2 Nisan 2013 Salı

MÜSNED-İ EBU BEKİR


 

MÜSNED-İ EBU BEKR

 

Müellif, imam, hafız Kaadi Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. Said b. İbrahim el-Emevi el-Mervezi'dir. h. 202 yılında doğ­du, h. 292 tarihinde vefat etti.

 

HADİSLERİN SIHHAT DERECESİ:

 

Bu kitapta Muhakkik Şuayb Arnavut'un tesbitine göre aşağıdaki hadisler dışındaki hadisler zayıf, hatta bir kısmı mevzudur.

 

1-2,4-6, 9-16, 19-20,24, 28-32, 35-36,38,45-49 53-54 57, 68, 70-74, 76-78, 84, 86-89, 91-95, 103, 106-107 109* 134, 137-138, 141.

 

Müellif, asrının muhaddis ve haber ravisi ulemasının bir çoklarından hadis rivayet etmiştir. Bu Müsnedde bunla­rın sayıları elliyi geçmiştir; ki en meşhurlarından bazıları şunlardır: İmam Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal b.

 

1- Ömer şöyle rivayet etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) vefat edince Ebu Bekr şunu söyledi: Ben Rasulullah'ın (s.a.v.) ve-lisiyim. Sen ve şu -yani Abbas ile Ali (r.a.)- geldiniz. Sen kardeşin oğlundan, Bu da kayın pederinden mirasını istiyor. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

 

"Bize mirasçı olunmaz. Bizim bıraktıklarımız sada­kadır"

 

2- Malik b. Evs el-Hedesan şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a.) haber göndererek dedi ki: "Medine'ye senin kavminden bir kaç hane geldi. Ben on­lara biraz bahşiş verilmesini emrettim. Şunu aralarında pay-

 

laştırıver." Ben:

 

"Ya Emirel mu'minin! Bunu benden başkasına emret!"

 

dedim. Bunun üzerine Ömer bana:

 

"Al şunu be adam!" dedi. Ben bu halde iken Ömer'in azadlısı Yerfe' çıkageldi. Dedi ki:

 

"Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa'd, Zübeyr -Talha'yı da söyle di mi söylemedi mi bilmiyorum- gelmişler yanına girmek için izin istiyorlar." Ömer:

 

"Onlara izin ver!" dedi. Sonra Yerfe' biraz durdu. Ve ge­lerek:

 

"Abbas ve Ali (r.a.) gelmişler, yanma girmek için izin is­tiyorlar." dedi.

 

"Onlara izin ver!" dedi. Abbas: "Ya Emirel mu'minin! Benimle şunun arasında hüküm ver!" dedi. -O zaman Abbas'la Ali beni'n-Nadir'in malla­rından Allah'ın Rasulune verdiği ganimet baklanda bir bi­rini dava ediyorlardı- cemaat:

 

"Ya Emirel mu'minin! Şunlann arasında hüküm ver de her birini arkadaşlarından rahatat kavuştur! Zira davaları uzun sürdü" dediler. Bunun üzerine Ömer şunları söyledi: "Size Allah şahidim olsun ki, yerle gök onun izni ile du­rur. Bilirmisiniz, Rasulullah (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz; bizim bıraktığımız sadakadır"

 

buyurmuştu." Cemaat:

 

"Gerçekten bunu söyledi." dediler. Sonra Abbas'la Ali'ye de bunun gibi söyledi ve "ben size şu ganimetten haber ve­riyorum. Şüphesiz Allah Tebareke ve Teala Peygambere (s.a.v.) bir şey tahsis etmiştir ki, onu başkasına vermemiş­tir." Dedi ve

 

"Allah'ın o küffardan Rasulune verdiği ganimet üze­ rine siz at ve deve sürmediniz.." (Haşr: 59/7)

 

ayetini okudu. "Bu ganimet hassaten Rasulullah'ın (s.a.v.) idi. Sonra vallahi onu sizden başkasına bırakmadı. Onu kendine de kayırmadı. Yemin olsun onu sizin aranızda pay­laştırdı ve size dağıttı. Hatta bu mal ondan kaldı. Ondan ai­lesine bir sene nafaka verirdi. -Galiba Ma'mer: ailesinin.bir senelik yiyeceğini dedi- Sonra ondan kalanı Allah'ın malı­nı koyduğu yere koyardı. Rasulullah (s.a.v.) dünyadan gidin­ce Ebu Bekr: 'Rasulullah'dan (s.a.v.) sonra onun velisi be­nim; ve bu mallarda o ne yapar idi ise ben de onu yaparım!' dedi."

 

Bundan sonra Ömer Ali ile Abbas'a dönerek: "Siz de onun bu mallar hakkında yaptıklarına kailsiniz. Allah bili­yor ki o bu mallar hususunda dosdoğru, sadık ve hakka ta­bi'idi.

 

Ebu Bekir'den sonra hilafetimin iki senesinde bu malla­ra ben baktım. Ve onlar hakkında Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Bekr ne yaptı ise ben de onu yaptım. Benim yaptıkla­rıma siz de kailsiniz. Allah biliyor ki ben doğruyum, sadı-kım, hakka tabiim. Sonra bana geldiniz. Bu -yani Abbas-benden kardeşi oğlundan kalan mirasını istiyor. Bu -yani Ali­de gelmiş karısının babasından kalan mirasını istiyor. Size söyledim: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz. Bizim bıraktığımız sadakadır"

 

buyururken işittim. Sonra bu malları Allah'ın ahdü mi-

 

sakını aldım ki bu mallar hususunda mutlaka Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Bekr'in yaptıklarını yapacaksınız. Onları ben üzerime almadım. Siz: "Onları bu şartla bize ver!" dediniz. Benden bundan başka hüküm istiyorsunuz. Yerle gök ken­di izni ile duran Allah'a yemin ederim ki ben sizin aranız­da bundan başka bir hüküm vermem! Eğer onlardan aciz ise­niz onları bana verin!"

 

Bundan sonra o mallar Ali'nin (r.a.) sonra Hasan'ın, sonra Hüseyin'in, sonra Ali b. Hüseyin'in, sonra Hasan b. Hasan'ın, sonra Zeyd b. Hasan'ın elinde kaldı. Ma'mer: "Sonra Abdullah b. Hasan'ın elinde kaldı" demiş.

 

3- Malik b. Evs b. El-Hadesan dedi ki: "Ali ile Abbas (r.a.) Ömer'e gelerek ondan Peygamber'in (s.a.v.) mirasını istemişler. Bunun üzerine Ömer şunları söylemiş: "Ebu Bekr halife olunca siz ona geldiniz. Ey Abbas! Sen ondan kardeşinin oğlundan kalan mirasını istedin. Ali de karısının babasından kalan mirasını istedi. O size: "Şüphesiz Rasulul­lah (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz. Bizim bıraktıklarımız sada­kadır" buyurdular" dedi.

 

4- Abdullah b. Ömer dedi ki: Hafsa binti Ömer, Huneys b. Huzafete's-Sehmi'den -ki Muhammed'in (s.a.v.) ashabın­dan idi. Medine'de vefat etti.- dul kalınca Ömer b. el-Hat-tab (r.a.) şunları söylemiş: Osman'a (r.a.) rastladım ve ken­disine kızım Hafsa'yı arz ettim.

 

"Dilersen sana Hafsa'yı nikah ederim"dedim.

 

"Ne yapacağımı bir düşüneyim!" dedi. Bunun üzerine bir kaç gece bekledim. Sonra bana rastladı ve:

 

"Şu anda evlenmemeyi münasib buldum" dedi. Ömer demiş ki: "Bundan sonra Ebu Bekr'e (r.a.) rastladım; ve:

 

"Dilersen kızım Hafsa'yı sana veririm", dedim. Ebu Bekr sustu. Bana bir cevap vermedi. Ona Osman'dan çok gü­cendim.

 

Bir kaç gece daha bekledim. Sonra Hafsa'yı Rasulullah (s.a.v.) isteyiverdi. Ben de onu kendilerine nikahladım. Derken bana Ebu Bekr rastladı. Ve:

 

"İhtimal Hafsa'yı bana arz ettiğin vakit sana hiçbir cevap vermediğim için bana gücendin" dedi.

 

"Evet", dedim.

 

"Bana arz ettiğin şey hususunda sana bir cevap vememe mani' yoktu. Ancak ben Rasulullah'ın (s.a.v.) onun lafını et­tiğini biliyordum. Bittabii Rasulullah'ın (s.a.v.) sırrını ifşa edemezdim. Eğer Rasulullah (s.a.v.) bıraksa idi onu ben kabul edecektim" dedi.

 

5- Salim'in babası şöyle dedi: "Ömer'in kızı Hafsa Hu­neys b. Huzafe'den yahud Huzeyfe'den -Ebu Bekr şek etmiş­tir- dul kaldı. Bu zat Peygamber'in (s.a.v.) Bedir gazasına iştirak eden ashabındandı. Medine'de vefat etti. Ömer demiş ki: İmdi ben Osman b. Affan'a (r.a.) rastladım. Ve ona Haf­sa'yı arzederek:

 

"Dilersen kızım Hafsa'yı sana nikah ederim" dedim. Osman:

 

"Bu hususta bir düşüneyim." dedi. Müteakiben bir kaç ge­ce bekledim. Derken bana rastladı; ve:

 

"Şu anda evlenmek istemiyorum." Dedi. Ömer demiş ki: Sonra Ebu Bekr'e (r.a.) rastladım. Ve

 

"Dilersen kızım Hafsa'yı sana nikah ederim." dedim. Bana hiç bir cevap vermedi. Ona Osman'dan çok gücenmiş-tim. Derken bir kaç gece daha bekledim. Ve Hafsa'yı Rasu­lullah (s.a.v.) isteyiverdi. Ben de onu kendilerine nikahla­dım. Bilahare bana Ebu Bekr rastladı. Ve

 

"İhtimal Hafsa'yı bana arzettiğin vakit sana hiç bir cevap vermediğim için bana gücendin" dedi. Evet, dedim.

 

"Bana arz ettiğin şey hususunda sana bir cevap vermeme mani yoktu. Ancak ben Rasulullah 'in (s.a.v.) onun lafını et­tiğini biliyordum. Bittabi Rasulullah'ın (s.a.v.) sırrını ifşa

 

edemezdim. Eğer onu bıraksa idi ben nikah ederdim" dedi.

 

6- Ömer şunları söylemiş: Gerçekten Ebu Bekr (r.a.) hutbe okuyarak ayağa kalktı da dedi ki:

 

Peygamber (s.a.v.) geçen sene aramızda ayağa kalkarak şöyle buyurdular:

 

"Muhakkak insanlar arasında imandan sonra esenlik­ten daha faziletli bir şey paylaştırılmamıştır. Dikkat edin! Doğruluk ve iyilik (sahibi) cennettedir. Dikkat edin! yalan ve sapıklık (sahibi) de cehennemdedir"

 

7- Osman şöy'e demiş: Peygamber (s.a.v.) dünyadan gi­dince ashabından bazı kimseler vesveseye kapıldılar. Ben de bunlar arasında idim. Ömer (r.a.) yanımdan geçmiş; bana se­lam vermiş; fakat ben onun selamını almamışım. Bunun üzerine Ebu Bekr'e (r.a.) giderek beni ona şikayet etmiş. Derken Ebu Bekr (r.a.) geldi. Ve:

 

"Din kardeşin yanından geçti. Sana selam verdi; sen onun selamını almadın öyle mi?" dedi. Ben:

 

"Vallahi onun bana selam verdiğini duymadım! Ben bundan cidden gaflette idim!" dedim.

 

"Seni meşgul eden ne idi?" dedi.

 

"Rasulullah (s.a.v.), kendisine bu işin kurtuluş yolu ne­dir soramadan dünyadan gitti" dedim.

 

"Onu ben sordum!" dedi. Ben hemen kalkarak boynuna sarıldım. Ve:

 

"Anam babam sana feda olsun doğrumu bu?" dedim.

 

Gerçekten Rasulullah'a (s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sordum:

 

"Kim amcama ölürken arzettiğim kelimeyi kabul ederse bu kelime onun için kurtuluştur" buyurdular.

 

8- Ebu Bekr (r.a.) şöyle demiş: Ben Rasulullah'a (s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sordum da:

 

"Kim amcama arzettiğim fakat onun kabul etmediği kelimeyi kabul ederse bu kelime onun için kurtuluştur"

 

buyurdular.

 

9- Ali (r.a.) şöyle dedi: Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) bir ha­dis işittim mi Allah dilediği kadar beni ondan faydalandırır-di. Başkası ondan bana rivayet ederse yemin ettirirdim. Ba na yemin verirse onu tasdik ederdim. Bana Ebu Bekr de (r.a. ondan rivayet etti. -tabii Ebu Bekr doğru söyler- Ali (r.a. şöyle demiş: Rasululah (s.a.v.):

 

"Bir günah işleyip de güzelce abdest alan, sonra na­maz kılan ve Allah azze ve celleden istiğfarda bulunan hiç bir kimse yoktur ki affedilmesin!"

 

buyurdular. Bu hadiste Süfyan "iki rekat namaz kılarsa' demiş; Mis'ar ise sadece "namaz kılarsa" demiştir.

 

10- Ali (r.a.) şöyle demiş: Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) biı şey işittim mi Allah dilediği kadar ondan beni faydalandı-nrdı. Bana bir defa ondan Ebu Bekr (r.a.) rivayet etti -ki Ebu Bekir doğru söyler- O da Peygamber'den (s.a.v.) nakletmiş. Rasulullah (s.a.v.):

 

"Hiç bir kul yoktur ki bir günah işleyip sonra abdest alsın ve iki rekat namaz kılarak bu günahdan dolayı Allah'dan af dilesin de affolmasın!" buyurmuşlar.

 

Şu'be demiş ki: Sonra şu iki ayetten birini okudu.

 

"Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile cezalanır"

 

(Nisa: 4/153)

 

"Onlar öyle kimselerdir ki, bir kötülük işler veya ne­fislerine zulmederlerse Allah'ı anarlar"

 

(Al-i İmran: 3/135)

 

11- Ali (r.a.) şöyle dedi: Ben öyle bir kimse idim ki, Rasulullah'dan (s.a.v.) bir hadis işittim mi Allah dilediği ka­dar beni ondan faydalandırırdı. Ashabından biri ondan ba­na hadis rivayet ederse ona yemin ettirirdim. Bana yemin ederse onu tasdik ederdim. Bana Ebu Bekr yemin etti -Ebu Bekr doğru söyler- ki, Peygamber'i (s.a.v.) şöyle buyurur­ken işittim:

 

"Günah işleyen hiç kimse yoktur ki, güzelce abdest alıp namaz kılsın ve o günahlardan Allah'a istiğfar etsin de Allah onu affetmesin"

 

Ebu Bekr: sonra Rasulullah (s.a.v.):

 

"Onlar öyle kimselerdir ki, bir kötülük işler veya ne­ fislerine zulmederlerse Allah'ı anarlar ve günahları için istiğfar ederler" (Ali imran: 3/135)

 

ayet-i kerimesini okudu demiş.

 

12- Ebu Vail dedi ki:Ebu Bekr (r.a.) Talha'ya rastlaya­rak:

 

"Neden seni mahzun olmuş görüyorum?" demiş. Talha (r.a.):

 

"Rasulullah'dan (s.a.v.) bir kelime işittim ki, onun mu-cib (vacib kılan) olduğunu söyledi; fakat bunun ne olduğu­nu kendisine sormadım" diye cevap vermiş. Ebu Bekr:

 

"Ben onun ne olduğunu biliyorum" demiş.

 

"Nedir o?" deyince:

 

"La ilahe illallah" dır demiş.

 

13- Ebu Vail şöyle dedi: Bana rivayet olundu ki, Ebu Bekr (r.a.) Talha b. Abdillah'a tesadüf ederek:

 

"Neden seni mahzun olmuş görüyorum?" demiş. Talha (r.a.):

 

"Rasulullah'dan (s.a.v.) bir kelime işittim ki, onun mu-cib olduğunu söyledi. Fakat bunun ne olduğunu kendisine sormadım." Diye cevap vermiş. Ebu Bekr: "Ben onun ne olduğunu biliyorum" demiş.

 

"Nedir o?" deyince:

 

"La ilahe illallah" dır demiş.

 

14- İbni Şihab şöyle demiş: Bana Ensar'dan fıkıh ehli ve itham edilmemiş bir zat haber verdi ki, kendisine Osman b. Affan'ı (r.a.) rivayet ederken dinlemiş. Osman (r.a.) şöyle diyormuş: Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabından bazı kimseler o vefat edince üzüldüler. Hatta bazıları kuruntuya kara yazdı

 

lar, bende bunlardandım. Bir defa ben kalelerden birinin göl­gesinde otururken yanımdan Ömer b. el-Hattab (r.a.) geçmiş. Bana selam vermiş; fakat ben onun geçtiğini ve selam ver­diğim duymamışım. Ömer giderek Ebu Bekr'in (r.a.) yanı­na girmiş. Ve:

 

"Seni şaşırtayım mı? Ben Osman'ın yanından geçtim ve ona selam verdim ve selamımı almadı! demiş." Bunun üze­rine Ebu Bekr'le Ömer (r.a.) Ebu Bekr'in velayeti altında gel­diler; ve beraber selam verdiler. Sonra Ebu Bekr şunları söyledi:

 

"Bana din kardeşin Ömer geldi de, senin yanına uğradı­ğını, sana selam verdiğini, fakat senin selamı almadığını söy­ledi. Seni buna sevk eden nedir?"

 

"Ben böyle bir şey yapmadım;" dedim. Ömer:

 

"Hayır yaptın! Lakin bu sizin kibrinizdir ey Ümeyye oğulları!" dedi. Bunun üzerine ben:

 

"Vallahi ben senin ne uğradığını duydum ne de selamı­nı!" dedim. Ebu Bekr:

 

"Osman doğru söylüyor! Seni bir şey mi meşgul etti?" di­ye sordu.

 

"Evet! "dedim.

 

"Nedir o?" dedi

 

"Ben Peygamber'e (s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sorma­dan Allah azze ve celle onun ruhunu kabzetti" dedim. Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.):

 

"Ben bunu ona sordum" dedi. Bunun üzerine ben he­men onun yanına vararak:

 

"Anam babam sana feda olsun! Doğrumu bu?" dedim. Ebu Bekr şunu söyledi:

 

"Dedim ki, ya Rasulallah! Bu işin kurtuluş yolu nedir?"

 

Rasulullah (s.a.v.)

 

"Her kim benim amcama arzettiğim, onun da reddet­tiği kelimeyi kabul ederse bu onun için kurtuluştur"

 

buyurdu.

 

15- Ebu Bekr es-Sıddık şöyle demiş: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) sabahladı ve sabah namazını kıldı. Sonra oturdu. Kuş­luk vakti gelince güldü. Sonra yerine oturdu. Nihayet öğle­yi, ikindiyi ve akşamı kıldı. Bütün bunları yaptı ve hiç ko­nuşmadı. Hatta yatsıyı da kıldı. Sonra kalkarak evine gitti. Cemaat Ebu Bekr'e (r.a.)

 

"Rasulullah'a (s.a.v.) ne oldu bir sor? Bugün ömründe hiç yapmadığı bir şey yaptı!" dediler. (Ravi diyor ki: Ona sor­du) Bunun üzerine şöyle buyurdular.

 

"Evet! Bana dünya ve ahirette olacak her şey arz olundu. Gelmiş geçmiş bütün insanlar bir yere toplana­cak. İnsanlar bundan korkarak Adem'e koşacaklar. Nerde ise tor ağızlarına gem vuracak diyecekler ki:

 

"Ya Adem! Sen insanların babasısın. Allah'ın Pey­gamber seçtiği de sensin! Bize Rabbin huzurunda şefa­at ediver!" Adem:

 

"Size olan bana da oldu. Siz babanızdan sonraki ba­banız Nuh'a gidin" diyecek:

 

"Şüphesiz Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim ve İmran ai­lesini alemlere seçip tercih etti" (Al-i İmran: 3/33)

 

Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

 

"Bunun üzerine Nuh'a gidecekler; ve

 

"Bize Rabbin Tebareke ve Teala nezdinde şefaat et! Sen Allah'ın seçtiği ve duanı kabul ederek yer yüzünde kafirlerden kimse bırakmadığı bir zatsın!" diyecekler. O:

 

"Bu aradığınız benim elimde değil; lakin siz Musa'ya gidin! Çünkü Allah onunla konuşmuştur;" diyecek. Mu­sa dahi,

 

"Bu aradığınız benim elimde değil, siz Meryem'in oğlu İsa'ya gidin! Çünkü o körleri, baraslıları düzeltir; ölüleri dirilitirdi" diyecek. O da:

 

"Bu aradığınız benim elimde değil; lakin siz Adem

 

oğullarının efendisine gidin! Çünkü o, kıyamet günün­de kendisi için ilk olarak yerin yarılacağı zattır; (evet) siz Muhammed'e (s.a.v.) gidin, de sizin için Rabbiniz Teba­reke huzurunda şefaat etsin!" diyecek. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) rabbine gelecek. Allah (azze ve celle):

 

"Muhammed'e izin ver; ve kendisini cennetle müjde­le!" buyuracak. Ve Cebrail (a.s.) onu götürecek. Muham-med (s.a.v.) bir hafta kadar secdeye kapanacak. Sonra Allah azze ve celle:

 

"ya Muhammed başını kaldır ve söyle! Sözün dinle­necek. Şefaat dile; sana şefaat hakkı verilecek!" buyura­cak. O da başını kaldıracak. Rabbi azze ve celleye bakın­ca tekrar bir hafta kadar secdeye kapanacak. Sonra Al­lah azze ve celle:

 

"Ya Muhammed! Başını kaldır ve söyle! Dinlenecek­sin! Şefaat dile; sana şefaat hakkı verilecek." Buyuracak. O yine secdeye kapanmaya gidecek. Derken Cebrail (a.s.) kolundan tutacak. Buyurmuşlar ki:

 

"Bunun üzerine Allah ona dua için öyle zihin açıklı­ğı verecek ki, bunu hiç bir insana vermemiştir. Ve:

 

"Ey Rabbim! Beni Adem oğullarının efendisi yarat­tın. Öğünmek yok! Beni kıyamet gününde kendisi için ilk olarak yerin yarılacağı insan yarattın. Öğünmek yok!" diyecek. Hatta huzuruna Havz-ı Kevser'in yanında San'a ile Eyle şehirleri arasında yaşayanlardan daha çok kim­seler gelecek. Sonra Allah Teala:

 

"Sıddıkları çağırın!" diyecek. Ardından onlar şefaat edecekler. Sonra:

 

"Peygamberleri çağırın!" denilecek. Bunun üzerine kimi Peygamber yanında bir cemaat olduğu halde, kimi­si yanında beş altı kişi ile kimisi de yanında hiç bir kim­se bulunmadığı halde gelecek. Sonra:

 

"Şehidleri çağırın!" denilecek. Onlar da diledikleri

 

ne şefaat edecekler. Şehidler bunu yapınca Allah teba-reke ve teala:

 

"Acıyanlar acıyanı benim! Cennetime Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayanları koyun!" diyecek. Bunlar girecek­ler. Sonra Allah azze ve celle:

 

"Cehenneme bakın! Orada bakalım hayır işlemiş bi­rine rastlayacak mısınız?" diyecek. Bunu müteakib ce­hennemde bir adam bulacaklar. Kendisine:

 

"Sen hiç hayır işledin mi?" diye sorulacak.

 

"Hayır! Yalnız ben satışta insanlara müsamaha gös­terirdim." Diyecek Allah Teala da:

 

"Bu kulum diğer kullarıma nasıl müsamaha göster­di ise siz de ona öyle müsamaha gösterin!" diyecek. Son­ra cehennemden başka bir adam çıkaracaklar. Ona:

 

"Sen hiç bir hayır işledin mi?" diye sorulacak.

 

"Hayır! Ancak ben çocuğuma, öldüğüm zaman beni ateşle yakın! Sonra değirmende öğütün; sürme gibi ol­duğumda beni denize götürün ve havaya saçın! Allah'a yemin ederim ki Rabbi'l-Alemin bana ebediyyen bir şey yapamaz diye emrettim." Bunun üzerine Allah (tebare-ke ve teala) ona:

 

"Bunu neden yaptın?" diye soracak. O:

 

"Senden korktuğum için!" cevabını verecek. Allah (azze ve celle) de:

 

"En büyük mülk ne ise onu bulun! Onun gibi bir mülk ile birlikte on misli senin olsun!" diyecek. O adam:

 

"Kendin melik olduğun halde benimle alay mı ediyor­sun?" diyecek. Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: Buna Allah (tebareke ve teala) benim kuşluk zamanı güldüğüm gibi güldü.

 

16- Nadr b. Şümeyl bu hadisin mislini rivayet etti.

 

17- Huzeyfe'den, oda Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) nak­len haber verdi. Huzeyfe ya bu hadisi Peygamber'den (s.a.v.)

 

Ebu Bekr'le beraber dinlemiş; yahud onu Peygamber'den (s.a.v.) kendisine Ebu Bekr rivayet etmiştir. Buyurmuşlar­dır ki:

 

"Şirk sizin aranızda karıncanın kımıldamasından daha gizlidir" Ben

 

"Ya Nebiyyallah! Şirk ancak Allah azze ve celleden başkasına ibadet edilmek değil midir, yahud Allah'la birlik­te başkasına tapmak değil midir" dedim. Abdullah burada şekketmiştir. Rasulullah (s.a.v.):

 

"Allah hayrını versin ey Sıddık! Şirk sizin aranızda karıncanın kımıldanmasından gizlidir. Sana onun küçük­lerini, büyüklerini yahud küçüğünü büyüğünü giderecek bir şey haber vereyim mi?" dedi. Ebu Bekr:

 

"Hay hay ya Rasulallah" dedi. Her gün üç defa:

 

"Ey Allah'ım! Bile bile şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerimden de senden af dilerim! dersin. Şirk: Bana filan ve Allah verdi; demendir. Denkdaşlık ise: Eğer filan olmasa idi beni filanca öldürecekti; demektir"

 

buyurdular.

 

18- Ma'kal b. Yesar demiş ki: Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğine şehadet ederek şunları söy­ledi: Rasulullah (s.a.v.) şirki andı da buyurdular ki:

 

"O sizin aranızda karıncanın kımıldamasından daha gizlidir. Sana bir şey öğreteceğim ki, onu yaparsan sen­den şirkin küçükleri, büyükleri yahud şirkin küçüğü büyüğü gider: 'Allah'ım! Ben bile bile şirk koşmaktan sa­na sığınır; bilmediklerimden de senden af dilerim!' di­yeceksin" bunu üç defa tekrarladı.

 

19- Huzeyfe b. el-Yaman'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Hiç şüphe yok ki kıyamet gününde havz-ı kevserin yanında bana San'a' ile Eyle arasında yaşayanlardan da­ha çok kimseler gelecektir" buyurdular.

 

m.

 

20- Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) şöyle dedi: Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında idim. Şu ayet indirildi:

 

"Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile cezalanır. Ve Allah'tan başka kendisine ne bir dost bulur ne de yar- tımcı" (Nisa: 4/123)

 

Rasulullah (s.a.v.):

 

"Ya Eba Bekr! Bana indirilen bir ayeti sana öğrete­yim mi? dedi.

 

"Hay hay ya Rasulalah!" dedim. Bunun üzerine onu ba­na öğretti. Bilmiyorum. Yalnız sırtımda bir yarılma olduğu­nu hissettim. Ve bundan dolayı uzandım. Rasulullah (s.a.v.):

 

"Ne oldu sana ya Eba Bekr?" dedi.

 

"Ya Rasulallah! Annem babam sana feda olsun! Hangi­miz kötülük işlememiştir ki! Biz her kötü amelimizden do­layı cezalanacaksak vay halimize!" dedim. Rasulullah (s.a.v.):

 

"Sana ve arkadaşlarına gelince ya Eba Bekr! Siz bun­lardan dolayı dünyada cezalanacaksınız. Taki Allah te-bareke ve tealaya hiç günahınız olmayarak kavuşası-nız. Başkalarının ise günahları toplanacak. Ve onlar­dan dolayı kıyamet gününde cezalanacaklar" buyurdular.

 

21- İbni Ömer dedi ki, Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) Yezid İbni Ebu Süfyan'ı Şam'a göndermiş; ve iki kilometre kadar onunla yürümüş. Kendisine:

 

"Ey Rasulullah'ın halifesi! Geri dönsen iyi edersin!" demişler. O şunu söylemiş:

 

"Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:

 

"Her kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa Allah onları cehenneme haram kılar"

 

Bundan sonra Ebu Bekr (r.a.) Medine'ye dönmeye karar vererek ordunun içinde ayağa kalkmış ve şunları söylemiş:

 

"Size Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Asi olmayın! Ganimete hıyanet etmeyin! Korkak olmayın! Hurmalık ba-

 

tırmaym! Ekin yakmayın! Hayvan hapsetmeyin! Yemiş ağacı kesmeyin. İhtiyar, ve küçük çocuk öldürmeyin! Bir ta­kım insanlar bulacaksınız ki kendilerini bir şeye adamışlar­dır. Onları adadıkları şeyle baş başa bırakın! Bir takım kim­seler de bulacaksınız ki, başlarının ortalarını vurun! Bir ül­keye varacaksınız ki orada sabah akşam size çeşitli yemek­ler gelecek. Bir yemek çeşidi geldi mi mutlaka üzerine bes­mele çekin! Bir yemek çeşidi kaldırıldı mı Allah azze ve cel-leye hamdedin!" Bundan sonra şunu da söylemiş:

 

"Duyduk ki, Allah Teala kıyamet gününde bir tellala emir buyurarak: "İyi dinleyin! Kimin Allah (azze ve celle) katında bir şeyi varsa kalksın", diye seslenecek. Bunun üzerine affedenler kalkacak. Allah (azze ve celi) de insan­ları affettikleri için onları mükafatlandıracaktır."

 

22- Mücahid demiş ki: İbni Ömer hizmetçisine: "İbni'z-Zübeyr'in asılı olduğu yere dikkat et! Beni onun yanından geçirme!" dedi. Fakat hizmetçi hata etti. Bir de ne görsün İbni'z-Zübeyr'i asılı olarak bakıp duruyor! Bunun üzerine üç defa:

 

"Allah seni affetsin! Vallahi çok oruç tutar; çok namaz kılar, sıla-i rahim yapardın. Ben başına gelen kötülüklerle birlikte Allah'ın sana azab etmeyeceğini pek umarım" de­di. Sonra bana dönerek:

 

"Ben Ebu Bekr'i şunu söylerken işittim dedi. Rasululah (s.a.v.):

 

"Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile dünya­da cezalanır" buyurdular.

 

23- İbni Ömer'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah'a (s.a.v.) için­de bulunduğumuz bu işten kurtuluş çaresinin ne olduğunu sordum.

 

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Rasulu olduğuma şehadet getirmektir" buyurdu.

 

24- İbni Ömer Ebu Bekr'den (r.a.) onun "Ey insanlar! Muhammed'i (s.a.v.) ehl-i beyti içinde mukarebe edin" de­diğini nakletmiş. 25- İbni Ömer'den o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) nak­len rivayet etti. Demiş ki: Rasulullah'a (s.a.v.) "Haccm efdal olanı hangisidir?" diye soruldu da: "Yüksek sesle telbiye ve kurban kanının akmasıdır" buyurdular.

 

26- İbni Abbas'dan, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: "Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Her Peygamber vefat edince öldüğü yere defnedil-miştir" buyururken işittim.

 

27- Muhammed b. İshak bu hadisin mislini rivayet etti.

 

28- İbni Abbas şöyle rivayet etmiştir: Ali ile Abbas, Ebu Bekr'in (r.a.) huzurunda Peygamber'in (s.a.v.) mirası hakkında davaya durdular. Ebu Bekr:

 

"Ben onu Rasulullah'ın (s.a.v.) koymuş olduğu yerinden kıpırdatamam!" dedi. Ömer halife olunca onun huzrunda da­vaya çıktılar. O da:

 

"Bu malı Rasulullah (s.a.v.) bırakmış: Ebu Bekr (r.a.) bı­rakmıştır. Ben ona dokunamam!" dedi. Osman halife olun­ca onun huzurunda davaya çıktılar. Osman Abbas'ın söyle­diklerini dinleyince uzun zaman sustu. Bunun üzerine ben babamın omuzları arasına ellerimle vurarak:

 

"Allah aşkına onları Ali'ye bırakmalısın!" dedim. O da bıraktı.

 

29- İbni Abbas'tan naklen rivayet etti. Demiş ki: Rasu­lullah (s.a.v.) dünyadan gidip Ebu Bekr halife seçilince Abbas, Ali'yi (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) bıraktığı bazı şey­ler hakkında davaya verdi. Ama Ebu Bekr: "Rasulullah'ın (s.a.v.) terk edip dokunmadığı bir şeye ben dokunamam!" de­di.

 

30- İbni Abbas'tan naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu

 

Bekr (r.a.): "Ya Rasulallah! Seni ihtiyarlamış görüyorum!" dedi.

 

"Beni Hud, el-Vakıa, el-Mürselat, Amme ve İze'ş-Şemsü Küvvirat süreleri ihtiyarlattı" buyurdular

 

.31- İkrime'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr dedi ki: Rasulullah'a (s.a.v.): Seni ihtiyarlatan nedir? diye sordum.

 

"Hud suresi ile Vakıa , Amme ve İze'ş-Şemsu Küvvi­rat" buyurdu.

 

32- Ebu Meysera Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen ri­vayet etti. Demiş ki:

 

"İhtiyarladın ya Rasulullah!" dedim.

 

"Beni Hud, Vakıa, Amme ve İze'ş-Şemsu Küvvirat su­releri ihtiyarlattı" buyurdular.

 

33- İbni Abbas'dan o da Ebu Bekr'den, o da Peygam-ber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti, ki kendileri bir kürek ke­miğinden et ısırmış; sonra namaz kılmış; abdest almamıştır.

 

34- İbni Abbas'dan, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet et­ti. Şöyle demiş: "Rasulullah (s.a.v.) bir kürek kemiğinden et ısırdı fakat abdest almadı"

 

35- Aişe haber vermiş ki, Rasulullah'ın (s.a.v.) kızı Fatı-ma, onun vefatından sonra Ebu Bekr'den (r.a.) Allah'ın babasına verdiği ganimet mirasım istemiş. Ebu Bekr de ona: "Gerçekten Rasulullah (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz; bizim bıraktıklarımız sadaka­dır" buyurdular." demiş.

 

36- Aişe'den (r.a.) naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz; bizim bıraktıklarımız sadaka­dır" buyurdular.

 

37- Aişe'den (r.a.) naklen rivayet etti ki, Abdullah b. Ebi Bekr vefat ettiği zaman ona ağlamışlar. Bunun üzerine Ebu Bekr, erkeklerin yanına çıkarak:

 

"Bu kadınların yaptıklarından dolayı sizden özür dilerim. Onlar cahiliyetten yeni kurtulmuşlardır. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.)

 

"Şüphesiz dirinin sebebi ile ölünün üzerine kaynar su serpilir" buyururken işittim" demiş.

 

38- Aişe'den naklen haber verdi ki, Fatıme ile Abbas Ebu Bekr'e (r.a.) gelerek Rasulullah'dan (s.a.v.) kalan mirasla­rını istemişler. O zaman istedikleri onun Fedek'teki arazi-* si ile Hayber'den aldığı hissesi imiş. Ebu Bekr onları: "Ben Rasululah'ı (s.a.v.):

 

"Bize mirasçı olunmaz. Bizim bıraktıklarımız sada­kadır. Muhammed (s.a.v.) hanedanı ancak şu maldan yer"

 

buyururken işittim. Vallahi ben Rasulullah'ın (s.a.v.) yaptığım gördüğüm bir işi yapmadan bırakmam!" demiş. Ai-şe diyor ki: Bunun üzerine Patıma Ebu Bekr'i terk etti. Ve ölünceye kadar bu hususta ona bir şey söylemedi. Ölünce Ali (r.a.) onu geceleyin defnetti. Ebu Bekr'e haber vermedi. Fatıma'nın hayatı boyunca Ali'nin (r.a.) insanlarca itibarı vardı. O vefat edince Ali'ye karşı insanların itibarı kalma­dı. Patıma Rasulullah'dan (s.a.v.) sonra altı ay yaşayıp ve­fat etti.

 

Ma'mer diyor ki: Bunun üzerine bir adam Zühri rahime-

 

hullah'a:

 

"Şu halde Ali Ebu Bekr'e altı ay bey'at etmedi mi?" de­di. O:

 

"Hayır! Ali ona bey'at edinceye kadar Haşim oğulla­rından da tek bir kimse beyat etmedi." cevabını verdi. Ve şöyle devam etti:

 

"Ali insanlar nazarında itibarının kalmadığını görünce Ebu Bekr ile uzlaşmaya yanaştı. Ve Ebu Bekr'e (r.a.) haber göndererek:

 

"Bize gel, ama yanında kimseyi getirme!" dedi. Ömer'in

 

şiddetini bildiği için onun gelmesini istemiyordu. (Bunu duyunca) Ömer:

 

"Onlara yalnız gitme!" dedi. Ebu Bekr ise:

 

"Vallahi onlara yalnız gideceğim! Bana ne yapabilirler ki? dedi. Ve hemen gitti. Ali'nin (r.a.) yanına girdi. Ali, Ha­şim oğullarını yanına toplamıştı. Derken ayağa kalkarak Allah'a hamdetti; ona yaraşır şekilde senada bulundu. Son­ra şunları söyledi:

 

"Bundan sonra ma'lum ola ki! Bizim sana bey'at etme-mezi mani olan şeyi senin faziletini çekememek veya Al­lah'ın sana ihsan buyurduğu bir hayra seni ehil görmemek değildir ey Ebu Bekr! Lakin biz bu işde kendimiz için bir hak görüyorduk. Ama siz bize galebe ettiniz..." Bundan sonra Ali, Rasulullah'a (s.a.v.) akrabalığından ve kendilerinin hakkından bahsetti. Bunu o kadar tekrarladı ki nihayet Ebu Bekr ağladı.

 

Ali susunca Ebu Bekr şehadet getirdi. Ve Allah'a yara­şır şekilde hamdü senada bulundu. Sonra şunları söyledi:

 

"Bundan sonra ma'lum ola ki! Vallahi Rasulullah'ın (s.a.v.) yakınlarını sılada bulunmak benim için kendi akra­bamdan dafaa makbuldür. Ben, vallahi sizinle aramızda ge­çen bu işlerde hayırdan geri kalmış değilim! Lakin Rasulul­lah'ı:

 

"Bize mirasçı olunmaz; bizim bıraktıklarımız sadaka­dır. Muhammed hanedanı ancak şu maldan yer!"

 

buyururken işittim. Vallahi ben hiç bir şey hatırlamıyo­rum ki onu Rasulullah (s.a.v.) yapsın da ben Allah'ın izni ile yapmamış olayım!" Bundan sonra Ali (r.a.):

 

"Bey'at için zamanın yatsıdır." dedi. Ebu Bekr (r.a.) Öğ­leyi kıldıktan sonra cemaate döndü. Sonra Ali'nin (r.a.) özür dilediği şeylerin bir kısmında haklı olduğunu söyledi. Sonra Ali kalktı. Ve Ebu Bekir'in (r.a.) haklı olduğunu, faziletini, önceliğini anlattı. Ve Ebu Bekr'in yanına giderek

 

ede nihayet Allah Ebu Bekr'le Ömer'in (r.a.) kalplerine verdiği fütuhatı benim kalbime de verdi. Vallahi bana dağ­lardan bir dağı taşımayı teklif etseler, onların teklifinden da­ha ağır gelmezdi. Bunun üzerine bütün Kur'an'ı hurma ü yapraklarından, kemik parçalarından insanların hafızala­rından araştırdım. Huzeyme'de yahud Ebu Huzeyme'de -İb­rahim şekketmiştir- bir ayet buldum ki Rasulullah-ı (s.a.v.) onu tevbe suresinde okurken işitirdim. v "Muhakkak size kendinizden bir Peygamber geldi. Si­zin karşılaştığınız güçlükler ona ağır gelir"

 

ayetini ki sonuna kadar alıp onu da yazdım. Mushaflar ömrü boyunca Ebu Bekr'de, sonra ömrü boyunca Ömer'de; sonra Ömer'in kızı Hafsa'da kaldılar."

 

İbni Şihab diyor ki: Bana Enes b. Malik de haber verdi ki, Hüzeyfe b. el-Yeman Osman'ın yanına gelmiş, kendisi Irak'lılarla birlikte Şam'lılara karşı ve Ermenistan ile Azer-beycan'ın fethi için harb ediyormuş. Oralıların kıraat husu­sundaki ihtilafları Hüzeyfe'yi endişelendirmiş. Hüzeyfe Osman'a:

 

"Ya Emirel-mü'minin! Yahudilerle hristiyanlar gibi ki-tab hususunda ihtilafa düşmeden bir ümmete yetiş!" de­miş. Bunun üzerine Osman (r.a.) Hafsa'ya haber göndere­rek:

 

"Mushafları bize gönder! Onlardan mushaflar istinsah edelim. Sonra sana iade ederiz demiş." Hafsa mushaflan ona göndermiş. O da Zeyd, Abdullah b. ez-Zübeyr, Said b. el-As ve Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'a bu mushaflardan mushaf istinsah etmelerini emretmiş, şayed Kur'an'dan bir şey hakkında ihtilaf ederlerse onu Kureyş lehçesi ile yazma­larını, zira Kur'an'ın onların lehçesi ile indiğini söylemiş. Onlar da bunu yapmışlar. Onlar mushaflan istinsah edince Osman mushafları Hafsa'ya iade etmiş. Sonra istinsah ettik­leri mushaflardan her beldeye bir mushaf göndermiş. Bun-

 

lardan gayri her sahife veya mushafdaki Kur'an'ın silinme­sini veya yakılmasını emretmiş.

 

46- Zeyd b. Sabit haber verdi ki, Ebu Bekr (r.a.) kendi­sine Yemame'lilerin şehid edildiği haberini göndermiş. Zeyd şöyle demiş: Hemen ona gittim. Bir de baktım Ömer yanında. Ebu Bekr dedi ki: Bana Ömer geldi ve şunları söyledi:

 

"Harb Yemenli'lerin müslüman hafızlarını kırdı. Ben harbin başka yerlerdeki hafızları da kırıp geçireceğinden kor­kuyorum. Bu suretle Kur'an'ın bir çok yerleri ezberlenme­den gider. Ben senin Kur'an'ın toplanmasını emretmeni münasib görüyorum!" Ben Ömer'e:

 

"Rasulullah'ın (s.a.v.) yapmadığı bir şeyi ben nasıl ya­parım?!" dedim. Ömer:

 

"Bu, vallahi hayırdır." dedi. Ve bu hususta bana müraca­at ede ede nihayet Allah kalbime fütuhat verdi. Bu babda ben de Ömer'in fikrini münasib gördüm. Zeyd demiş ki: Ömer de yanında oturuyor; konuşmuyordu. Ebu Bekr devamla şunları söyledi:

 

"Sen gerçekten akıllı bir gençsin. Seni itham etmeyiz. Hem Rasulullah'ın (s.a.v.) vahiy katibi idin. Kur'an'ı ara ve topla!" Zeyd demiş ki:

 

"Vallahi bana dağlardan bir dağı nakletmemi teklif etse idi, bana emrettiği Kur'an'ı toplama işinden daha ağır gel­mezdi. Bunun üzerine: Rasulullah'ın (s.a.v.) yapmadığı bir şeyi siz nasıl yapıyorsunuz!?" dedim. Ebu Bekr:

 

"Bu iş vallahi hayırdır." dedi. Artık Ebu Bekr bana mü­racaat ede ede nihayet Allah Ebu Bekr ile Ömer'in kalple­rine verdiği fütuhatı benim kalbime de verdi. Ben de Kur'an'ı topladım. Onu deri ve kemik parçalarından, hurma yapraklarından ve kişilerin sinelerinden topladım. Hatta tevbe suresinin sonunu Huzeyme b. Sabit el-Ensari'de bul­dum. Ondan başka kimsede yazılı olarak bulamadım.

 

"Muhakkak size kendinizden bir Peygamber geldi"

 

ayeti surenin sonuna kadar.

 

İçlerinde Kur'an'ı topladığımız mushaflar ömrü boyun­ca Ebu Bekr'de kaldı. Allah (azze ve celle) onun ruhunu kab-zedince Ömer'e intikal etti. Onun vefatından sonra Hafsa binti Ömer de kaldılar. Allah hepsinden razı olsun!

 

47- Muaz b. Rifaa b. Rafi' el-Ensari'den, o da babasın­dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Ebu Bekr'i (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) minberi üzerinde şöyle derken işittim: Ben Rasulullah'dan dinledim dedi; ve Rasululah'ı deyince ağladı. Sonra iki defa tıkanıp açıldı. Ve: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) geçen sene böyle şiddetli sıcak bir günde:

 

"Dünya ve ahirette Allah'dan afiyeti ve yakini iste­yin:" buyururken işittim dedi.

 

48- Züheyr b. Muhammed bunun mislini rivayet eyledi.

 

49- Ka'b b. Malik'den, o da babasından naklen rivayet et­ti. Şöyle demiş:

 

Muaz semahatlı bir adam, kavminin gençlerinin en fazi­letlilerinden güzel bir genç idi. Elinde avucunda bir şey tutmazdı. Borç ede ede nihayet bütün malını kapattı; ve Peygamber'e (s.a.v.) gelerek ondan alacaklılarına borçları­nı bağışlamalarını söylemesini istedi. Onlar buna razı olma­dılar. Bir kimsenin hatırı için birinin borcunu bağışlayacak olsalar, Peygamber'in (s.a.v.) hatırı için Muaz'ın borcunu ba­ğışlarlardı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) borcu muka­bilinde onun bütün malını sattı; ve Muaz hiç bir şeysiz kal­dı. Nihayet Mekke'nin fethi yılı gelince Peygamber (s.a.v.) ona bir yardım olmak üzere kendisini Yemen'lilerden bir ta­ifeye vali gönderdi. Bu suretle Muaz vali olarak Yemen'de kaldı; ve Allah (azze ve celle) nin malında ticaret yapan ilk kimse oldu. Orada vakit hal buluncaya hatta Peygamber (s.a.v.) dünyadan gidinceye kadar durdu.

 

O dünyadan gittikten sonra Ömer, Ebu Bekr'e:

 

"Şu adama birini gönder de yaşayacak kadar malını bı­rak; kalanını elinden al!" dedi. Ebu Bekr: "Peygamber (s.a.v.) onu ancak yardım olsun diye gönder­mişti. Ben ondan bir şey alamam. Bana kendisi verirse ne ala!" cevabını verdi. Ebu Bekr dinlemeyince Ömer ona kendisi gitti. Ve bunları Muaz'a anlattı. Muaz:

 

"Peygamber (s.a.v.) beni ancak bir yardım olsun diye gönderdi; ben yapamam!" dedi. Sonra Muaz Ömer'e tesa­düf ederek:

 

"Sana itaat ettim, ve bana emrettiğin şeyi yapıyorum; çün­kü rüyamda kendimi büyük bir suda gördüm. Boğulaca­ğım diye korktum. Beni ondan sen kurtardın ya Ömer!" dedi. Az sonra Muaz Ebu Bekr'e gitti ve bunu ona anlattı. Şartını ona açıklaymcaya kadar gizli bir şey bırakmayaca­ğına yemin etti. Ebu Bekr:

 

"Vallahi onu senden almam! Onu sana bağışladım" de­di. Ömer de

 

"Şimdi bu helal hoş olduğu vakittir" dedi. Ve o zaman Muaz Şam'a gitmek üzere yola çıktı.

 

50- Zeyd b. Erkam Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) rivayet etti. Demiş ki: Ben Peygamber'i (s.a.v.)

 

"Şüphesiz Allah azze ve celle haramla beslenen bir ce­sede cenneti haram kılmıştır" buyururken işittim.

 

51- Zeyd b. Erkam Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Peygamber'i (s.a.v.):

 

"Haramla beslenen bir cesed cennete giremez!" buyu­rurken işittim.

 

52- Zeyd b. Erkam'dan naklen rivayet etti. Şöyle de­miş:

 

Ebu Bekr (r.a.) ile beraberdik. Bir ara içecek bir şey is­tedi. Su ile bal getirdiler. Onu ağzına yaklaştırınca itti. Ve ağladı. Hatta arkadaşlarını da ağlattı. Sonra sustular ama c susmadı. Sonra gözlerini sildi. Biz:

 

"Ey Rasulullah'ın (s.a.v.) halifesi! Seni ağlatan nedir?" dedik. Şu cevabı verdi: Rasulullah'la (s.a.v.) beraberdim. Ve onu kendinden bir şeyi iterken gördüm. Ama yanında hiç bir kimse görmüyor­dum. Bunun üzerine:

 

"Ya Rasulallah! kendinden ittiğin şey nedir?" dedim. Buyurdular ki:

 

"Şu dünya bana şekillendi, de ona: defol başımdan! dedim. Sonra döndü ve: sen benden kaçıp kurtulsan da senden sonra gelen benden asla kaçamıyacaktır! dedi"

 

53- Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) minberde ayağa kalkarak şunları söyledi: "Bili­yorsunuz ki, Rasulullah (s.a.v.) geçen sene aranızda şu be­nim durduğum gibi durmuştu..." Sonra ağladı. Sonra bu sözü tekrar etti. Sonra yine ağladı.. Sonra yine tekrarladı ve yine ağladı. Arkacığından şunu söyledi:

 

"Şüphesiz insanlara bu dünyada af ve afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir"

 

54- Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti demiş ki: -Pey­gamber (s.a.v.) dünyadan gidince Patıma Ebu Bekr'le Ömer'e (r.a.) haber göndererek Peygamber'den (.a.v.) ka­lan mirasını istedi. Ebu Bekr'le Ömer: Biz Peygamber'i (s.a.v.):

 

"Bana mirasçı olunmaz" buyururuken işittik, dediler.

 

55- Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ba­na Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) anlattı dedi ki: Bir gece akşam yemeği yememiştim. Aileme:

 

"Yiyecek bir şeyiniz var mı?" diye sordum.

 

"Hayır!" cevabını verdiler. Yatağıma girdiğim vakit dö­şeğimin bir yanından öbür yanma dönmeye başladım. Uy­kum gelmiyordu. Bunun üzerine: 'mescide çıkayım da bir kaç rekat namaz barı kılayım; böylece sabaha kadar oyala­nırım' dedim. Ve mescide çıkarak bir kaç rekat namaz kıl-

 

dım; sonra oturdum. Ben otururken Ömer çıkageldi; ve

 

"Kim o?" dedi.

 

"Ebu Bekr" dedim.

 

"Seni bu saatta buraya çıkaran nedir?" dedi. Başımdan ge­çeni kendisine anlattım. Ömer:

 

"Vallahi beni de çıkaran ancak budur" dedi. Biz bu va­ziyette otururken yanımıza Rasulullah (s.a.v.) çıkageldi. Ömer benden tetik davranarak:

 

"Ya Nebiyyallah! Şu Ebu Bekr, ben de Ömer'im" dedi. O:

 

Bu saatte sizi buraya çıkaran nedir?" diye sordu. Ömer:

 

-"a Rasulallah! Mescide girdim; bir karaltı gördüm. Ve kim o! dedim. Ebu Bekr! cevabını verdi. Seni bu saatta bu­raya çıkaran nedir? dedim. Açlık! cevabını verdi. Kendisi­ne: Vallahi beni de açlıktan başka bir şey çıkarmış değildir dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

 

"Beni de ancak sizi çıkaran şey çıkardı. Haydi Vakıf Ebu'l-Heysem İbni't-Teyhana gidelim! Ola ki onda bir şey buluruz!", dedi. Ay aydınlığında yürüdük. Avluya va­rınca kapıyı çaldık. Kadın:

 

"Kim o?" dedi. Ömer:

 

"Rasulullah'la (s.a.v.) Ebu Bekr ve Ömer!" cevabını verdi. Bunun üzerine bize kapıyı açtı; ve içeri girdik. Rasu­lullah (s.a.v.):

 

"Kocan nerede?" diye sordu. Kadın:

 

"Bize Harise oğullarının kuyusundan tatlı su almağa git­ti. Şimdi gelir" dedi. Oturduk. Az sonra Ebu'l-Heysem bir tulum dolusu su ile geldi. Ve onu hurmanın budaklarından birine astı. Sonra yanımıza gelerek:

 

"Hoş geldiniz Rasulullah (s.a.v.) ile arkadaşları! İnsan­ları bu gece beni ziyaret edenler gibisi ziyaret etmemiş­tir!" dedi. Sonra bir salkım hurma keserek önümüze koydu.

 

Biz ondan yemeye başladık. Sonra bıçağı alıp koyunların ba­şına gitti. Rasulullah (s.a.v.): "Yemin olsun bize sağılır koyun kesme!"

 

buyurdu. O, koyunu kesti, yüzdü ve parçalayıp tencere­ye koydu. Kadın da kalktı. Un öğüttü; hamur kardı ve ekmek yaptı. Biraz sonra et ve ekmek pişti. Sonra Ebu'l-Heysem ti-rid yaptı; kopardı. ve getirip önümüze koydu. Biz de doyun­caya kadar yedik. Sonra tuluma gitti. Tuluma rüzgar vurmuş; soğutmuştu. Ondan kaba su döktü; ve Rasulullah'a (s.a.v.) sundu. O da içti. Sonra Ebu Bekir'le Ömer'e de sundu. Bu­nun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

 

"Allaha hamdolsun! Evimizden çıktık. Bizi açlıktan başka bir şey çıkarmış değildi. Şu nimetlere nail olma­dan da dönmedik. Rabbinize yemin ederim ki naim bu­dur. Bundan mutlaka sorulacaksınız!" buyurdu. Sonra Ra­sulullah (s.a.v.) Ebu'l-Heysem'e:

 

"Sana su verecek hizmetçin var mı?" diye sordu. Ha­yır! cevabını verince:

 

"Öyle ise bize gelecek ilk esirleri gözet! de gel, sana bir hizmetçi verelim!" dedi. Çok geçmeden esirler geldi. Ar-kacığından Vakıfı gelerek:

 

"Va'dini yap! Ya Rasulallah!" Dedi. O da:

 

"Hay hay! İşte esirler! Onları seç!" buyurdular. Vakı­fi:

 

"Benim için seçen sen ol ya Rasulallah!" dedi. Rasulul­lah (s.a,v.):

 

"Şunu al! ve ona iyilik et!"

 

buyurdu. Vakıfi esiri alıp karısına getirdi. Ve:

 

"İşte Rasulullah (s.a.v.) vadi!" dedi. Kadın:

 

"Sen ona ne söyledin? O sana ne söyledi?" diye scjrdu. Vakıfi:

 

"Rasulullah (s.a.v.) bana: "İşte esirler. Onları seç!" bu­yurdu. Ben de ona:

 

"Benim için seçen sen ol! dedim. Bunun üzerine: "Şu ço­cuğu al! ve ona iyilik et!" buyurdular," dedi. Kadın:

 

"Rasulullah (s.a.v.): Ona iyilik et! demiş. O halde sen de ona Allah'ın sana emrettiği gibi iyilik et!" Dedi.

 

"Ona iyilik etmek nasıl olur?" Deyince, kadın:

 

"Onu azad etmekle!" cevabını verdi. O da hemen azad et­ti.

 

56- Ebu Hureyre şöyle demiş:

 

Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.) oğluna şunları söyledi: Oğul­cuğum! İnsanlar arasındaki bir hadise çıkarsa hemen ben ve Rasulullah (s.a.v.) içinde gizlendiğimizi gördüğün mağara­ya git; ve oraya gizlen! Çünkü orada sana nzkın sabah ve ak­şam gelecektir.

 

57- Amr b. Hureys'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bize Rasulullah (s.a.v.) anlattı ki. Deccal doğuda Horasan denilen bir yerden çıkacakmış. Ona yüzleri kat kat kalkanlar gibi bir takım kimseler tabi olacakmış.

 

58- Amr b. Hureys'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) hastalandı. Sonra açıldı ve cemaata namaz kıldır­dı. Sonra yüzünü cemaata döndürerek: Allah'a hamdü sena etti. Sonra şunları söyledi: Biz sizden hayır esirgemeyiz. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:

 

"Deccal doğu tarafından Horasan denilen bir yer­den çıkacak, beraberinde yüzleri kalkanlar gibi bir ta­kım kimseler olacaktır"

 

59- Amr b. Hureys'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.), o da Rasulullah'tan (s.a.v.) naklen rivayet etti: "Deccal Horasan denilen bir beldeden çıkacaktır" buyurmuşlar.

 

60- Abdullah b. Amr'dan, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan naklen rivayet etti ki, kendisi Rasulullah'a (s.a.v.): Bana bir dua öğret de onu namazımda okuyayım! Demiş. Ebu Bek

 

diyor ki:

 

"Ey Allah'ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları ise ancak sen affedersin, îmdi bana senden mağfiret buyur; ve bana acı! Çünkü acıyan, bağışlayan ancak sensin!" diyecek­sin buyurdu.

 

61- Abdullah b. Amr'dan, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan naklen rivayet etti ki, kendisi Rasulullah'a (s.a.v.): Bana bir dua öğret de onu namazımda okuyayım! demiş. * "Ey Allah'ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ise ancak sen affedersin. İmdi bana senden mağfiret buyur! Ve bana acı! Çünkü acıyan bağışlayan ancak sensin! Diye­ceksin! buyurdu.

 

62- Bera'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr, Azib'den onüç dirheme bir semer satın aldı. Ve Bera'a em­ret de bunu götürsün! Dedi. Azib ise ona şunları söyledi:

 

"Hayır! Müşrikler sizi ararken sen ve Rasulullah (s.a.v.) dışarı çıktığınızda ne yaptığınızı bize anlatıncaya kadar ol­maz!" Bunun üzerine Ebu Bekr şunları anlattı:

 

"Herifler bizi ararken yola revan olduk. Bize onlardan Şü­reka b. Malik b. Cu'sum'dan başka yetişen olmadı. Süraka atı üstünde yetişti. Ben:

 

"İşte bu takipçi bize yetişti ya Rasulallah!" dedim.

 

"Üzülme! Çünkü Allah bizimledir!" buyurdular. Daha yaklaşarak aramızda bir veya üç ok atımı mesafe kalınca:

 

"Bu takipçi bize yetişti ya Rasulallah! dedim"; ve ağla­dım. O:

 

"Neye ağlıyorsun?" diye sordu.

 

"Bak! Vallahi kendime ağlamıyorum; lakin sana ağlıyo­rum!" dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona beddu­ada bulunarak:

 

"Ey Allah'ım! Bizim için onun hakkından gel!"

 

dedi. Ve derhal atı onunla birlikte karnına kadar yere bat­tı. Süraka hemen ondan atladı; ve:

 

"Ya Muhammedi Anladım bu senin işin! Öyle ise Allah'a dua et de beni bu halden kurtarsın! Vallahi sizi arkamdan ge­lenlerin gözlerinden gizleyeceğim! İşte tirkeşim! Ondan bir ok al! Yolda benim falan ve falan yerdeki develerime ve koyunlarıma uğrayacaksın. Onlardan hacetini al!" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bizim senin develerine ihtiyacımız yok!"

 

dedi; ve onun için dua etti. O da dönüp arkadaşlarının ya­nına gitti. Rasulullah (s.a.v.) ben de yanında olduğum hal­de yoluna devam etti. Nihayet geceleyin Medine'ye vardık. Herkes onu misafir almak için çekiştiriyordu. Bunun üzeri­ne Rasulullah (s.a.v.):

 

"Ben bu gece Abdulmuttalib'in dayıları Neccar oğul­larına misafir olacağım; bununla onlara ikramda bulu­nacağım."

 

dedi. O Medine'ye girdiği an insanlar yollara, evlerin üzerlerine çıktılar. Çocuklar, hizmetçiler: Muhammed gel­di.. Rasulullah geldi! diye ortalığı çınlatıyorlardı... Sabah­layınca giderek emrolunduğu yere indi.

 

63- Bera b. Azib'den naklen haber verdi. Şöyle demiş: Ebu Bekr es-Sıddık dedi ki:

 

"Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte Mekke'den Medine'ye doğru yola çıktığımız vakit bir çobanın yanına uğradık. Rasulullah (s.a.v.) susamıştı. Ben kendisine bir miktar süt sağdım; ve getirdim. Onu içti. Ben de rahatladım.

 

64- Bera b. Azib şöyle haber verdi. Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye yönelince Süraka b. Malik İbni Cu'şum onu ta-kib etti. Rasulullah ta (s.a.v.) ona beddua etti. Bunun üze­rine atı onunla birlikte battı. Süraka:

 

"Benim için Allah'a dua et! Sana zarar getirmeyece­ğim!" dedi. O da onun için Allah'a dua etti. Az sonra Ra­sulullah (s.a.v.) susadı. Bir koyun sürüsüne rastladılar. Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) dedi ki:

 

Ben bir tas alarak içine Rasulullah (s.a.v.) için bir mik­tar süt sağdım; ve kendisine getirdim. O içti; ben de rahat ol­dum.

 

65- Bera şöyle demiş: Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) babam­dan ön üç dirheme bir semer satın aldı da:

 

"Bera'e emret onu benim evime götürsün" dedi. Babam:

 

"Hayır! Bana Rasulullah'ın (s.a.v.) Mekke'den Medi­ne'ye nasıl çıktığını haber verinceye kadar olmaz!" Dedi. Ebu Bekr şunları söyledi:

 

"Yola çıktık. O gün ve o gece gizlendik. Öğle olunca ya-hud gün devrilince bir göz attım. Baktım ki, bir kayadayım. Üzerinde gölgeden kalıntı var. Hemen onu düzelterek Ra­sulullah (s.a.v.) için bir posteki serdim. Ve "Yat ya Rasulal-lah!" Dedim. Sonra arayan kimse gelmiş mi diye etrafımı süzmeye gittim. Bir de baktım ki koyun çobanı!... Kayadan ben ne yapmak istedimse o da onu istiyor.

 

"Sen kimin çobanısın?" Diye sordum.

 

"Kureyş'ten bir adamın" olduğunu söyledi. Onu tanıdım.

 

"Koyunlarında süt var mı?" Dedim.

 

"Evet!" cevabını verdi.

 

"Bize süt sağar mısın?" dedim.

 

"Hay hay!" dedi. Sağmasını emrettim. Bunun üzerine sü­rüden bir koyun yakaladı. Sonra koyunun memesini silme­sini; daha sonra ellerini tozdan silip temizlemesini emrettim. Derken bana bir miktar süt sağdı. Yanımda ağzı bez tıkalı bir matara vardı. Ondan sütün üstüne su döktüm; altı soğu-du. Sonra onu Rasulullah'a (s.a.v.) getirdim. Onu uyanmış buldum. Ve:

 

"İç ya Rasulallah!" Dedim. O içti; ben de rahat oldum. Sonra:

 

"Gitme zamanı geldi ya Rasulallah!" Dedim; ve yola revan olduk. Süraka b. Cuş'umdan başka hiç bir takipçi bi­ze yetişemedi. O atının üzerinde yetişti. Ben:

 

"İşte takipçi bize yetişti ya Rasulallah!" Dedim. O: "Üzülme! Allah bizimle beraberdir." diye mukabele et­ti. Süraka yaklaşınca Rasulullah (s.a.v.) ona beddua etti. Ve hemen atı karnına kadar yere battı. Süraka derhal attan at­ladı; ve:

 

"Ya Muhammed anladım ki, bu senin işindir. Şu halde Al­lah'a dua et de beni bu halden kurtarsın? Sana yemin ediyo­rum arkamdakilerden seni gizleyeceğim! İşte tirkeşim! On­dan bir ok al! Sen falan ve falan yerde benim develerimin ve çobanlarımın yanına uğrayacaksın; onlardan hacetini al!" de­di. Rasulullah (s.a.v.):

 

"Benim senin develerine ihtiyacam yok!" dedi. Medine'ye geceleyin vardık. Herkes onu misafir al­mak için çekiştiriyordu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Ben Abdülmuttalib'in dayıları Neccar oğullarına misa­fir olacağım. Bununla onlara ikramda bulunacağım!" dedi. Artık erkekler ve kadınlar evlerin üstüne çıktı. Çocuklar ve hizmetçiler yollara dağıldı. Ya Muhammed! Ya Rasulallah! Ya Muhammed, Ya Rasulallah!... diye haykırıyorlardı.

 

66- Ebu Berzete'l-Eslemi'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Bir adam Ebu Bekr'e ağır sövdü. Az daha onu öldürüyor­dum. Hemen Ebu Bekr beni men'etti. Ve: Bu yaptığı Rasu-lullah'dan (s.a.v.) başka kimse için değildir dedi.

 

67- Ebu Berze rivayet etti, ki bir adam Ebu Bekr'e (r.a.) ağır sövmüş. O da red cevabı vermiş. Bunun üzerine Ebu Berze:

 

"Şunun boynunu vurayım mı?" demiş. Ravi diyor ki: Ebu Bekr onu azarladı ve:

 

"Dikkat et bu sövgü Rasulullah'dan (s.a.v.) başka hiç biı kimse için değildir." dedi.

 

68- Ebu Berze'den naklet rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr bir adama kızdı. Ben:

 

"Kim o ey Rasulullah'm halifesi?" dedim.

 

"Neye soruyorsun?" dedi.

 

"Emredersen boynunu vurmak için!" dedim.

 

"Hem de vuracak mı idin?" dedi.

 

"Evet! "dedim.

 

"Vallahi benim söylediğim sözün büyüklüğü onun öfke­sini giderdi." Dedi ve şunu ilave etti:

 

"Bu sövgü Rasulullah'dan (s.a.v.) başka kimse için de­ğildir."

 

69- Ebu Kebşete'l-Enmari'den naklen rivayet etti. Şöy­le demiş: Ben Ebu Bekr es-Sıddık'ı şunu söylerken işit­tim: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Kim benim söylemediğim bir şeyi benim ü/erimden uydurur veya getirdiğim bir şeyi reddederse hemen ce­hennemdeki yerine hazır olsun!" buyurdular.

 

70- Enes b. Malik'ten: Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) Enes'e mektup yazarak Rasulullah'm (s.a.v.) müslümanlara farz kıl­dığı zekatın farzları bunlar olduğunu, bunları Rasulullah'a (s.a.v.) Allah azze ve cellenin emrettiğini; müslümanlardan her kimden bu zekat usul-ü veçhiyle istenirse vermesini; far-zedilenden fazla istenirse vermemesini bildirmiş.

 

Devede yirmi beşden aşağıda her beş devede bir koyun verilecek. Develer yirmi beşe varınca iki yaşına basmış bir dişi yavru verilecek. Bu otuzbeşe kadar böyle gidecek. Otuzbeş de iki yaşına basmış yavru yoksa; üçe basmış bir er­kek yavru verilecek. Develer otuzaltı olunca üçe basmış dişi bir yavru verilecek. Bu kırk beşe kadar böyle gidecek. Kırk altıda boğa altı dördüne basmış bir deve verilecek. Bu altmışa kadar böyle gidecek. Altmış bire varınca beş ya­şına basmış dişi bir deve verilecek. Yetmiş beşe kadar böy­le gidecek. Yetmiş altıya varınca iki tane üçe basmış dişi yavru verilecek. Doksanbire varınca iki tane boğa altı dör­düne basmış dişi deve verilecek. Yüz yirmiye kadar böyle

 

gidecek. Yüz yirmiden fazla olursa her kırkta üç yaşına basmış dişi bir yavru; her ellide dört yaşına basmış dişi biı deve bulunmadığı takdirde dördüne basmış devesi varsa ondan bu deve kabul edilir. İmkanı varsa onunla beraber iki de koyun yahud yirmi dirhem alınır. Zekatı dördüne basmış dişi bir deveye varan kimsede böylesi bulunmazsa, beşine basmış dişi deve bulunduğu takdirde bu kabul edilir. Zekat memuru o kimseye yirmi dirhem veya iki koyun döner. Ze­katı dördüne basmış dişi bir deveye ulaşan kimse böylesi-ni bulamazsa üçüne basmış dişi yavrusu varsa o kabul edi­lir. Yanına da mümkünse iki koyun veya yirmi dirhem ka­tılır. Zekatı üç yaşına basmış dişi deveden başkası bulunmaz­sa o kabul edilir. Zekat memuru e kimseye yirmi dirhem ve­ya iki koyun dö.ner. Zekatı üç yaşına basmış dişi yavruya ula­şan kimsede böylesi yok da sadece iki yaşına basmış dişi de­ve bulunursa bu da kabul edilir. Mümkünse yanına iki ko­yun veya yirmi dirhem katılır. Zekatı iki yaşına basmış di­şi bir yavruya ulaşan kimsede yalnız bunun erkeği bulunur­sa kabul edilir; yanına bir şey katılmaz. Bir kimsenin yalnız dört devesi bulunursa bu miktara zekat yoktur. Meğer ki, sa­hibi vermek istesin!

 

Koyunun zekatında ise: Kırda otlayanları kırk olursa biı koyun verilecek. Bu yüz yirmiye kadar böyle gidecek. Yüz-yirmiden fazla-olursa ikiyüze kadar iki koyun verilecek, îkiyüzden bir fazla olursa üçyüze kadar üç koyun verilecek. Üçyüzden bir fazla olursa artık her yüzde bir koyun verile­cektir.

 

Zekatta kart, kusurlu hayvan ve sürünün koçu alınmaz. Meğer ki zekat memuru almak isteyene!

 

Zekat vermekten çekinerek, ayrı koyunlar bir yere top­lanmaz; toplu olanlar da bir yerden ayrılmaz. Karışık iki sü­rünün sahipleri eşit olarak verirler. Bir adamın kırda otlayan süriisü kırktan bir koyun eksik olursa o sürüye zekat yoktur.

 

Meğer ki sahibi vermek isteyene!

 

Gümüşde onda birin dörtte biri verilir. Eldeki mal sade­ce yüzdoksan dirhem olursa ona zekat yoktur. Meğer ki sa­hibi vermek istesin!

 

71- Bize Enes b. Malik rivayet etti. Ona da Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) rivayet etmiş. Demiş ki:

 

"Biz mağaranın içinde iken başlarımızın üzerinde müşrik­lerin ayaklarını gördüm. Ve: "Ya Rasulallah! Birisi ayaklarına bakmış olsa, ayaklarının altında bizi görecek" dedim.

 

"Ya Eba Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkın­da zannın nedir?" buyurdu.

 

72- Enes'den rivayet etti, Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) ona rivayette bulunarak şöyle demiş:

 

Mağarada iken Peygamber'e (s.a.v.): Birisi ayaklarına bakmış olsa ayaklarının altında bizi muhakkak görür! dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

 

"Ya Eba Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkın­da zannın nedir?" buyurdu.

 

73- Hasen şöyle demiş:

 

Peygamber'le (s.a.v.) Ebu Bekr mağaraya gittiler ve içine gir­diler. Arkacığından bir örümcek gelerek mağaranın kapısına ağ gerdi. Kureyş Peygamber'i (s.a.v.) aramağa geldiler. Mağara­nın kapısında örümcek ağım görünce: buraya kimse girmemiş dediler. Peygamber (s.a.v.) ayakta namaz kılıyor; Ebu Bekr gözetliyordu. Ebu Bekr (r.a.) Peygamber'e (s.a.v.):

 

"Annem babam sana feda olsun! Bunlar senin kavmin! Seni arıyorlar. Bak vallahi! Ben kendime ağlamıyorum. Lakin sende hoşlanmadığım bir hal görürüm korkusu ile ağ­lıyorum!" dedi. Peygamber (s.a.v.) ona:

 

"Üzülme! Çünkü Allah bizimle beraberdir!" buyurdular.

 

74- Enes şunu söyledi. Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekr'e: "Ey Ebu Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkın­da zannın nedir?!" buyurdu.

 

75- Enes b. Malik'den rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr: şunu söyledi: "Rasulullah (s.a.v.) namaz kılanlara vurmayı yasak etti"

 

76- Enes'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Rasulul-lah'ın (s.a.v.) vefatından sonra Ebu Bekr Ömer'e:

 

"Haydi Ümmü Eymen'i ziyarete gidelim!" dedi. (diyor ki) Ona vardığımızda ağladı. Ebu Bekr ona:

 

"Neye ağlıyorsun? Allah'ın katındaki, Rasulu için daha hayırlıdır!" dedi. Ümmü Eymen:

 

"Ben Allah'ın katındaki Rasulu için daha hayırlı olduğu­nu bilmediğime değil semadan vahiy kesildi diye ağlıyo­rum!" cevabını verdi. Ve onlara da ağlama heyacanı verdi. İkisi de onunla beraber ağlamaya başladılar.

 

77- Enes'den, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet et­ti. Demiş ki: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Ben Allah'dan başka ilah yoktur deyinceye kadar in­sanlarla çarpışmaya memur oldum! Bunu söylediler mi mallarını, canlarını benden korurlar. Meğer ki hak ede­rek öldürmüş olayım. Böylelerin hesapları da Allah'a kalmıştır" buyurdular.

 

78- Ebu't-Tufeyl'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Rasulul-lah'ın (s.a.v.) kızı Patıma Ebu Bekr'e haber göndererek:

 

"Sana ne oluyor ey Rasulullah'ın halifesi! Rasulullah'a (s.a.v.) sen mi mirasçı oldun, yoksa ailesi mi?" dedi. Ebu Bekr: "Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:

 

"Şüphesiz Allah tebareke ve teala bir peygambere bir rızk verir de sojıra ruhunu kabz ederse o rızkı ondan sonra iş başına geçene bırakır"

 

Ben de onun vefatından sonra bu rızkı müslümanlara iade etmeyi uygun buldum" dedi. Patıma:

 

"Sen Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiklerinle kal!" dedi.

 

79- İbni Ebza'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen riva­yet ettiler. Şöyle demiş:

 

Maiz b. Malik Peygamber'e (s.a.v.) gelerek onun huzu­runda üç defa ikrarda bulundu. Ben kendisine: dördüncü de­fa da huzurumda ikrar edersen seni recmeder; dedim. O dördüncü defa da ikrar etti. Veki' demiş ki: Bunun üzerine onun hapsine emir verdi. Ve hapsolundu. Malik ise: Bunun üzerine adam göndererek Maiz'i sordurdu. (Sorulanlar) Biz hayırdan başka bir şey bilmiyoruz! demişler. Artık onu rec-metti.. demiş.

 

.„ 80- Abdurrahman b. Ebza'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'dan (r.a.) naklen rivayet etti, ki Peygamber (s.a.v.) Ma­iz'i dört defa geri çevirmiş.

 

81- Ebu Rafi'den naklen haber verdi. Şöyle demiş: İki ayak bileziği satmak için sokağa çıktım. Ailemiz na­fakaya muhtaç idi. Az sonra Ebu Bekr es-Sıddık'ı gördüm.

 

- Nereye gitmek istiyorsun? dedi. Ailemiz nafakaya muhtaç oldu da şu bilezikleri çıkardım dedim.

 

- Ben de bir kaç dirhemle çıktım. Onları verip iyi gümüş olmak istiyordum dedi. Ve bilezikleri bir kefeye dirhemle­ri bir kefeye koydu. Bilezikleri biraz dihemlerden ağır gel­di. Hemen bir makas istedi. Ben:

 

"Sübhanallah! O senin olsun!" dedim. Ebu Bekr:

 

"Sen bıraksan da Allah tebareke ve teala bırakmaz. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Altın altınla misli misline gümüş de gümüşle misli misline satılır. Ziyade eden de edilen de cehennemdedir"

 

buyururken işittim" dedi.

 

82- Ebu Ümame'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet «tti. Şöyle demiş:

 

Peygamber'le (s.a.v.) mağarada idim. Dua etti de: "Ey Allah'ım! Yaralamakla ve taunla" dedi. Ben: "Ya Rasulallah! anladım ki sen kavminin ecellerini iste­din. Bu yaralamayı biliyoruz. Ama taun ne oluyor?" dedim. "Çıban gibi iyileşmez bir hastalıktır. Ömrün varsa

 

onu görürsün" buyurdu.

 

83- Rafi'den, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Her kim Allah'ın kullarına vali olur da aralarında Kur'an ile amel etmezse Allah'ın laneti onun üzerine ol­sun!" buyurdular.

 

84- el-Misver b. Mahrama'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti ki, kendisi ya Rasullallah! Biz ancak Beyt-i şerifi ziyaret edelim ve onu temizleyelim diye çıktık. Binaenaleyh bizi kim menederse onunla çarpışırız! demiş.

 

"Allah'ın ismi ile yürüyün!" buyurdular.

 

85- Ebu Rafi'den o da Ebu Bekr'den naklen rivayet et­ti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'ı:

 

"Altın altınla misli misline, gümüş de gümüşle misli misline satılır. Ziyade eden de, ziyadeyi isteyen de cehen­nemdedir" buyururken işittim. Ebu Bekr: Bu hadisi Zaid b. Kudame, Kelbi'den rivayet etti, dedi.

 

86- Kays b. Ebu Hazim'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr es-Sıddık'ı (r.a.) şu ayeti okurken işittim:

 

"Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Siz doğru yolda olunca sapık olanlar size zarar etmez"

 

(Maide: 5/105)

 

Sonra şunu söyledi: Siz bu ayeti okuyorsunuz. Ama onu yerli yerince tatbik etmiyorsunuz. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:

 

"İnsanlar, aralarında kötülük işlenir de onu değiştir-mezlerse cezayı Allah'ın hepsine umumileştirmesi yakın­dır"

 

87- Kays'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Peygam-ber'den (s.a.v.) naklen bunun benzerini rivayet etti.

 

88- Kays b. Ebi Hazim'den naklen rivayet ettiler. Demiş ki:

 

Ebu Bekr (r.a.) ayağa kalkarak Allah'a hamdü sena etti.

 

Ve şunları söyledi: Ey insanlar! Siz şu ayeti okuyorsunuz: "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Siz doğru yolda olunca sapık olanlar size zarar etmez"

 

(Maide: 5/105)

 

Biz de Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"İnsanlar kötülüğü gördükleri vakit onu değiştir-mezlerse Allah'ın cezasını bilumum hepsine vermesi ya­kındır" buyururken işittim.

 

Ebu Üsame demiş ki: başka bir defa: "Ben de (Rasulul­lah'ı (s.a.v.) böyle buyururken işittim" dedi.

 

89- Kays b. Ebi Hazim'den, o da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Peygamber'den (s.a.v.) benzerini rivayet etti.

 

90- Kays b. Ebi Hazim'den naklen haber verdi. Şöyle de­miş:

 

Beyat etmek için Peygamber'e (s.a.v.) geldim. Bir de ne göreyim! Rasulullah (s.a.v.) dünyadan gitmiş! Yerinde Ebu Bekr ayakta! Güzel senada bulundu; çok dua etti ve şunla­rı söyledi: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Dikkatli bile olsa nesebden sıyrılmak ve bilinme­yen bir nesebi iddia etmek Allah'a küfürdür" buyururken işittim.

 

91- Kays b. Ebu Hazim'den rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'm (s.a.v.) vefatından bir ay sonra halifesi Ebu Bekr es-Sıddık'ın (r.a.) yanında oturuyordum. Aniden bir at getirilip ona arzolundu. Derken ensardan bir adam kalkarak:

 

"Ey Rasulullah'm halifesi! Bu atın üzerine beni bin­dir!" dedi. Ebu Bekr:

 

"Vallahi bu olamaz; onu sana veremem. Çünkü sen mal­ca zengin bir adamsın. Burada onu senden daha fazla hak eden var!" dedi. Sonra ensar ona tekrar geldi. Ve atı üç de­fa istedi. Ebu Bekr razı olmadı. Nihayet ensari ona

 

"Cimri" dedi. Ve onu kızdırdı. Bunun üzerine Ebu Bekr ona şunu söyledi:

 

"Vallahi onu ata binmeye başlamış sünnetsiz bir çocuğa vermem bence sana vermemden daha makbuldür" dedi. Ensa­ri de ona:

 

"Ben senden ve babandan daha hayırlı bir süvariydim!" mukabelesinde bulundu. Derken Muğke b. Şu'be kalkarak onu başından yakaladı. Sonra burnuna vurdu. Onu yere yuvarladı ve yine birleştiler. Olan olduktan sonra aralarına girildi. Ebu Bekr kalktı ve hiddetli olarak içeri girdi. Sonra ensar toplanarak kalktı ve hiddetli olarak içeri girdi. Sonra ensar toplanarak Muğke b. Şu'be'yi istediler. Arkadaşlarına yaptığının öcünü al­mak istiyorlardı. Bu Ebu Bekr'in (r.a.) kulağına erince dışarı çık­tı. Ve cemaat arasında "namaz toplayıcıdır" diye seslenildi. Bu müslümanların"namaz tolayıcıdır" diye seslenilerek kıl­dıkları ilk namazdır. Derken cemaat toplandı. Ebu Bekr minbe­re çıktı. Bu onun için yapılmış bk şeydi. Üzerinde hutbe okur­du. İslamda ilk okunan hutbe budur. Ebu Bekr Allah'a hamdü sena etti. Sonra şunları söyledi:

 

"Ey insanlar! Ben vallahi sizin en hayırlınız değilim. Bunu bilin! Bu işe benden başkasının kafi gelmesini dilerdim. Eğer beni Peygamberinizin (s.a.v.) sünneti ile tutarsanız ben ona ta­kat getkemem! Çünkü o şeytandan korunmuş idi; ve çünkü ona gökten vahiy inerdi. Benimle bk şeytan vardır, bana gelk... İm­di ben doğru olduğum müddetçe bana tabi' olun! Eğrilksem be­ni doğrultun! Yahud kızarsam dilin tutulsun deyin! Sizin ırzla­rınıza söğmüyorum; yahud derilerinizde eser bırakmıyorum! Ba­zı kimseler zannediyorlar ki ben kendilerine Muğke b. Şu'be'den öç aldıracağım! Allah'a yemin ederim ki, bk kavmin yurdlann-dan çıkması onlara Allah'ın koruyucularından öç aldırmamdan daha yakındır."

 

92- Evsat Ebu Bekr es-Sıddık'ı (r.a.), Peygamber'in (s.a.v.) vefatından bir sene sonra şöyle derken işitmiş:

 

"Rasulullah (s.a.v.), geçen sene benim durduğum şu yerde ayakta idi... Sonra Ebu Bekr ağladı. Sonra şunları söyledi:

 

"Doğruluktan ayrılmayın! Çünkü o iyilikle beraberdir. Bunla­rın ikisi de cennettedir. Yalandan kaçının! Çünkü o sapıklıkla beraberdir. Bunların ikisi de cehennemdedir. Allah'dan muafa-tı dileyin! Zira imandan sonra hiç kimseye muafattan daha ha­yırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinizle alakayı kesmeyin; bir­birinize sırt çevirmeyin! Birbirinize hasedlik çekmeyin! Birbi­rinize düşmanlık etmeyin! Ey Allah'ın kulları, kardeş olun!"

 

93- Şu'be isnadı ile bunun mislini rivayet etti. *

 

94- Evsat el-Becelli'den Ebu Bekr es-Sıddık'ı Rasulul-lah'ın (s.a.v.) minberi üzerinde şunları söylerken işittim.. Sonra gözyaşı kendisini tıkadı. Sonra tekrar: Ben Rasulul-lah'ı (s.a.v.) dinledim., dedi; ve yine gözyaşı kendisini tıka­dı. Sonra tekrar: ben Rasulullah'ı (s.a.v.) geçen sene:

 

"Allah'tan afiyeti dileyin! Zira imandan sonra hiç bir kula afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir"

 

buyururuken işittim.

 

95- Evsaftan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr (r.a.) hutbe okuyarak dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) geçen sene benim dur­duğum şu yerde durdu... Sonra Ebu Bekr ağladı. Sonra: "Al­lah'dan muafatı -yahud afiyeti dedi- isteyin! Zira imandan son­ra hiç bir kimseye afiyetten -yahud muafattan- daha faziletli bir şey verilmemiştir. Doğruluktan ayrılmayın! Çünkü o iyilikle ba-reberdir. Bunların ikisi de cennettedir. Yalandan kaçının! Çün­kü o sapıklıkla beraberdir. Bunların ikisi de cehennemdedir. Bir­birinize hasedlik çekmeyin! Birbirinize düşmanlık etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin. Allah azze ve cellenin size emret­tiği gibi olun" dedi.

 

96- Yahya b. Cebe'den o da Ebu Bekr'den naklen riva­yet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) geçen se­ne yazın -ki yakın bir zamandır- işittim:

 

"Allah yakini ve afiyeti dileyin!" buyurdular.

 

97- Mürratü't-Tayyib'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Cennete kölesine kötü muamele eden kimse gire­mez!" buyurdu. Ashab:

 

"Sen bize bu ümmetin bütün ümmetlerden çok köle ye­timleri olacağını haber vermemiş mi idin?" dediler.

 

"Evet vermiştim. Öyle ise onlara kendi çocuklarını­za ikram ettiğimiz gibi ikram edin! Onlara yediğinizden yedirin!" buyurdu. Ashab:

 

"Bize dünyada ne fayda verir?" diye sordular.

 

"Hudud bekçisi yaptığın ve Allah yolunda üzerine binip harb ettiğin bir atla kölen sana yeter. Hele namaz kılarsa o senin iki defa kardeşindir" buyurdular.

 

98- Mürratü't-Tayyib'den, o da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar:

 

"Cennete fesadçı, şarlatan, cimri, verdiğini başa ka­kan, kölesine kötü muamele eden kimseler giremez. Al­lah'a ve efendisine itaat etmek şartı ile cennetin kapısı­nı ilk vuracak ve kendisine kapı açılacak kimse köledir"

 

99- Mürratü'l-Hemdani'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.)u

 

"Cennete kölesine kötü muamele eden giremez, müslü-mana zarar veren veya onu aldatan mel'undur" buyurdu­lar.

 

100- Mürra'dan, o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) nak­len haber verdi. Şöyle demiş Rasulullah (s.a.v.):

 

"Bir mü'mine zarar veren veya hile yapan kimse mel'undur" buyurdular.

 

101- Mürra'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti.

 

"Kölesine kötü muamele eden kimse cennete gire­mez" buyurmuşlar.

 

102- Mürra'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti.

 

"Kölesine kötü muamele eden kimse cennete giremez; bir müslümana zarar veren veya onu aldatan kim­se mel'undur" buyurmuşlar.

 

103- Kaasim b. Muhammmed'i babasından, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet ederken işittim. Ebu Bekr, Rasulul-lah'la (s.a.v.) birlikte hacca çıkmış. Yanında karısı Esma' binti Umeys de varmış. Esma' Şecera denilen yerde Muham-med b. Ebi Bekr'i doğurmuş. Ebu Bekr de Peygamber'e (s.a.v.) gelerek bunu haber vermiş. Rasulullah (s.a.v.) ona, .,karısına yıkanmasını, sonra hacca niyet etmesini ve herke­sin yaptığını yapmasını, ancak Beyti tavaf edemeyeceğini söylemesini emir buyurmuş.

 

104- Kaasim b. Muhammed'den, o da babasından veya amcasından, o da dedesinden, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) naklen rivayette bulunmuş. "Allah tebareke ve teala şabanın yarı olduğu gece alt semaya nüzul eder; ve herkesi affeder. Yalnız kalbin­de düşmanlık olanı veya Allah azze ve celleye şirk koşa­nı affetmez" buyurmuşlar.

 

105- İbni Cüreyc'den, o da babasından naklen rivayet et­ti, ki ashab Peygamber'in (s.a.v.) kabri hakkında şek edip onu nereye defn edeceklerini bilememişler. Bunun üzerine Ebu Bekr: Ben Peygamber'i (s.a.v.): "Peygamber bulunduğu yerden kımıldatılmaz; vefat ettiği yere defnolunur" buyururken işittim, demiş. Artık döşeğini yana çekerek yerine kabrini kazmışlar.

 

106- Ukbe b. el-Haris'ten naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Peygamber'in (s.a.v.) vefatından bir kaç gece sonra Ebu Bekr'le sokağa çıktım. Ali de yanı başında yürüyordu. Der­ken çocuklarla oynayan Hasan b. Ali'nin yanına uğradı. Ve onu boynuna kaldırarak şunu söylemeye başladı: "Baba­ma yemin ederim Peygambere benziyor!" "Ali'ye benzer de­ğil!" Ali (r.a.) da gülüyordu.

 

107- Ukbe b. el-Haris'den naklen rivayet etti demiş ki: Ben Ebu Bekr'i (r.a.) Hüseyn b. Ali'yi taşırken gördüm. "Babama yemin ederim Peygamberin benzeri" "Ali'ye ben­zer değil" diyor; Ali de beraberlerinde gülümsüyordu.

 

108- İbni Ebu Atik'ten, o da babasından naklen rivayet et­ti. Demiş ki: Ebu Bekr şunu söyledi: "Bana Rasulullah (s.a.v.): "Misvak ağzı temizleyici; Allah'ı razı edicidir" buyurdu.

 

109- Atik'den o da babasından, o da Aişe'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen bu hadisin benzerini rivayet etti.

 

110- îbni Ebu Atik'ten, o da babasından, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulul-lah'ı (s.a.v.): "Misvak ağzı temizleyici, Allah'ı razı edicidir" buyu­rurken işittim.

 

111- Ebu Bekr b. Ebi Züheyr, Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) rivayet etti, ki kendisi: "Ya Rasulallah! Şu ayetten sonra salah nasıl olur? "Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile ceza­ landırılır" (Nisa: 4/123) demiş. O da: "Allah sana rahmet buyursun ey Ebu Bekr! Sen has­ta olmuyor musun? Yorulmuyor musun? Başına hiç be­la gelmiyor mu? İşte sizin cezalandırıldığınız şey bunlar­dır" buyurmuşlar.

 

112- Ebu Bekr b. Ebi Züheyr es-Sekafi'den rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr: Şu ayetten sonra salah nasıl olur ya Rasulallah: "Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile cezalan­dırılır" dedi. Bunun üzerine: "Allah seni affetsin ya Eba Bekr! Sen hiç yorulmuyor musun? Hasta olmuyor musun? Başına hiç bela gel­miyor mu?" dedi. Ebu Bekr: "Hay hay geliyor!" cevabını verdi.

 

"İşte sizin cezalandığınız şey bunlardır!" buyurdular.

 

113- Ebu Esma'dan naklen rivayet etti. Demiş ki: Bir de­fa Ebu Bekr (r.a.) Rasululllah'la (s.a.v.) beraber otururken şu ayet iniverdi.

 

"Her kim zerre ağırlığında bir hayır işlerse onun mükafatını görür. Her kim de zerre ağırlığında bir kötülük işlerse onun cezasını görür"

 

Bunun üzerine Ebu Bekr sustu. Ve:

 

"Ya Rasulallah! Yaptığımız kötülükler karşımıza gele­cek mi?" dedi.

 

"Hoşlanmadığınız şeylerden gördükleriniz yok mu! İş­te sizin cezalandırıldığınız şeyler bunlardır. Hayır ise eh­li için ahirete bırakılır." buyurdular.

 

114- Ebu Lebid'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ezd kabilesinden Beyrah b. Esed isminde bir adam düz bir araziden çıkıp Medine'ye hicret etti. Rasulullah (s.a.v.) daha önce vefat etmişti. Ömer b. el-Hattab Beyrahı Me­dine sokaklarında dolaşırken gördü; ve yadırgadı. "Sen kimlerdensin?" diye sordu. Beyrah: "Ben Ummanlılardan Ezd kabilesinden bir adamım!" cevabını verdi. Bunun üzerine Ömer onun elinden tutarak Ebu Bekr'e götürdü, ve:

 

"Ey Eba Bekr! Bu adam Rasulullah'ı (s.a.v.) anarken işit­tiğim bir yerden Ummanlılardanmış," dedi. Ebu Bekr: "Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim: "Ben bir yeri biliyorum ki, sahilini deniz döver. Ora­da araplardan bir kabile vardır. Kendilerine benim el­çim gelmiş olsa ona ne bir ok atarlar ne de taş!" dedi.

 

115- Esma' binti Ebu Bekr şöyle dedi: Babamı bir elbise içinde namaz kılarken gördüm de: "Babacığım! Bir süre elbisen dururken bir giysi içinde mi namaz kılıyorsun?"_dedim. Şu cevabı verdi:

 

"Kızcağızım! Rasulullah (s.a.v.), benim arkamda kıl-

 

dığı son namazı bir giysi içinde kılmıştı."

 

116- Said b. Abdirrahman b. Yerbu'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah'a (s.a.v.) haccın efdalı hangisidir? diye soruldu:

 

"Yüksek sesle telbiye ve kurban kanını akıtmaktır" buyurdular.

 

117- Abdurrahman b. Yerbu'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

"Rasulullah'a (s.a.v.) hangi amel daha faziletlidir?" diye soruldu. Şöyle buyurdu:

 

"Yüksek sesle telbiye ve kurban kanını akıtmakır"

 

118- Abdurrahman b. Yerbu'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan (r.a.) naklen rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.):

 

"Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bağçedir. Minberim de cennet kapılarından bir kapının üzerindedir" buyurmuş.

 

119- İsa b. Talha'dan, o da Peygamber'in (s.a.v.) rükün­de durduğunu gören bir zattan naklen rivayet etti. Rükünde durarak şöyle buyurmuş:

 

"Ben pek ala biliyorum ki sen zararı faydası olmayan bir taşsın!"

 

Sonra onu öpmüş. O zat demiş ki: Sonra Ebu Bekr hac­cetti. O da Hacer-i Esved'in başında durarak: "Ben pek ala biliyorum ki sen zararı faydası olmayan bir taşsın! Eğer Rasulullah'ı (s.a.v.) seni öperken görmemiş olsaydım seni öpmezdim!" dedi, sonra onu öptü. Sonra Ömer (r.a.) haccet­ti. O da Hacer'i Esved'in başında durarak: "Vallahi bert pek ala biliyorum ki, sen zararı faydası olmayan bir taşsın. Eğer Rasulullah'ı (s.a.v.) seni öperken görmeseydim; seni öpmezdim!" dedi. Sonra pnu öptü.

 

120- Bize Ahmed b. Ali rivayet etti, dedi ki: Bize hadisi Osman da rivayet etti.

 

121- Ebu Nusayra'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr'in (r.a.) bir azadlısma rastladım. Kendisine:

 

"Ebu Bekr'den bir şey işittin mi?" diye sordum. Ebu Bekr'i şunu-söylerken işittim: Rasulullah (s.a.v.):

 

"İstiğfar eden günde yetmiş defa günahı tekrarlasa bile ısrar etmiş olmaz" buyurdu.

 

122- Ebu Nusayra'dan, o da Ebu Bekr'in bir azadlısın-dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti. Demiş ki: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"İstiğfar eden, günde yetmiş defa günahı tekrarlasa bile ısrar etmiş olmaz" buyururken işittim.

 

123- Abdullah b. Ebi'l-Hüzeyl'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr Rasulullah'a (s.a.v.) boy gömleğini * sordu. O da baldır adalesini ortadan tuttu. Ebu Bekr:

 

"Biraz fazlalaştır ya Rasulallah!" dedi. Bu sefer baldır adelesinin altından tuttu. Ebu Bekr yine:

 

"Bize fazlalaştır ya Rasulallah!" dedi.

 

"Bundan aşağı olan bir şeyde hayır yoktur" buyurdular.

 

124- Kabisa b. Züeyb'den naklen rivayet etti ki, bir nine Rasulullah'ın (s.a.v.) vefatından sonra Ebu Bekr'e gelmiş. Ebu Bekr:

 

"Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) senin için bir hüküm verir­ken işitmedim," demiş. Kabisa demiştir ki: Bunun üzerine Muğira b. Şu'be şahidlik etti. Ebu Bekr:

 

"Seninle beraber başka şahidlik yapan var mı?" dedi. Muhammed b. Mesleme:

 

"Gerçekten Rasulullah (s.a.v.) nineye altıda bir verdi", de­di.

 

125- Kabisa b. Züeyb'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bir nine mirasını istemek için Ebu Bekr'e geldi. Ebu Bekr ona: "Allah'ın kitabında senin için bir şey yok; Rasulul­lah'ın (s.a.v.) sünnetinde de bir şey yok! Sen git de ben halka sorayım!" dedi.

 

126- İbni Ebi Leyla'dan, o da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Peygamber (s.a.v.) bir konakta indi. Az sonra bir kadın oğ­lu ile ona bir koyun gönderdi. Rasulullah (s.a.v.) koyunu sağ­dı. Sonra:

 

"Bunu annene götür!" dedi. Annesi sütü içti ve kandı. Sonra başka bir koyun getirdi. Onu da sağdı ve çocuğa içirdi.

 

Sonra başka bir koyun getirdi. Onu da sağdı; ve Ebu Bekr'e içir­di. Sonra başka bir koyun getirdi. Onu da sağdı ve kendisi iç­ti.

 

127- Sabit b. el-Haccac'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) nak­len rivayet etti, ki Ebu Bekr, Rasulullah'ın (s.a.v.) vefatından biı sene sonra şunları söylemiş: Bilmez misiniz ki geçen sene Pey­gamber (s.a.v.) aranızda ayağa kalkarak şunları söylemişti:

 

"Gerçekten bir kula imandan sonra afiyetten daha üs­tün bir şey verilmemiştir. Biz de Allah'dan iman ve afiyeti cidden dileriz"

 

128- Ali b. Ebu Kesir'den naklen rivayet etti, ki Ebu Beki (r.a.) Ebu Ubeydete'l-Cerrah'a: "Gel sana beyat edeyim! Çünkü ben Rasulullah'ı (s.a.v.)

 

"Sen bu ümmetin eminisin!" buyururuken işittim, demiş Ebu Ubeyde:

 

Yapamam! Rasulullah'ın (s.a.v.) emir buyurduğu ve onun vefatına kadar bize imamlık edin bir adamın önünde ben namaz mı kılacağım?" demiş.

 

129- Kabisa b. Züeyb' şöyle demiş:

 

Bir anneanne yahud babaanne Ebu Bekr'e (r.a.) gelerek:

 

"Oğlunun oğlu yahud kızımın oğlu öldü. Haber aldığıma göre benim için Allah'ın kitabında hak varmış!" dedi. Ebu Bekr:

 

"Senin için Allah'ın kitabında hiç bir hak bilmiyorum! Ve senin hakkında Allah'ın Rasulünden bir şey işitmedim! Ama halka soracağım!" dedi. Ve sordu. Bunun üzerine Muğire b. Şu'be kalkarak Peygamber'in (s.a.v.) nineye al­tıda bir verdiğine şahidlik etti. Ebu Bekr:

 

"Bunu seninle birlikte kim gördü veya kim işitti?" diye sordu. Hemen Muhammed b. Mesleme kalkarak şahidlik et­ti. Ebu Bekr de kadına altıda biri verdi.

 

130- Süleyman b. Amir'den rivayet etti. Demiş ki: Ben Ebu Bekr'i (r.a.) şunu söylerken işittim:

 

Rasulullah (s.a.v.):

 

"Çık da halk arasında her kim Allah'dan başka ilah yoktur derse cennete girecektir! Diye seslen!"

 

buyurdular. Az sonra bana Ömer (r.a.) rastladı. Ben de

 

ona Rasulullah'ın (s.a.v.) sözünü haber verdim. Ömer:

 

"Geri dön! Çünkü ben halkın bu söze bel bağlayacağın­dan korkarım! dedi. Bunun üzerine Peygamber'e (s.a.v.) dönerek olanı ona heber verdim.

 

"Ömer doğru söylemiş!" buyurdular.

 

131- Ebu Raca' el-Utaridi'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık ile Ümran b. Husayn'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş­ler: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Bir kimse cuma günü yıkanırsa günahları ve hataları örtbas edilir. Cumaya gitmek için yola çıktı mı her adımda Kendisine yirmi senelik ameli yazılır. Cumayı kıldığı vakit iki yüz senelik amelle mükafatlandırılır" buyurdular.

 

132- Zeyd b. Yüsey'den, o da Ebu Bekr'den (r.a.) nak­len rivayet etti, ki Peygamber (s.a.v.) onu hac mevsiminde halka Berae suresini okumaya göndermiş. Sonra onun hak­kında ne^mri çıkarıldı ise çıkarılmış. Rasulullah da (s.a.v.) Ali'yi (r.a.) göndererek:

 

"Ebu Bekr'e yetiş! Ve ondan Berae suresini alarak halka oku!" demiş. Ebu Bekr'le Ümran demişler ki: Bunun üzerine onu Ali aldı. Ebu Bekr de döndü ve:

 

"Ya Rasulallah! Bana ne oldu? Hakkımda bir şey mi in­di?" dedi.

 

"Hayır! Ben bu sureyi ya kendim yahud benim cinsim­den bir adamın okumasını emrolundum" buyurdular.

 

133- Yezid b. Ebi Süfyan'dan naklen rivayet etti. Demiş ki Ebu Bekr es-Sıddık beni Şam'a gönderdiği vakit: Ey Yezid! Sen akrabam seven bir adamsın. Ben ise Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Bir kimse daha hayırlısı varken kayırmak sureti ile akrabasını bir işe tayin ederse cennetin kokusunu duy­maz" buyururken işittim, dedi.

 

134, Hassan b. el-Muharik'dan naklen rivayet etti. Demiş ki: Peygamber'in (s.a.v.) vefatından sonra Ebu Bekr minbere çıkarak: "Ey insanlar! Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Allah'tan afiyeti isteyin! Çünkü kullara afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir. Meğer ki iman ola"

 

buyururken işittim, dedi.

 

135- Ebu'l-Aliyete'r-Riyahi'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Bize Ebu Bekr hutbe okudu da şunları söyledi: Rasulullah (s.a.v.):

 

"Evinde oturan için namaz dört rekat; yolcu için iki rekattır. Benim doğum yerim Mekke, hicret yerim Me­dine'dir. Medine'den çıktım mı Zülhuleyfe'den öteye iki rekat olarak kılarım. Bu ona dönünceye kadar böy­le devam eder" buyurdular. Bunun üzerine Rufey'a: ,

 

"Ben memlekete geliyor; iki ay kalıyorum. Namazı kısal­tacak mıyım?" diye sordu.

 

"Evet! Orada elli yıl otursan vatanına dönünceye kadar kısaltacaksın!" dedi.

 

136- Aişe'den (r.a.) naklen haber verdi. Şöyle demiş: Pey­gamber (s.a.v.) ancak yattığı yere defnedildi. Çünkü Ebu Bekr: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:

 

"Şüphesiz hiç bir peygamber ruhunun kabzedildiği yerden başkasına defnedilmemiştir" dedi. Onun için de ruhunun kabzedildiği yere defnedildi.

 

137- Abdürrazzak şöyle dedi: İbni Cüreyc'den daha güzel namaz kılan bir alim görmedim. Bunun sebebi: Ata' b. Ebu Rabah'dan ders almış olmasıdır. Ata' b. Ebi Rebah da Abdullah b. ez-Zübeyr'den, Abdullah b. ez-Zübeyr de Ebu Bekr'den, Ebu Bekr es-Sıddık da Rasulullah'dan (s.a.v.) o da Cibril'den, Cibril de Allah azze ve celle'den almıştır.

 

138- Vahşi b. Harb b. Vahşi'den o da babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti, ki Ebu Bekr, şunu söylemiş: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) Halid b. Velid'i zikrederek şöyle buyururken işittim:

 

"Ne güzel Allah kulu! Aşiret kardeşi! Ve Allah'ın kılıçlarından bir kılıç! Allah onu kafirlere karşı çekti!"

 

139- İbni'z-Zübeyr, İbni Said'e sövermiş. Annesi Esma' binti Ebi Bekr ona:

 

"Yapma yavrucuğum! Zira babam bana Peygamber'den (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti demiş:

 

"O, yani deccal kızdığı bir gadab anında çıkacaktır"

 

140- Bnes b. Malik'den naklen rivayet etti. Demişler

 

ki: Rasulullah (s.a.v.) vefat edince araplar dinden döndü. Bunun üzerine Ömer:

 

"Ey Ebu Bekr! Araplara harp etmek mi istiyorsun?" dedi. Ebu Bekr; şu cevabı verdi: Rasulullah (s.a.v.) ancak ve ancak:

 

"Ben insanlarla Allah'dan başka ilah yoktur; deyin­ceye ve benim Allah'ın Rasulu olduğumu söyleyip, na­mazı kılıncaya, zekatı verinceye kadar harb etmekle emrolundum!"

 

buyurdular. Vallahi Rasulullah'a (s.a.v.) varageldikleri bir oğlağı bana vermezlerse onun için kendileri ile harb ederim!" dedi. Ömer:

 

"Ebu Bekr'in re'yini görünce anladım ki hak odur" dedi.

 

Aşağıdakileri Müsned'e Müellifi Ebu Ahmed El-Müfessir'den Naklen Kavisi İlave Etmiştir:

 

141- Seleme b. Nebit'tan, o da babasından naklen ri­vayet etti. Ben Peygamber'i (s.a.v.) Arafat'ta kırmızı bir de­venin üzerinde hutbe okurken gördüm! demiş.

 

142- Salim'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Ben Peygamber'i (s.a.v.) Ebu Bekr ve Ömer'le birlikte cenazenin önünde yürürlerken gördüm.Bunun üzerine Ali b. el-Medini ona:

 

"Ey Ebu Muhammed Ma'mer'le İbni Güreye bu hususta sana muhalefet ediyorlar," dedi. O, sus! Bu hadisi bana Zühri rivayet etti. Bunu onun ağzından işittim. Onu: Salim'den, o da babasın­dan diye tekrarlayıp gösteriyordu, dedi.

 

143- Zeyd b. Eslem'den, o da babasından naklen tahric etmişlerdir. Ki, Ömer b. el-Hattab Ebu Bekr'i (r.a.) dilini çekerken görmüş de:

 

"Ne yapıyorsun ey Rasulullah'm halifesi?" demiş. Ebu Bekr beni bu yollara bu sürükledi. Rasulullah'ı (s.a.v.):

 

"Bedende hiç bir şey yoktur ki, Allah'a dilin hid­detinden şikayet etmesin!" buyurdular. Cevabını vermiş

 

Hitamuhu misk olması niyazı ile…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder