerse inişi, yukarıya çıkmışlarsa çıkışı haber verir­ler. Nitekim bu ciheti onlardan naklen izah etmiştik.

Haberlerle meşgul olan ve isnadların sağlamını çürüğünü araştırma, Eyyub Sahtiyanı, İbni Avn, Malik b. Enes, Şu’be ibni-Haccac, Yahya  b. Said -el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdi gibi selef imamlarından ve onlar­dan sonraki hadis alimlerinden hiç birinin, az evvel sözünü açıkladığımız zatın iddia ettiği gibi isnadlardaki işitme vaziyetini araştırdığını bilmi­yoruz. Bunlardan araştırma yaypanlar, hadis ravıierinin, kendilerinden rivayette bulundukları kimselerden işitmeleri vaki' olup olmadığını sa­dece ravi hadiste tedlis yapmakla ma'ruf ve bununla şöhret bulmuş kim­selerden olduğu zaman yapmışlardır. İşte o zaman bu gibi ravilerden ted­lis illeti bertaraf edilmesi için rivayetlerinde sema' olup olmadığın, araş­tırır soruştururlar. Ama kavlini hikaye ettiğimiz zatın iddiası vecihle or­tada müdellis yokken böyle bir şart arayan varsa biz bunu isimlerini söy­lediğimiz ve söylemediğim hiç bir imamdan işitmedik.

İsimlerini söylemediğimiz imamlardan biri Abdullah b.Yezid el-Ensari’dir. Bu zat Peygamber (s.a.v)’i gördüğü halde Huzeyfe ile Ebu  Mes'ud el-Ensari den rivayette bulunmuş ve bunların her birinden Peygamber (s.a.v)'e isnad ettiği birer hadis rivayet etmiştir. Halbuki Abdullah'ın bu iki zattan yaptığı rivayetinde onlardan işittiği zikredilmediği gibi biz de rivayetlerin hiç birinde Abdullah b. Yezid'in Huzeyfe ve Ebu Mes'ud'la hiç bir hadisi yüz yüze konuşttuğunu bilmi­yoruz. Oniarı gördüğünden bahsedildiğini dahi muayyen bir rivayette bulamadık. Bununla beraber ne geçmişlerden ne de eriştiklerimizden hiç bir ehl-i ilmin Abdullah b. Yezid'in Huzeyfe ile Ebu Mes'ud 'dan rivayet ettiği bu iki habere zayıftırlar diye taan ettiğini duy­madık. Bilakis bu iki haber ve benzerleri görüştüğümüz hadis uleması na­zarında sahih ve kuvvetli isnadlardandır. Bu isnadlarla nakledilen hadis­lerin istimalini ve bunların getirdiği sünnet ve eserlerle ihticac etmeyi caiz görmektedirler.Halbuki mezkur isnadlar biraz evvel kavlini hikaye ettiğimiz zatın,iddiasına göre, ravinin rivayet ettiği kimseden sema’ına te­sadüf edilmedikçe boş ve mühmeldirler.

Bu kailin zü'munca zayıf sayılan raviler tarafından nakledilen fakat ulemaya göre sahih olan haberleri sayıp dökmeye kalkarsak onları sonu­na kadar sayıp bitirmekten aciz kalırız. Lakin biz söylemediklerimize alamet olmak üzere bunların yalnız bir mikdarını arzetmek istedik.

İşte Ebu Usman en-Nehdi ile Ebu Rafi' es-Saiğ ! Bunların ikisi de hem cahiliyyet devrine yetişmiş hem de Rasulullah (s.a.v)'in maiyyetinde Bedir ve daha nice ga­zalara iştirak eden ashabı ile sohbette bulunmuş; onlardan haberler nak-lederek ta Ebu Hureyre ile İbni Umer gibi zevata ve onların arkadaşlarına kadar inmişlerdir. Mezkur iki zattan her biri Ubey b.   Ka'b 'dan   o da   Peygamber    (S.A.)'den işitmiş olarak birer hadis rivayet etmişlerdir. Fakat biz hiç bir muayyen rivayet­te onların Ubey 'i gördüklerini yahut ondan bir şey işittiklerini duymadık.

Ebu Amr eş-Şeybani — ki cahiliyyet devrine erişenler­den olup Peygamber (s.a.v) zamanında basbayağı bir adamdı — ile Ebu Ma'mer Abdullah b. Sahbera 'dan her biri Ebu Mes'ud el-Ensari'den, oda Peygamber (s.a.v)' den ikişer haber rivayet etmişlerdir. Ubeyd b. Umeyr, Peygamber (s.a.v)'in zevcesi Ümmü Seleme 'den o da Nebi (s.a.v)'den bir musned hadis rivayet etmiştir. [309] Ubeyd b. Umeyr Peygamber    (s.a.v) zamanında doğmuştur.

Kays b. Ebu Hazim Peygamber (s.a.v) zamanına yetişdiği halde Ebu Mes'ud el-Ensari 'den o da Nebi (s.a.v).'den üç hadis rivayet etmiştir.

Abdurrahman b. Ebi Leyla — ki Umeru'bnü'l-Hattab'dan hadis bellemiş; Ali ile de sohbette bulunmuştur — Enes b. Malik 'den o da Nebi (s.a.v)'den musned bir ha­dis rivayet etmiştir.

Rib'i b. Hıraş, İmran b. Husayn 'dan o da Pey­gamber (s.a.v)'den iki hadis; Ebu Bekre 'den, o da Peygamber (s.a.v) 'den bir musned hadis rivayet etmiştir. Halbuki Rib'i Ali b. Ebu Talib'den hadis dinlemiş ve rivayet etmiş bir zattır.

Nafi, b. Cubeyr b. Mut'im, Ebu Şureyh el-Huzai'den, o da, Peygamber (s.a.v)'den bir musned hadis ri­vayet etmiştir. Nu'man b. Ebu Ayyaş, Ebu Said-i Hudri'den o da. Peygamber (S.A-V.)'den üç musned hadis rivayet etmiştir.

Ata b. Yezid el-Leysi, Temim ed-Dari'den o da Peygamber (s.a.v)'den bir musned hadis rivayet etmiştir.

Suleyman b. Yesar,Rafi' b. Hadic'den  o da Peygamber (s.a.v)'den bir musned hadis rivayet etmiş­tir.

Humeyd b. Abdurrahman el-Hımyeri, Ebu Hureyre 'den oda Peygamber (s.a.v)'den bir çok musned hadisler rivayet etmiştir.

İsimlerini söylediğimiz sahabeden rivayette bulunduklarını arzettiğimiz bütün bu tabiinin ne onlardan olduğunu bildiğimiz hiç bir muayyen rivayette sema'a riayet ettikleri işitilmiş; ne de onlarla muayyen bir ha­ber hususunda görüştükleri malum olmuştur.

Halbuki bu isnadlar, haberlerle rivayetleri bilenlerce sahih isnadlardandır. Bunlardan hiç birini çürüttüklerini ve ravilerinin birbirinden sema-ı olup olmadığım araştırdıklarını bilmiyoruz, Zira onların herbirinin hadisi arkadaşından işitmesi mümkündür; kabul edilmez bir şey değildir. Çünkü hepsi aynı asırda bulunmuşlardır.

Binaenaleyh hikaye eylediğimiz kailin hadisi, tarif ettiği illetle çürütmek için ortaya attığı bu söz, üzerinde durmaya ve lafını etmeye değ­mez. Çünkü uydurma bir kavil ve sakat bir sözdür. Selefin ulemasından ona hiç bir kimse kail olmamıştır. Onlardan sonra gelenler de onu münker addetmektedirler.

Bu sebeble onu red için verdiğimiz izahattan fazlasına ihtiyacımız yoktur. Zira sözün de, onu söyleyenin de kıymeti tasvir ettiğimiz kadardır.

Alimlerin mezhebine muhalefet edenleri def etmek için yardım dilenilecek zat ancak   Allah'dır. Ancak ona'tevekkül olunur.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder