MÜSNED-İ EBU BEKR
Müellif, imam, hafız Kaadi
Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. Said b. İbrahim el-Emevi el-Mervezi'dir. h. 202
yılında doğdu, h. 292 tarihinde vefat etti.
HADİSLERİN SIHHAT DERECESİ:
Bu kitapta Muhakkik Şuayb
Arnavut'un tesbitine göre aşağıdaki hadisler dışındaki hadisler zayıf, hatta
bir kısmı mevzudur.
1-2,4-6, 9-16, 19-20,24,
28-32, 35-36,38,45-49 53-54 57, 68, 70-74, 76-78, 84, 86-89, 91-95, 103,
106-107 109* 134, 137-138, 141.
Müellif, asrının muhaddis ve
haber ravisi ulemasının bir çoklarından hadis rivayet etmiştir. Bu Müsnedde
bunların sayıları elliyi geçmiştir; ki en meşhurlarından bazıları şunlardır:
İmam Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal b.
1- Ömer şöyle rivayet
etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) vefat edince Ebu Bekr şunu söyledi: Ben
Rasulullah'ın (s.a.v.) ve-lisiyim. Sen ve şu -yani Abbas ile Ali (r.a.)-
geldiniz. Sen kardeşin oğlundan, Bu da kayın pederinden mirasını istiyor.
Halbuki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bize mirasçı olunmaz.
Bizim bıraktıklarımız sadakadır"
2- Malik b. Evs el-Hedesan
şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a.) haber göndererek dedi ki:
"Medine'ye senin kavminden bir kaç hane geldi. Ben onlara biraz bahşiş
verilmesini emrettim. Şunu aralarında pay-
laştırıver." Ben:
"Ya Emirel mu'minin! Bunu
benden başkasına emret!"
dedim. Bunun üzerine Ömer
bana:
"Al şunu be adam!"
dedi. Ben bu halde iken Ömer'in azadlısı Yerfe' çıkageldi. Dedi ki:
"Osman, Abdurrahman b.
Avf, Sa'd, Zübeyr -Talha'yı da söyle di mi söylemedi mi bilmiyorum- gelmişler
yanına girmek için izin istiyorlar." Ömer:
"Onlara izin ver!"
dedi. Sonra Yerfe' biraz durdu. Ve gelerek:
"Abbas ve Ali (r.a.)
gelmişler, yanma girmek için izin istiyorlar." dedi.
"Onlara izin ver!"
dedi. Abbas: "Ya Emirel mu'minin! Benimle şunun arasında hüküm ver!"
dedi. -O zaman Abbas'la Ali beni'n-Nadir'in mallarından Allah'ın Rasulune
verdiği ganimet baklanda bir birini dava ediyorlardı- cemaat:
"Ya Emirel mu'minin!
Şunlann arasında hüküm ver de her birini arkadaşlarından rahatat kavuştur! Zira
davaları uzun sürdü" dediler. Bunun üzerine Ömer şunları söyledi:
"Size Allah şahidim olsun ki, yerle gök onun izni ile durur.
Bilirmisiniz, Rasulullah (s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz;
bizim bıraktığımız sadakadır"
buyurmuştu." Cemaat:
"Gerçekten bunu söyledi."
dediler. Sonra Abbas'la Ali'ye de bunun gibi söyledi ve "ben size şu
ganimetten haber veriyorum. Şüphesiz Allah Tebareke ve Teala Peygambere
(s.a.v.) bir şey tahsis etmiştir ki, onu başkasına vermemiştir." Dedi ve
"Allah'ın o küffardan
Rasulune verdiği ganimet üze rine siz at ve deve sürmediniz.." (Haşr:
59/7)
ayetini okudu. "Bu
ganimet hassaten Rasulullah'ın (s.a.v.) idi. Sonra vallahi onu sizden başkasına
bırakmadı. Onu kendine de kayırmadı. Yemin olsun onu sizin aranızda paylaştırdı
ve size dağıttı. Hatta bu mal ondan kaldı. Ondan ailesine bir sene nafaka
verirdi. -Galiba Ma'mer: ailesinin.bir senelik yiyeceğini dedi- Sonra ondan
kalanı Allah'ın malını koyduğu yere koyardı. Rasulullah (s.a.v.) dünyadan
gidince Ebu Bekr: 'Rasulullah'dan (s.a.v.) sonra onun velisi benim; ve bu
mallarda o ne yapar idi ise ben de onu yaparım!' dedi."
Bundan sonra Ömer Ali ile
Abbas'a dönerek: "Siz de onun bu mallar hakkında yaptıklarına kailsiniz.
Allah biliyor ki o bu mallar hususunda dosdoğru, sadık ve hakka tabi'idi.
Ebu Bekir'den sonra
hilafetimin iki senesinde bu mallara ben baktım. Ve onlar hakkında Rasulullah
(s.a.v.) ile Ebu Bekr ne yaptı ise ben de onu yaptım. Benim yaptıklarıma siz
de kailsiniz. Allah biliyor ki ben doğruyum, sadı-kım, hakka tabiim. Sonra bana
geldiniz. Bu -yani Abbas-benden kardeşi oğlundan kalan mirasını istiyor. Bu
-yani Alide gelmiş karısının babasından kalan mirasını istiyor. Size söyledim:
Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz.
Bizim bıraktığımız sadakadır"
buyururken işittim. Sonra bu
malları Allah'ın ahdü mi-
sakını aldım ki bu mallar
hususunda mutlaka Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Bekr'in yaptıklarını
yapacaksınız. Onları ben üzerime almadım. Siz: "Onları bu şartla bize
ver!" dediniz. Benden bundan başka hüküm istiyorsunuz. Yerle gök kendi
izni ile duran Allah'a yemin ederim ki ben sizin aranızda bundan başka bir
hüküm vermem! Eğer onlardan aciz iseniz onları bana verin!"
Bundan sonra o mallar
Ali'nin (r.a.) sonra Hasan'ın, sonra Hüseyin'in, sonra Ali b. Hüseyin'in, sonra
Hasan b. Hasan'ın, sonra Zeyd b. Hasan'ın elinde kaldı. Ma'mer: "Sonra
Abdullah b. Hasan'ın elinde kaldı" demiş.
3- Malik b. Evs b.
El-Hadesan dedi ki: "Ali ile Abbas (r.a.) Ömer'e gelerek ondan
Peygamber'in (s.a.v.) mirasını istemişler. Bunun üzerine Ömer şunları söylemiş:
"Ebu Bekr halife olunca siz ona geldiniz. Ey Abbas! Sen ondan kardeşinin
oğlundan kalan mirasını istedin. Ali de karısının babasından kalan mirasını
istedi. O size: "Şüphesiz Rasulullah (s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz.
Bizim bıraktıklarımız sadakadır" buyurdular" dedi.
4- Abdullah b. Ömer dedi ki:
Hafsa binti Ömer, Huneys b. Huzafete's-Sehmi'den -ki Muhammed'in (s.a.v.)
ashabından idi. Medine'de vefat etti.- dul kalınca Ömer b. el-Hat-tab (r.a.)
şunları söylemiş: Osman'a (r.a.) rastladım ve kendisine kızım Hafsa'yı arz
ettim.
"Dilersen sana Hafsa'yı
nikah ederim"dedim.
"Ne yapacağımı bir
düşüneyim!" dedi. Bunun üzerine bir kaç gece bekledim. Sonra bana rastladı
ve:
"Şu anda evlenmemeyi
münasib buldum" dedi. Ömer demiş ki: "Bundan sonra Ebu Bekr'e (r.a.)
rastladım; ve:
"Dilersen kızım
Hafsa'yı sana veririm", dedim. Ebu Bekr sustu. Bana bir cevap vermedi. Ona
Osman'dan çok gücendim.
Bir kaç gece daha bekledim.
Sonra Hafsa'yı Rasulullah (s.a.v.) isteyiverdi. Ben de onu kendilerine
nikahladım. Derken bana Ebu Bekr rastladı. Ve:
"İhtimal Hafsa'yı bana
arz ettiğin vakit sana hiçbir cevap vermediğim için bana gücendin" dedi.
"Evet", dedim.
"Bana arz ettiğin şey
hususunda sana bir cevap vememe mani' yoktu. Ancak ben Rasulullah'ın (s.a.v.)
onun lafını ettiğini biliyordum. Bittabii Rasulullah'ın (s.a.v.) sırrını ifşa
edemezdim. Eğer Rasulullah (s.a.v.) bıraksa idi onu ben kabul edecektim"
dedi.
5- Salim'in babası şöyle
dedi: "Ömer'in kızı Hafsa Huneys b. Huzafe'den yahud Huzeyfe'den -Ebu
Bekr şek etmiştir- dul kaldı. Bu zat Peygamber'in (s.a.v.) Bedir gazasına
iştirak eden ashabındandı. Medine'de vefat etti. Ömer demiş ki: İmdi ben Osman
b. Affan'a (r.a.) rastladım. Ve ona Hafsa'yı arzederek:
"Dilersen kızım Hafsa'yı
sana nikah ederim" dedim. Osman:
"Bu hususta bir
düşüneyim." dedi. Müteakiben bir kaç gece bekledim. Derken bana rastladı;
ve:
"Şu anda evlenmek
istemiyorum." Dedi. Ömer demiş ki: Sonra Ebu Bekr'e (r.a.) rastladım. Ve
"Dilersen kızım
Hafsa'yı sana nikah ederim." dedim. Bana hiç bir cevap vermedi. Ona
Osman'dan çok gücenmiş-tim. Derken bir kaç gece daha bekledim. Ve Hafsa'yı Rasulullah
(s.a.v.) isteyiverdi. Ben de onu kendilerine nikahladım. Bilahare bana Ebu
Bekr rastladı. Ve
"İhtimal Hafsa'yı bana
arzettiğin vakit sana hiç bir cevap vermediğim için bana gücendin" dedi.
Evet, dedim.
"Bana arz ettiğin şey
hususunda sana bir cevap vermeme mani yoktu. Ancak ben Rasulullah 'in (s.a.v.)
onun lafını ettiğini biliyordum. Bittabi Rasulullah'ın (s.a.v.) sırrını ifşa
edemezdim. Eğer onu bıraksa
idi ben nikah ederdim" dedi.
6- Ömer şunları söylemiş:
Gerçekten Ebu Bekr (r.a.) hutbe okuyarak ayağa kalktı da dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) geçen
sene aramızda ayağa kalkarak şöyle buyurdular:
"Muhakkak insanlar
arasında imandan sonra esenlikten daha faziletli bir şey paylaştırılmamıştır.
Dikkat edin! Doğruluk ve iyilik (sahibi) cennettedir. Dikkat edin! yalan ve
sapıklık (sahibi) de cehennemdedir"
7- Osman şöy'e demiş:
Peygamber (s.a.v.) dünyadan gidince ashabından bazı kimseler vesveseye
kapıldılar. Ben de bunlar arasında idim. Ömer (r.a.) yanımdan geçmiş; bana selam
vermiş; fakat ben onun selamını almamışım. Bunun üzerine Ebu Bekr'e (r.a.)
giderek beni ona şikayet etmiş. Derken Ebu Bekr (r.a.) geldi. Ve:
"Din kardeşin yanından
geçti. Sana selam verdi; sen onun selamını almadın öyle mi?" dedi. Ben:
"Vallahi onun bana
selam verdiğini duymadım! Ben bundan cidden gaflette idim!" dedim.
"Seni meşgul eden ne
idi?" dedi.
"Rasulullah (s.a.v.),
kendisine bu işin kurtuluş yolu nedir soramadan dünyadan gitti" dedim.
"Onu ben sordum!"
dedi. Ben hemen kalkarak boynuna sarıldım. Ve:
"Anam babam sana feda
olsun doğrumu bu?" dedim.
Gerçekten Rasulullah'a
(s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sordum:
"Kim amcama ölürken arzettiğim
kelimeyi kabul ederse bu kelime onun için kurtuluştur" buyurdular.
8- Ebu Bekr (r.a.) şöyle
demiş: Ben Rasulullah'a (s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sordum da:
"Kim amcama arzettiğim
fakat onun kabul etmediği kelimeyi kabul ederse bu kelime onun için
kurtuluştur"
buyurdular.
9- Ali (r.a.) şöyle dedi:
Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) bir hadis işittim mi Allah dilediği kadar beni
ondan faydalandırır-di. Başkası ondan bana rivayet ederse yemin ettirirdim. Ba
na yemin verirse onu tasdik ederdim. Bana Ebu Bekr de (r.a. ondan rivayet etti.
-tabii Ebu Bekr doğru söyler- Ali (r.a. şöyle demiş: Rasululah (s.a.v.):
"Bir günah işleyip de
güzelce abdest alan, sonra namaz kılan ve Allah azze ve celleden istiğfarda
bulunan hiç bir kimse yoktur ki affedilmesin!"
buyurdular. Bu hadiste
Süfyan "iki rekat namaz kılarsa' demiş; Mis'ar ise sadece "namaz
kılarsa" demiştir.
10- Ali (r.a.) şöyle demiş:
Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) biı şey işittim mi Allah dilediği kadar ondan beni
faydalandı-nrdı. Bana bir defa ondan Ebu Bekr (r.a.) rivayet etti -ki Ebu Bekir
doğru söyler- O da Peygamber'den (s.a.v.) nakletmiş. Rasulullah (s.a.v.):
"Hiç bir kul yoktur ki
bir günah işleyip sonra abdest alsın ve iki rekat namaz kılarak bu günahdan
dolayı Allah'dan af dilesin de affolmasın!" buyurmuşlar.
Şu'be demiş ki: Sonra şu iki
ayetten birini okudu.
"Her kim bir kötülük
işlerse onun sebebi ile cezalanır"
(Nisa: 4/153)
"Onlar öyle kimselerdir
ki, bir kötülük işler veya nefislerine zulmederlerse Allah'ı anarlar"
(Al-i İmran: 3/135)
11- Ali (r.a.) şöyle dedi:
Ben öyle bir kimse idim ki, Rasulullah'dan (s.a.v.) bir hadis işittim mi Allah
dilediği kadar beni ondan faydalandırırdı. Ashabından biri ondan bana hadis
rivayet ederse ona yemin ettirirdim. Bana yemin ederse onu tasdik ederdim. Bana
Ebu Bekr yemin etti -Ebu Bekr doğru söyler- ki, Peygamber'i (s.a.v.) şöyle
buyururken işittim:
"Günah işleyen hiç
kimse yoktur ki, güzelce abdest alıp namaz kılsın ve o günahlardan Allah'a
istiğfar etsin de Allah onu affetmesin"
Ebu Bekr: sonra Rasulullah
(s.a.v.):
"Onlar öyle kimselerdir
ki, bir kötülük işler veya ne fislerine zulmederlerse Allah'ı anarlar ve
günahları için istiğfar ederler" (Ali imran: 3/135)
ayet-i kerimesini okudu
demiş.
12- Ebu Vail dedi ki:Ebu
Bekr (r.a.) Talha'ya rastlayarak:
"Neden seni mahzun
olmuş görüyorum?" demiş. Talha (r.a.):
"Rasulullah'dan
(s.a.v.) bir kelime işittim ki, onun mu-cib (vacib kılan) olduğunu söyledi;
fakat bunun ne olduğunu kendisine sormadım" diye cevap vermiş. Ebu Bekr:
"Ben onun ne olduğunu
biliyorum" demiş.
"Nedir o?"
deyince:
"La ilahe
illallah" dır demiş.
13- Ebu Vail şöyle dedi:
Bana rivayet olundu ki, Ebu Bekr (r.a.) Talha b. Abdillah'a tesadüf ederek:
"Neden seni mahzun
olmuş görüyorum?" demiş. Talha (r.a.):
"Rasulullah'dan (s.a.v.)
bir kelime işittim ki, onun mu-cib olduğunu söyledi. Fakat bunun ne olduğunu
kendisine sormadım." Diye cevap vermiş. Ebu Bekr: "Ben onun ne
olduğunu biliyorum" demiş.
"Nedir o?"
deyince:
"La ilahe
illallah" dır demiş.
14- İbni Şihab şöyle demiş:
Bana Ensar'dan fıkıh ehli ve itham edilmemiş bir zat haber verdi ki, kendisine
Osman b. Affan'ı (r.a.) rivayet ederken dinlemiş. Osman (r.a.) şöyle diyormuş:
Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabından bazı kimseler o vefat edince üzüldüler. Hatta
bazıları kuruntuya kara yazdı
lar, bende bunlardandım. Bir
defa ben kalelerden birinin gölgesinde otururken yanımdan Ömer b. el-Hattab
(r.a.) geçmiş. Bana selam vermiş; fakat ben onun geçtiğini ve selam verdiğim
duymamışım. Ömer giderek Ebu Bekr'in (r.a.) yanına girmiş. Ve:
"Seni şaşırtayım mı?
Ben Osman'ın yanından geçtim ve ona selam verdim ve selamımı almadı!
demiş." Bunun üzerine Ebu Bekr'le Ömer (r.a.) Ebu Bekr'in velayeti
altında geldiler; ve beraber selam verdiler. Sonra Ebu Bekr şunları söyledi:
"Bana din kardeşin Ömer
geldi de, senin yanına uğradığını, sana selam verdiğini, fakat senin selamı
almadığını söyledi. Seni buna sevk eden nedir?"
"Ben böyle bir şey
yapmadım;" dedim. Ömer:
"Hayır yaptın! Lakin bu
sizin kibrinizdir ey Ümeyye oğulları!" dedi. Bunun üzerine ben:
"Vallahi ben senin ne
uğradığını duydum ne de selamını!" dedim. Ebu Bekr:
"Osman doğru söylüyor!
Seni bir şey mi meşgul etti?" diye sordu.
"Evet! "dedim.
"Nedir o?" dedi
"Ben Peygamber'e
(s.a.v.) bu işin kurtuluş yolunu sormadan Allah azze ve celle onun ruhunu
kabzetti" dedim. Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.):
"Ben bunu ona
sordum" dedi. Bunun üzerine ben hemen onun yanına vararak:
"Anam babam sana feda
olsun! Doğrumu bu?" dedim. Ebu Bekr şunu söyledi:
"Dedim ki, ya
Rasulallah! Bu işin kurtuluş yolu nedir?"
Rasulullah (s.a.v.)
"Her kim benim amcama
arzettiğim, onun da reddettiği kelimeyi kabul ederse bu onun için
kurtuluştur"
buyurdu.
15- Ebu Bekr es-Sıddık şöyle
demiş: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) sabahladı ve sabah namazını kıldı. Sonra
oturdu. Kuşluk vakti gelince güldü. Sonra yerine oturdu. Nihayet öğleyi,
ikindiyi ve akşamı kıldı. Bütün bunları yaptı ve hiç konuşmadı. Hatta yatsıyı
da kıldı. Sonra kalkarak evine gitti. Cemaat Ebu Bekr'e (r.a.)
"Rasulullah'a (s.a.v.)
ne oldu bir sor? Bugün ömründe hiç yapmadığı bir şey yaptı!" dediler.
(Ravi diyor ki: Ona sordu) Bunun üzerine şöyle buyurdular.
"Evet! Bana dünya ve
ahirette olacak her şey arz olundu. Gelmiş geçmiş bütün insanlar bir yere
toplanacak. İnsanlar bundan korkarak Adem'e koşacaklar. Nerde ise tor
ağızlarına gem vuracak diyecekler ki:
"Ya Adem! Sen
insanların babasısın. Allah'ın Peygamber seçtiği de sensin! Bize Rabbin
huzurunda şefaat ediver!" Adem:
"Size olan bana da
oldu. Siz babanızdan sonraki babanız Nuh'a gidin" diyecek:
"Şüphesiz Allah Adem'i,
Nuh'u, İbrahim ve İmran ailesini alemlere seçip tercih etti" (Al-i İmran:
3/33)
Rasulullah (s.a.v.)
buyurdular ki:
"Bunun üzerine Nuh'a
gidecekler; ve
"Bize Rabbin Tebareke
ve Teala nezdinde şefaat et! Sen Allah'ın seçtiği ve duanı kabul ederek yer
yüzünde kafirlerden kimse bırakmadığı bir zatsın!" diyecekler. O:
"Bu aradığınız benim
elimde değil; lakin siz Musa'ya gidin! Çünkü Allah onunla konuşmuştur;"
diyecek. Musa dahi,
"Bu aradığınız benim
elimde değil, siz Meryem'in oğlu İsa'ya gidin! Çünkü o körleri, baraslıları
düzeltir; ölüleri dirilitirdi" diyecek. O da:
"Bu aradığınız benim
elimde değil; lakin siz Adem
oğullarının efendisine
gidin! Çünkü o, kıyamet gününde kendisi için ilk olarak yerin yarılacağı zattır;
(evet) siz Muhammed'e (s.a.v.) gidin, de sizin için Rabbiniz Tebareke
huzurunda şefaat etsin!" diyecek. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) rabbine
gelecek. Allah (azze ve celle):
"Muhammed'e izin ver;
ve kendisini cennetle müjdele!" buyuracak. Ve Cebrail (a.s.) onu
götürecek. Muham-med (s.a.v.) bir hafta kadar secdeye kapanacak. Sonra Allah
azze ve celle:
"ya Muhammed başını
kaldır ve söyle! Sözün dinlenecek. Şefaat dile; sana şefaat hakkı
verilecek!" buyuracak. O da başını kaldıracak. Rabbi azze ve celleye
bakınca tekrar bir hafta kadar secdeye kapanacak. Sonra Allah azze ve celle:
"Ya Muhammed! Başını
kaldır ve söyle! Dinleneceksin! Şefaat dile; sana şefaat hakkı
verilecek." Buyuracak. O yine secdeye kapanmaya gidecek. Derken Cebrail
(a.s.) kolundan tutacak. Buyurmuşlar ki:
"Bunun üzerine Allah
ona dua için öyle zihin açıklığı verecek ki, bunu hiç bir insana vermemiştir.
Ve:
"Ey Rabbim! Beni Adem
oğullarının efendisi yarattın. Öğünmek yok! Beni kıyamet gününde kendisi için
ilk olarak yerin yarılacağı insan yarattın. Öğünmek yok!" diyecek. Hatta
huzuruna Havz-ı Kevser'in yanında San'a ile Eyle şehirleri arasında
yaşayanlardan daha çok kimseler gelecek. Sonra Allah Teala:
"Sıddıkları
çağırın!" diyecek. Ardından onlar şefaat edecekler. Sonra:
"Peygamberleri
çağırın!" denilecek. Bunun üzerine kimi Peygamber yanında bir cemaat
olduğu halde, kimisi yanında beş altı kişi ile kimisi de yanında hiç bir kimse
bulunmadığı halde gelecek. Sonra:
"Şehidleri
çağırın!" denilecek. Onlar da diledikleri
ne şefaat edecekler.
Şehidler bunu yapınca Allah teba-reke ve teala:
"Acıyanlar acıyanı
benim! Cennetime Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayanları koyun!" diyecek.
Bunlar girecekler. Sonra Allah azze ve celle:
"Cehenneme bakın! Orada
bakalım hayır işlemiş birine rastlayacak mısınız?" diyecek. Bunu müteakib
cehennemde bir adam bulacaklar. Kendisine:
"Sen hiç hayır işledin
mi?" diye sorulacak.
"Hayır! Yalnız ben
satışta insanlara müsamaha gösterirdim." Diyecek Allah Teala da:
"Bu kulum diğer
kullarıma nasıl müsamaha gösterdi ise siz de ona öyle müsamaha gösterin!"
diyecek. Sonra cehennemden başka bir adam çıkaracaklar. Ona:
"Sen hiç bir hayır
işledin mi?" diye sorulacak.
"Hayır! Ancak ben
çocuğuma, öldüğüm zaman beni ateşle yakın! Sonra değirmende öğütün; sürme gibi
olduğumda beni denize götürün ve havaya saçın! Allah'a yemin ederim ki
Rabbi'l-Alemin bana ebediyyen bir şey yapamaz diye emrettim." Bunun
üzerine Allah (tebare-ke ve teala) ona:
"Bunu neden
yaptın?" diye soracak. O:
"Senden korktuğum için!"
cevabını verecek. Allah (azze ve celle) de:
"En büyük mülk ne ise
onu bulun! Onun gibi bir mülk ile birlikte on misli senin olsun!" diyecek.
O adam:
"Kendin melik olduğun
halde benimle alay mı ediyorsun?" diyecek. Rasulullah (s.a.v.) buyurdular
ki: Buna Allah (tebareke ve teala) benim kuşluk zamanı güldüğüm gibi güldü.
16- Nadr b. Şümeyl bu
hadisin mislini rivayet etti.
17- Huzeyfe'den, oda Ebu
Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen haber verdi. Huzeyfe ya bu hadisi
Peygamber'den (s.a.v.)
Ebu Bekr'le beraber
dinlemiş; yahud onu Peygamber'den (s.a.v.) kendisine Ebu Bekr rivayet etmiştir.
Buyurmuşlardır ki:
"Şirk sizin aranızda
karıncanın kımıldamasından daha gizlidir" Ben
"Ya Nebiyyallah! Şirk
ancak Allah azze ve celleden başkasına ibadet edilmek değil midir, yahud
Allah'la birlikte başkasına tapmak değil midir" dedim. Abdullah burada
şekketmiştir. Rasulullah (s.a.v.):
"Allah hayrını versin
ey Sıddık! Şirk sizin aranızda karıncanın kımıldanmasından gizlidir. Sana onun
küçüklerini, büyüklerini yahud küçüğünü büyüğünü giderecek bir şey haber
vereyim mi?" dedi. Ebu Bekr:
"Hay hay ya
Rasulallah" dedi. Her gün üç defa:
"Ey Allah'ım! Bile bile
şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerimden de senden af dilerim! dersin.
Şirk: Bana filan ve Allah verdi; demendir. Denkdaşlık ise: Eğer filan olmasa
idi beni filanca öldürecekti; demektir"
buyurdular.
18- Ma'kal b. Yesar demiş
ki: Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğine şehadet ederek
şunları söyledi: Rasulullah (s.a.v.) şirki andı da buyurdular ki:
"O sizin aranızda
karıncanın kımıldamasından daha gizlidir. Sana bir şey öğreteceğim ki, onu
yaparsan senden şirkin küçükleri, büyükleri yahud şirkin küçüğü büyüğü gider:
'Allah'ım! Ben bile bile şirk koşmaktan sana sığınır; bilmediklerimden de
senden af dilerim!' diyeceksin" bunu üç defa tekrarladı.
19- Huzeyfe b. el-Yaman'dan,
o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah
(s.a.v.):
"Hiç şüphe yok ki
kıyamet gününde havz-ı kevserin yanında bana San'a' ile Eyle arasında
yaşayanlardan daha çok kimseler gelecektir" buyurdular.
m.
20- Ebu Bekr es-Sıddık
(r.a.) şöyle dedi: Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında idim. Şu ayet indirildi:
"Her kim bir kötülük
işlerse onun sebebi ile cezalanır. Ve Allah'tan başka kendisine ne bir dost
bulur ne de yar- tımcı" (Nisa: 4/123)
Rasulullah (s.a.v.):
"Ya Eba Bekr! Bana
indirilen bir ayeti sana öğreteyim mi? dedi.
"Hay hay ya
Rasulalah!" dedim. Bunun üzerine onu bana öğretti. Bilmiyorum. Yalnız
sırtımda bir yarılma olduğunu hissettim. Ve bundan dolayı uzandım. Rasulullah
(s.a.v.):
"Ne oldu sana ya Eba
Bekr?" dedi.
"Ya Rasulallah! Annem
babam sana feda olsun! Hangimiz kötülük işlememiştir ki! Biz her kötü
amelimizden dolayı cezalanacaksak vay halimize!" dedim. Rasulullah (s.a.v.):
"Sana ve arkadaşlarına
gelince ya Eba Bekr! Siz bunlardan dolayı dünyada cezalanacaksınız. Taki Allah
te-bareke ve tealaya hiç günahınız olmayarak kavuşası-nız. Başkalarının ise
günahları toplanacak. Ve onlardan dolayı kıyamet gününde cezalanacaklar"
buyurdular.
21- İbni Ömer dedi ki, Ebu
Bekr es-Sıddık (r.a.) Yezid İbni Ebu Süfyan'ı Şam'a göndermiş; ve iki kilometre
kadar onunla yürümüş. Kendisine:
"Ey Rasulullah'ın
halifesi! Geri dönsen iyi edersin!" demişler. O şunu söylemiş:
"Ben Rasulullah'ı
(s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
"Her kimin ayakları
Allah yolunda tozlanırsa Allah onları cehenneme haram kılar"
Bundan sonra Ebu Bekr (r.a.)
Medine'ye dönmeye karar vererek ordunun içinde ayağa kalkmış ve şunları
söylemiş:
"Size Allah'tan korkmanızı
tavsiye ederim. Asi olmayın! Ganimete hıyanet etmeyin! Korkak olmayın! Hurmalık
ba-
tırmaym! Ekin yakmayın!
Hayvan hapsetmeyin! Yemiş ağacı kesmeyin. İhtiyar, ve küçük çocuk öldürmeyin!
Bir takım insanlar bulacaksınız ki kendilerini bir şeye adamışlardır. Onları
adadıkları şeyle baş başa bırakın! Bir takım kimseler de bulacaksınız ki,
başlarının ortalarını vurun! Bir ülkeye varacaksınız ki orada sabah akşam size
çeşitli yemekler gelecek. Bir yemek çeşidi geldi mi mutlaka üzerine besmele
çekin! Bir yemek çeşidi kaldırıldı mı Allah azze ve cel-leye hamdedin!"
Bundan sonra şunu da söylemiş:
"Duyduk ki, Allah Teala
kıyamet gününde bir tellala emir buyurarak: "İyi dinleyin! Kimin Allah
(azze ve celle) katında bir şeyi varsa kalksın", diye seslenecek. Bunun
üzerine affedenler kalkacak. Allah (azze ve celi) de insanları affettikleri
için onları mükafatlandıracaktır."
22- Mücahid demiş ki: İbni
Ömer hizmetçisine: "İbni'z-Zübeyr'in asılı olduğu yere dikkat et! Beni
onun yanından geçirme!" dedi. Fakat hizmetçi hata etti. Bir de ne görsün
İbni'z-Zübeyr'i asılı olarak bakıp duruyor! Bunun üzerine üç defa:
"Allah seni affetsin!
Vallahi çok oruç tutar; çok namaz kılar, sıla-i rahim yapardın. Ben başına
gelen kötülüklerle birlikte Allah'ın sana azab etmeyeceğini pek umarım" dedi.
Sonra bana dönerek:
"Ben Ebu Bekr'i şunu
söylerken işittim dedi. Rasululah (s.a.v.):
"Her kim bir kötülük
işlerse onun sebebi ile dünyada cezalanır" buyurdular.
23- İbni Ömer'den, o da Ebu
Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah'a
(s.a.v.) içinde bulunduğumuz bu işten kurtuluş çaresinin ne olduğunu sordum.
"Allah'tan başka ilah
olmadığına ve benim Allah'ın Rasulu olduğuma şehadet getirmektir" buyurdu.
24- İbni Ömer Ebu Bekr'den
(r.a.) onun "Ey insanlar! Muhammed'i (s.a.v.) ehl-i beyti içinde mukarebe
edin" dediğini nakletmiş. 25- İbni Ömer'den o da Ebu Bekr es-Sıddık'tan
(r.a.) naklen rivayet etti. Demiş ki: Rasulullah'a (s.a.v.) "Haccm efdal
olanı hangisidir?" diye soruldu da: "Yüksek sesle telbiye ve kurban
kanının akmasıdır" buyurdular.
26- İbni Abbas'dan, o da Ebu
Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: "Ben
Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Her Peygamber vefat
edince öldüğü yere defnedil-miştir" buyururken işittim.
27- Muhammed b. İshak bu
hadisin mislini rivayet etti.
28- İbni Abbas şöyle rivayet
etmiştir: Ali ile Abbas, Ebu Bekr'in (r.a.) huzurunda Peygamber'in (s.a.v.)
mirası hakkında davaya durdular. Ebu Bekr:
"Ben onu Rasulullah'ın
(s.a.v.) koymuş olduğu yerinden kıpırdatamam!" dedi. Ömer halife olunca
onun huzrunda davaya çıktılar. O da:
"Bu malı Rasulullah
(s.a.v.) bırakmış: Ebu Bekr (r.a.) bırakmıştır. Ben ona dokunamam!" dedi.
Osman halife olunca onun huzurunda davaya çıktılar. Osman Abbas'ın söylediklerini
dinleyince uzun zaman sustu. Bunun üzerine ben babamın omuzları arasına
ellerimle vurarak:
"Allah aşkına onları
Ali'ye bırakmalısın!" dedim. O da bıraktı.
29- İbni Abbas'tan naklen
rivayet etti. Demiş ki: Rasulullah (s.a.v.) dünyadan gidip Ebu Bekr halife
seçilince Abbas, Ali'yi (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) bıraktığı bazı şeyler
hakkında davaya verdi. Ama Ebu Bekr: "Rasulullah'ın (s.a.v.) terk edip
dokunmadığı bir şeye ben dokunamam!" dedi.
30- İbni Abbas'tan naklen
rivayet etti. Demiş ki: Ebu
Bekr (r.a.): "Ya
Rasulallah! Seni ihtiyarlamış görüyorum!" dedi.
"Beni Hud, el-Vakıa,
el-Mürselat, Amme ve İze'ş-Şemsü Küvvirat süreleri ihtiyarlattı"
buyurdular
.31- İkrime'den naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr dedi ki: Rasulullah'a (s.a.v.): Seni
ihtiyarlatan nedir? diye sordum.
"Hud suresi ile Vakıa ,
Amme ve İze'ş-Şemsu Küvvirat" buyurdu.
32- Ebu Meysera Ebu Bekr
es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Demiş ki:
"İhtiyarladın ya
Rasulullah!" dedim.
"Beni Hud, Vakıa, Amme
ve İze'ş-Şemsu Küvvirat sureleri ihtiyarlattı" buyurdular.
33- İbni Abbas'dan o da Ebu
Bekr'den, o da Peygam-ber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti, ki kendileri bir
kürek kemiğinden et ısırmış; sonra namaz kılmış; abdest almamıştır.
34- İbni Abbas'dan, o da Ebu
Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: "Rasulullah (s.a.v.) bir kürek
kemiğinden et ısırdı fakat abdest almadı"
35- Aişe haber vermiş ki,
Rasulullah'ın (s.a.v.) kızı Fatı-ma, onun vefatından sonra Ebu Bekr'den (r.a.)
Allah'ın babasına verdiği ganimet mirasım istemiş. Ebu Bekr de ona:
"Gerçekten Rasulullah (s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz;
bizim bıraktıklarımız sadakadır" buyurdular." demiş.
36- Aişe'den (r.a.) naklen
rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz;
bizim bıraktıklarımız sadakadır" buyurdular.
37- Aişe'den (r.a.) naklen
rivayet etti ki, Abdullah b. Ebi Bekr vefat ettiği zaman ona ağlamışlar. Bunun
üzerine Ebu Bekr, erkeklerin yanına çıkarak:
"Bu kadınların
yaptıklarından dolayı sizden özür dilerim. Onlar cahiliyetten yeni
kurtulmuşlardır. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.)
"Şüphesiz dirinin
sebebi ile ölünün üzerine kaynar su serpilir" buyururken işittim"
demiş.
38- Aişe'den naklen haber
verdi ki, Fatıme ile Abbas Ebu Bekr'e (r.a.) gelerek Rasulullah'dan (s.a.v.)
kalan miraslarını istemişler. O zaman istedikleri onun Fedek'teki arazi-* si
ile Hayber'den aldığı hissesi imiş. Ebu Bekr onları: "Ben Rasululah'ı
(s.a.v.):
"Bize mirasçı olunmaz.
Bizim bıraktıklarımız sadakadır. Muhammed (s.a.v.) hanedanı ancak şu maldan
yer"
buyururken işittim. Vallahi
ben Rasulullah'ın (s.a.v.) yaptığım gördüğüm bir işi yapmadan bırakmam!"
demiş. Ai-şe diyor ki: Bunun üzerine Patıma Ebu Bekr'i terk etti. Ve ölünceye
kadar bu hususta ona bir şey söylemedi. Ölünce Ali (r.a.) onu geceleyin
defnetti. Ebu Bekr'e haber vermedi. Fatıma'nın hayatı boyunca Ali'nin (r.a.)
insanlarca itibarı vardı. O vefat edince Ali'ye karşı insanların itibarı kalmadı.
Patıma Rasulullah'dan (s.a.v.) sonra altı ay yaşayıp vefat etti.
Ma'mer diyor ki: Bunun
üzerine bir adam Zühri rahime-
hullah'a:
"Şu halde Ali Ebu
Bekr'e altı ay bey'at etmedi mi?" dedi. O:
"Hayır! Ali ona bey'at
edinceye kadar Haşim oğullarından da tek bir kimse beyat etmedi."
cevabını verdi. Ve şöyle devam etti:
"Ali insanlar nazarında
itibarının kalmadığını görünce Ebu Bekr ile uzlaşmaya yanaştı. Ve Ebu Bekr'e
(r.a.) haber göndererek:
"Bize gel, ama yanında
kimseyi getirme!" dedi. Ömer'in
şiddetini bildiği için onun
gelmesini istemiyordu. (Bunu duyunca) Ömer:
"Onlara yalnız gitme!"
dedi. Ebu Bekr ise:
"Vallahi onlara yalnız
gideceğim! Bana ne yapabilirler ki? dedi. Ve hemen gitti. Ali'nin (r.a.) yanına
girdi. Ali, Haşim oğullarını yanına toplamıştı. Derken ayağa kalkarak Allah'a
hamdetti; ona yaraşır şekilde senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Bundan sonra ma'lum
ola ki! Bizim sana bey'at etme-mezi mani olan şeyi senin faziletini çekememek
veya Allah'ın sana ihsan buyurduğu bir hayra seni ehil görmemek değildir ey
Ebu Bekr! Lakin biz bu işde kendimiz için bir hak görüyorduk. Ama siz bize
galebe ettiniz..." Bundan sonra Ali, Rasulullah'a (s.a.v.) akrabalığından
ve kendilerinin hakkından bahsetti. Bunu o kadar tekrarladı ki nihayet Ebu Bekr
ağladı.
Ali susunca Ebu Bekr şehadet
getirdi. Ve Allah'a yaraşır şekilde hamdü senada bulundu. Sonra şunları
söyledi:
"Bundan sonra ma'lum
ola ki! Vallahi Rasulullah'ın (s.a.v.) yakınlarını sılada bulunmak benim için
kendi akrabamdan dafaa makbuldür. Ben, vallahi sizinle aramızda geçen bu
işlerde hayırdan geri kalmış değilim! Lakin Rasulullah'ı:
"Bize mirasçı olunmaz;
bizim bıraktıklarımız sadakadır. Muhammed hanedanı ancak şu maldan yer!"
buyururken işittim. Vallahi
ben hiç bir şey hatırlamıyorum ki onu Rasulullah (s.a.v.) yapsın da ben
Allah'ın izni ile yapmamış olayım!" Bundan sonra Ali (r.a.):
"Bey'at için zamanın
yatsıdır." dedi. Ebu Bekr (r.a.) Öğleyi kıldıktan sonra cemaate döndü.
Sonra Ali'nin (r.a.) özür dilediği şeylerin bir kısmında haklı olduğunu
söyledi. Sonra Ali kalktı. Ve Ebu Bekir'in (r.a.) haklı olduğunu, faziletini,
önceliğini anlattı. Ve Ebu Bekr'in yanına giderek
ede nihayet Allah Ebu
Bekr'le Ömer'in (r.a.) kalplerine verdiği fütuhatı benim kalbime de verdi.
Vallahi bana dağlardan bir dağı taşımayı teklif etseler, onların teklifinden
daha ağır gelmezdi. Bunun üzerine bütün Kur'an'ı hurma ü yapraklarından, kemik
parçalarından insanların hafızalarından araştırdım. Huzeyme'de yahud Ebu
Huzeyme'de -İbrahim şekketmiştir- bir ayet buldum ki Rasulullah-ı (s.a.v.) onu
tevbe suresinde okurken işitirdim. v "Muhakkak size kendinizden bir
Peygamber geldi. Sizin karşılaştığınız güçlükler ona ağır gelir"
ayetini ki sonuna kadar alıp
onu da yazdım. Mushaflar ömrü boyunca Ebu Bekr'de, sonra ömrü boyunca Ömer'de;
sonra Ömer'in kızı Hafsa'da kaldılar."
İbni Şihab diyor ki: Bana
Enes b. Malik de haber verdi ki, Hüzeyfe b. el-Yeman Osman'ın yanına gelmiş,
kendisi Irak'lılarla birlikte Şam'lılara karşı ve Ermenistan ile Azer-beycan'ın
fethi için harb ediyormuş. Oralıların kıraat hususundaki ihtilafları
Hüzeyfe'yi endişelendirmiş. Hüzeyfe Osman'a:
"Ya Emirel-mü'minin!
Yahudilerle hristiyanlar gibi ki-tab hususunda ihtilafa düşmeden bir ümmete
yetiş!" demiş. Bunun üzerine Osman (r.a.) Hafsa'ya haber göndererek:
"Mushafları bize
gönder! Onlardan mushaflar istinsah edelim. Sonra sana iade ederiz demiş."
Hafsa mushaflan ona göndermiş. O da Zeyd, Abdullah b. ez-Zübeyr, Said b. el-As
ve Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'a bu mushaflardan mushaf istinsah
etmelerini emretmiş, şayed Kur'an'dan bir şey hakkında ihtilaf ederlerse onu Kureyş
lehçesi ile yazmalarını, zira Kur'an'ın onların lehçesi ile indiğini söylemiş.
Onlar da bunu yapmışlar. Onlar mushaflan istinsah edince Osman mushafları
Hafsa'ya iade etmiş. Sonra istinsah ettikleri mushaflardan her beldeye bir
mushaf göndermiş. Bun-
lardan gayri her sahife veya
mushafdaki Kur'an'ın silinmesini veya yakılmasını emretmiş.
46- Zeyd b. Sabit haber
verdi ki, Ebu Bekr (r.a.) kendisine Yemame'lilerin şehid edildiği haberini
göndermiş. Zeyd şöyle demiş: Hemen ona gittim. Bir de baktım Ömer yanında. Ebu
Bekr dedi ki: Bana Ömer geldi ve şunları söyledi:
"Harb Yemenli'lerin
müslüman hafızlarını kırdı. Ben harbin başka yerlerdeki hafızları da kırıp
geçireceğinden korkuyorum. Bu suretle Kur'an'ın bir çok yerleri ezberlenmeden
gider. Ben senin Kur'an'ın toplanmasını emretmeni münasib görüyorum!" Ben
Ömer'e:
"Rasulullah'ın (s.a.v.)
yapmadığı bir şeyi ben nasıl yaparım?!" dedim. Ömer:
"Bu, vallahi
hayırdır." dedi. Ve bu hususta bana müracaat ede ede nihayet Allah
kalbime fütuhat verdi. Bu babda ben de Ömer'in fikrini münasib gördüm. Zeyd
demiş ki: Ömer de yanında oturuyor; konuşmuyordu. Ebu Bekr devamla şunları
söyledi:
"Sen gerçekten akıllı
bir gençsin. Seni itham etmeyiz. Hem Rasulullah'ın (s.a.v.) vahiy katibi idin.
Kur'an'ı ara ve topla!" Zeyd demiş ki:
"Vallahi bana dağlardan
bir dağı nakletmemi teklif etse idi, bana emrettiği Kur'an'ı toplama işinden
daha ağır gelmezdi. Bunun üzerine: Rasulullah'ın (s.a.v.) yapmadığı bir şeyi
siz nasıl yapıyorsunuz!?" dedim. Ebu Bekr:
"Bu iş vallahi
hayırdır." dedi. Artık Ebu Bekr bana müracaat ede ede nihayet Allah Ebu
Bekr ile Ömer'in kalplerine verdiği fütuhatı benim kalbime de verdi. Ben de
Kur'an'ı topladım. Onu deri ve kemik parçalarından, hurma yapraklarından ve
kişilerin sinelerinden topladım. Hatta tevbe suresinin sonunu Huzeyme b. Sabit
el-Ensari'de buldum. Ondan başka kimsede yazılı olarak bulamadım.
"Muhakkak size
kendinizden bir Peygamber geldi"
ayeti surenin sonuna kadar.
İçlerinde Kur'an'ı
topladığımız mushaflar ömrü boyunca Ebu Bekr'de kaldı. Allah (azze ve celle)
onun ruhunu kab-zedince Ömer'e intikal etti. Onun vefatından sonra Hafsa binti
Ömer de kaldılar. Allah hepsinden razı olsun!
47- Muaz b. Rifaa b. Rafi'
el-Ensari'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Ebu
Bekr'i (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) minberi üzerinde şöyle derken işittim: Ben
Rasulullah'dan dinledim dedi; ve Rasululah'ı deyince ağladı. Sonra iki defa
tıkanıp açıldı. Ve: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) geçen sene böyle şiddetli sıcak
bir günde:
"Dünya ve ahirette
Allah'dan afiyeti ve yakini isteyin:" buyururken işittim dedi.
48- Züheyr b. Muhammed bunun
mislini rivayet eyledi.
49- Ka'b b. Malik'den, o da
babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Muaz semahatlı bir adam,
kavminin gençlerinin en faziletlilerinden güzel bir genç idi. Elinde avucunda
bir şey tutmazdı. Borç ede ede nihayet bütün malını kapattı; ve Peygamber'e
(s.a.v.) gelerek ondan alacaklılarına borçlarını bağışlamalarını söylemesini
istedi. Onlar buna razı olmadılar. Bir kimsenin hatırı için birinin borcunu
bağışlayacak olsalar, Peygamber'in (s.a.v.) hatırı için Muaz'ın borcunu bağışlarlardı.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) borcu mukabilinde onun bütün malını sattı; ve
Muaz hiç bir şeysiz kaldı. Nihayet Mekke'nin fethi yılı gelince Peygamber
(s.a.v.) ona bir yardım olmak üzere kendisini Yemen'lilerden bir taifeye vali
gönderdi. Bu suretle Muaz vali olarak Yemen'de kaldı; ve Allah (azze ve celle)
nin malında ticaret yapan ilk kimse oldu. Orada vakit hal buluncaya hatta Peygamber
(s.a.v.) dünyadan gidinceye kadar durdu.
O dünyadan gittikten sonra
Ömer, Ebu Bekr'e:
"Şu adama birini gönder
de yaşayacak kadar malını bırak; kalanını elinden al!" dedi. Ebu Bekr:
"Peygamber (s.a.v.) onu ancak yardım olsun diye göndermişti. Ben ondan
bir şey alamam. Bana kendisi verirse ne ala!" cevabını verdi. Ebu Bekr
dinlemeyince Ömer ona kendisi gitti. Ve bunları Muaz'a anlattı. Muaz:
"Peygamber (s.a.v.)
beni ancak bir yardım olsun diye gönderdi; ben yapamam!" dedi. Sonra Muaz
Ömer'e tesadüf ederek:
"Sana itaat ettim, ve
bana emrettiğin şeyi yapıyorum; çünkü rüyamda kendimi büyük bir suda gördüm.
Boğulacağım diye korktum. Beni ondan sen kurtardın ya Ömer!" dedi. Az
sonra Muaz Ebu Bekr'e gitti ve bunu ona anlattı. Şartını ona açıklaymcaya kadar
gizli bir şey bırakmayacağına yemin etti. Ebu Bekr:
"Vallahi onu senden
almam! Onu sana bağışladım" dedi. Ömer de
"Şimdi bu helal hoş
olduğu vakittir" dedi. Ve o zaman Muaz Şam'a gitmek üzere yola çıktı.
50- Zeyd b. Erkam Ebu Bekr
es-Sıddık'dan (r.a.) rivayet etti. Demiş ki: Ben Peygamber'i (s.a.v.)
"Şüphesiz Allah azze ve
celle haramla beslenen bir cesede cenneti haram kılmıştır" buyururken
işittim.
51- Zeyd b. Erkam Ebu Bekr
es-Sıddık'dan (r.a.) rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Peygamber'i (s.a.v.):
"Haramla beslenen bir
cesed cennete giremez!" buyururken işittim.
52- Zeyd b. Erkam'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş:
Ebu Bekr (r.a.) ile
beraberdik. Bir ara içecek bir şey istedi. Su ile bal getirdiler. Onu ağzına
yaklaştırınca itti. Ve ağladı. Hatta arkadaşlarını da ağlattı. Sonra sustular
ama c susmadı. Sonra gözlerini sildi. Biz:
"Ey Rasulullah'ın
(s.a.v.) halifesi! Seni ağlatan nedir?" dedik. Şu cevabı verdi:
Rasulullah'la (s.a.v.) beraberdim. Ve onu kendinden bir şeyi iterken gördüm.
Ama yanında hiç bir kimse görmüyordum. Bunun üzerine:
"Ya Rasulallah!
kendinden ittiğin şey nedir?" dedim. Buyurdular ki:
"Şu dünya bana
şekillendi, de ona: defol başımdan! dedim. Sonra döndü ve: sen benden kaçıp
kurtulsan da senden sonra gelen benden asla kaçamıyacaktır! dedi"
53- Ebu Hureyre'den naklen
rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) minberde ayağa kalkarak şunları
söyledi: "Biliyorsunuz ki, Rasulullah (s.a.v.) geçen sene aranızda şu benim
durduğum gibi durmuştu..." Sonra ağladı. Sonra bu sözü tekrar etti. Sonra
yine ağladı.. Sonra yine tekrarladı ve yine ağladı. Arkacığından şunu söyledi:
"Şüphesiz insanlara bu
dünyada af ve afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir"
54- Ebu Hureyre'den naklen
rivayet etti demiş ki: -Peygamber (s.a.v.) dünyadan gidince Patıma Ebu Bekr'le
Ömer'e (r.a.) haber göndererek Peygamber'den (.a.v.) kalan mirasını istedi.
Ebu Bekr'le Ömer: Biz Peygamber'i (s.a.v.):
"Bana mirasçı
olunmaz" buyururuken işittik, dediler.
55- Ebu Hureyre'den naklen
rivayet etti. Demiş ki: Bana Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) anlattı dedi ki: Bir
gece akşam yemeği yememiştim. Aileme:
"Yiyecek bir şeyiniz
var mı?" diye sordum.
"Hayır!" cevabını
verdiler. Yatağıma girdiğim vakit döşeğimin bir yanından öbür yanma dönmeye
başladım. Uykum gelmiyordu. Bunun üzerine: 'mescide çıkayım da bir kaç rekat
namaz barı kılayım; böylece sabaha kadar oyalanırım' dedim. Ve mescide çıkarak
bir kaç rekat namaz kıl-
dım; sonra oturdum. Ben
otururken Ömer çıkageldi; ve
"Kim o?" dedi.
"Ebu Bekr" dedim.
"Seni bu saatta buraya
çıkaran nedir?" dedi. Başımdan geçeni kendisine anlattım. Ömer:
"Vallahi beni de
çıkaran ancak budur" dedi. Biz bu vaziyette otururken yanımıza Rasulullah
(s.a.v.) çıkageldi. Ömer benden tetik davranarak:
"Ya Nebiyyallah! Şu Ebu
Bekr, ben de Ömer'im" dedi. O:
Bu saatte sizi buraya
çıkaran nedir?" diye sordu. Ömer:
-"a Rasulallah! Mescide
girdim; bir karaltı gördüm. Ve kim o! dedim. Ebu Bekr! cevabını verdi. Seni bu
saatta buraya çıkaran nedir? dedim. Açlık! cevabını verdi. Kendisine: Vallahi
beni de açlıktan başka bir şey çıkarmış değildir dedim. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
"Beni de ancak sizi
çıkaran şey çıkardı. Haydi Vakıf Ebu'l-Heysem İbni't-Teyhana gidelim! Ola ki
onda bir şey buluruz!", dedi. Ay aydınlığında yürüdük. Avluya varınca
kapıyı çaldık. Kadın:
"Kim o?" dedi.
Ömer:
"Rasulullah'la (s.a.v.)
Ebu Bekr ve Ömer!" cevabını verdi. Bunun üzerine bize kapıyı açtı; ve
içeri girdik. Rasulullah (s.a.v.):
"Kocan nerede?"
diye sordu. Kadın:
"Bize Harise oğullarının
kuyusundan tatlı su almağa gitti. Şimdi gelir" dedi. Oturduk. Az sonra
Ebu'l-Heysem bir tulum dolusu su ile geldi. Ve onu hurmanın budaklarından
birine astı. Sonra yanımıza gelerek:
"Hoş geldiniz
Rasulullah (s.a.v.) ile arkadaşları! İnsanları bu gece beni ziyaret edenler
gibisi ziyaret etmemiştir!" dedi. Sonra bir salkım hurma keserek önümüze
koydu.
Biz ondan yemeye başladık.
Sonra bıçağı alıp koyunların başına gitti. Rasulullah (s.a.v.): "Yemin
olsun bize sağılır koyun kesme!"
buyurdu. O, koyunu kesti,
yüzdü ve parçalayıp tencereye koydu. Kadın da kalktı. Un öğüttü; hamur kardı
ve ekmek yaptı. Biraz sonra et ve ekmek pişti. Sonra Ebu'l-Heysem ti-rid yaptı;
kopardı. ve getirip önümüze koydu. Biz de doyuncaya kadar yedik. Sonra tuluma
gitti. Tuluma rüzgar vurmuş; soğutmuştu. Ondan kaba su döktü; ve Rasulullah'a
(s.a.v.) sundu. O da içti. Sonra Ebu Bekir'le Ömer'e de sundu. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):
"Allaha hamdolsun!
Evimizden çıktık. Bizi açlıktan başka bir şey çıkarmış değildi. Şu nimetlere
nail olmadan da dönmedik. Rabbinize yemin ederim ki naim budur. Bundan
mutlaka sorulacaksınız!" buyurdu. Sonra Rasulullah (s.a.v.)
Ebu'l-Heysem'e:
"Sana su verecek
hizmetçin var mı?" diye sordu. Hayır! cevabını verince:
"Öyle ise bize gelecek ilk
esirleri gözet! de gel, sana bir hizmetçi verelim!" dedi. Çok geçmeden
esirler geldi. Ar-kacığından Vakıfı gelerek:
"Va'dini yap! Ya
Rasulallah!" Dedi. O da:
"Hay hay! İşte esirler!
Onları seç!" buyurdular. Vakıfi:
"Benim için seçen sen
ol ya Rasulallah!" dedi. Rasulullah (s.a,v.):
"Şunu al! ve ona iyilik
et!"
buyurdu. Vakıfi esiri alıp
karısına getirdi. Ve:
"İşte Rasulullah
(s.a.v.) vadi!" dedi. Kadın:
"Sen ona ne söyledin? O
sana ne söyledi?" diye scjrdu. Vakıfi:
"Rasulullah (s.a.v.)
bana: "İşte esirler. Onları seç!" buyurdu. Ben de ona:
"Benim için seçen sen
ol! dedim. Bunun üzerine: "Şu çocuğu al! ve ona iyilik et!"
buyurdular," dedi. Kadın:
"Rasulullah (s.a.v.):
Ona iyilik et! demiş. O halde sen de ona Allah'ın sana emrettiği gibi iyilik
et!" Dedi.
"Ona iyilik etmek nasıl
olur?" Deyince, kadın:
"Onu azad
etmekle!" cevabını verdi. O da hemen azad etti.
56- Ebu Hureyre şöyle demiş:
Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)
oğluna şunları söyledi: Oğulcuğum! İnsanlar arasındaki bir hadise çıkarsa
hemen ben ve Rasulullah (s.a.v.) içinde gizlendiğimizi gördüğün mağaraya git;
ve oraya gizlen! Çünkü orada sana nzkın sabah ve akşam gelecektir.
57- Amr b. Hureys'den, o da
Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bize Rasulullah
(s.a.v.) anlattı ki. Deccal doğuda Horasan denilen bir yerden çıkacakmış. Ona
yüzleri kat kat kalkanlar gibi bir takım kimseler tabi olacakmış.
58- Amr b. Hureys'den naklen
rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr (r.a.) hastalandı. Sonra açıldı ve cemaata
namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaata döndürerek: Allah'a hamdü sena etti.
Sonra şunları söyledi: Biz sizden hayır esirgemeyiz. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.)
şöyle buyururken işittim:
"Deccal doğu tarafından
Horasan denilen bir yerden çıkacak, beraberinde yüzleri kalkanlar gibi bir takım
kimseler olacaktır"
59- Amr b. Hureys'den, o da
Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.), o da Rasulullah'tan (s.a.v.) naklen rivayet
etti: "Deccal Horasan denilen bir beldeden çıkacaktır" buyurmuşlar.
60- Abdullah b. Amr'dan, o
da Ebu Bekr es-Sıddık'tan naklen rivayet etti ki, kendisi Rasulullah'a
(s.a.v.): Bana bir dua öğret de onu namazımda okuyayım! Demiş. Ebu Bek
diyor ki:
"Ey Allah'ım! Ben
kendime çok zulmettim. Günahları ise ancak sen affedersin, îmdi bana senden
mağfiret buyur; ve bana acı! Çünkü acıyan, bağışlayan ancak sensin!"
diyeceksin buyurdu.
61- Abdullah b. Amr'dan, o
da Ebu Bekr es-Sıddık'tan naklen rivayet etti ki, kendisi Rasulullah'a
(s.a.v.): Bana bir dua öğret de onu namazımda okuyayım! demiş. * "Ey
Allah'ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ise ancak sen affedersin. İmdi
bana senden mağfiret buyur! Ve bana acı! Çünkü acıyan bağışlayan ancak sensin!
Diyeceksin! buyurdu.
62- Bera'dan naklen rivayet
etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr, Azib'den onüç dirheme bir semer satın aldı. Ve
Bera'a emret de bunu götürsün! Dedi. Azib ise ona şunları söyledi:
"Hayır! Müşrikler sizi
ararken sen ve Rasulullah (s.a.v.) dışarı çıktığınızda ne yaptığınızı bize
anlatıncaya kadar olmaz!" Bunun üzerine Ebu Bekr şunları anlattı:
"Herifler bizi ararken
yola revan olduk. Bize onlardan Şüreka b. Malik b. Cu'sum'dan başka yetişen
olmadı. Süraka atı üstünde yetişti. Ben:
"İşte bu takipçi bize
yetişti ya Rasulallah!" dedim.
"Üzülme! Çünkü Allah
bizimledir!" buyurdular. Daha yaklaşarak aramızda bir veya üç ok atımı
mesafe kalınca:
"Bu takipçi bize
yetişti ya Rasulallah! dedim"; ve ağladım. O:
"Neye ağlıyorsun?"
diye sordu.
"Bak! Vallahi kendime
ağlamıyorum; lakin sana ağlıyorum!" dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
ona bedduada bulunarak:
"Ey Allah'ım! Bizim
için onun hakkından gel!"
dedi. Ve derhal atı onunla
birlikte karnına kadar yere battı. Süraka hemen ondan atladı; ve:
"Ya Muhammedi Anladım
bu senin işin! Öyle ise Allah'a dua et de beni bu halden kurtarsın! Vallahi
sizi arkamdan gelenlerin gözlerinden gizleyeceğim! İşte tirkeşim! Ondan bir ok
al! Yolda benim falan ve falan yerdeki develerime ve koyunlarıma uğrayacaksın.
Onlardan hacetini al!" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bizim senin
develerine ihtiyacımız yok!"
dedi; ve onun için dua etti.
O da dönüp arkadaşlarının yanına gitti. Rasulullah (s.a.v.) ben de yanında
olduğum halde yoluna devam etti. Nihayet geceleyin Medine'ye vardık. Herkes
onu misafir almak için çekiştiriyordu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Ben bu gece
Abdulmuttalib'in dayıları Neccar oğullarına misafir olacağım; bununla onlara
ikramda bulunacağım."
dedi. O Medine'ye girdiği an
insanlar yollara, evlerin üzerlerine çıktılar. Çocuklar, hizmetçiler: Muhammed
geldi.. Rasulullah geldi! diye ortalığı çınlatıyorlardı... Sabahlayınca
giderek emrolunduğu yere indi.
63- Bera b. Azib'den naklen
haber verdi. Şöyle demiş: Ebu Bekr es-Sıddık dedi ki:
"Rasulullah'la (s.a.v.)
birlikte Mekke'den Medine'ye doğru yola çıktığımız vakit bir çobanın yanına
uğradık. Rasulullah (s.a.v.) susamıştı. Ben kendisine bir miktar süt sağdım; ve
getirdim. Onu içti. Ben de rahatladım.
64- Bera b. Azib şöyle haber
verdi. Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye yönelince Süraka b. Malik İbni Cu'şum onu
ta-kib etti. Rasulullah ta (s.a.v.) ona beddua etti. Bunun üzerine atı onunla
birlikte battı. Süraka:
"Benim için Allah'a dua
et! Sana zarar getirmeyeceğim!" dedi. O da onun için Allah'a dua etti. Az
sonra Rasulullah (s.a.v.) susadı. Bir koyun sürüsüne rastladılar. Ebu Bekr
es-Sıddık (r.a.) dedi ki:
Ben bir tas alarak içine
Rasulullah (s.a.v.) için bir miktar süt sağdım; ve kendisine getirdim. O içti;
ben de rahat oldum.
65- Bera şöyle demiş: Ebu
Bekr es-Sıddık (r.a.) babamdan ön üç dirheme bir semer satın aldı da:
"Bera'e emret onu benim
evime götürsün" dedi. Babam:
"Hayır! Bana
Rasulullah'ın (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye nasıl çıktığını haber verinceye
kadar olmaz!" Dedi. Ebu Bekr şunları söyledi:
"Yola çıktık. O gün ve
o gece gizlendik. Öğle olunca ya-hud gün devrilince bir göz attım. Baktım ki,
bir kayadayım. Üzerinde gölgeden kalıntı var. Hemen onu düzelterek Rasulullah
(s.a.v.) için bir posteki serdim. Ve "Yat ya Rasulal-lah!" Dedim.
Sonra arayan kimse gelmiş mi diye etrafımı süzmeye gittim. Bir de baktım ki
koyun çobanı!... Kayadan ben ne yapmak istedimse o da onu istiyor.
"Sen kimin
çobanısın?" Diye sordum.
"Kureyş'ten bir
adamın" olduğunu söyledi. Onu tanıdım.
"Koyunlarında süt var
mı?" Dedim.
"Evet!" cevabını
verdi.
"Bize süt sağar
mısın?" dedim.
"Hay hay!" dedi.
Sağmasını emrettim. Bunun üzerine sürüden bir koyun yakaladı. Sonra koyunun
memesini silmesini; daha sonra ellerini tozdan silip temizlemesini emrettim.
Derken bana bir miktar süt sağdı. Yanımda ağzı bez tıkalı bir matara vardı.
Ondan sütün üstüne su döktüm; altı soğu-du. Sonra onu Rasulullah'a (s.a.v.)
getirdim. Onu uyanmış buldum. Ve:
"İç ya
Rasulallah!" Dedim. O içti; ben de rahat oldum. Sonra:
"Gitme zamanı geldi ya
Rasulallah!" Dedim; ve yola revan olduk. Süraka b. Cuş'umdan başka hiç bir
takipçi bize yetişemedi. O atının üzerinde yetişti. Ben:
"İşte takipçi bize
yetişti ya Rasulallah!" Dedim. O: "Üzülme! Allah bizimle
beraberdir." diye mukabele etti. Süraka yaklaşınca Rasulullah (s.a.v.)
ona beddua etti. Ve hemen atı karnına kadar yere battı. Süraka derhal attan atladı;
ve:
"Ya Muhammed anladım
ki, bu senin işindir. Şu halde Allah'a dua et de beni bu halden kurtarsın?
Sana yemin ediyorum arkamdakilerden seni gizleyeceğim! İşte tirkeşim! Ondan
bir ok al! Sen falan ve falan yerde benim develerimin ve çobanlarımın yanına
uğrayacaksın; onlardan hacetini al!" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Benim senin develerine
ihtiyacam yok!" dedi. Medine'ye geceleyin vardık. Herkes onu misafir almak
için çekiştiriyordu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Ben
Abdülmuttalib'in dayıları Neccar oğullarına misafir olacağım. Bununla onlara
ikramda bulunacağım!" dedi. Artık erkekler ve kadınlar evlerin üstüne
çıktı. Çocuklar ve hizmetçiler yollara dağıldı. Ya Muhammed! Ya Rasulallah! Ya
Muhammed, Ya Rasulallah!... diye haykırıyorlardı.
66- Ebu Berzete'l-Eslemi'den
naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Bir adam Ebu Bekr'e ağır
sövdü. Az daha onu öldürüyordum. Hemen Ebu Bekr beni men'etti. Ve: Bu yaptığı
Rasu-lullah'dan (s.a.v.) başka kimse için değildir dedi.
67- Ebu Berze rivayet etti,
ki bir adam Ebu Bekr'e (r.a.) ağır sövmüş. O da red cevabı vermiş. Bunun
üzerine Ebu Berze:
"Şunun boynunu vurayım
mı?" demiş. Ravi diyor ki: Ebu Bekr onu azarladı ve:
"Dikkat et bu sövgü
Rasulullah'dan (s.a.v.) başka hiç biı kimse için değildir." dedi.
68- Ebu Berze'den naklet
rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr bir adama kızdı. Ben:
"Kim o ey Rasulullah'm
halifesi?" dedim.
"Neye soruyorsun?"
dedi.
"Emredersen boynunu
vurmak için!" dedim.
"Hem de vuracak mı idin?"
dedi.
"Evet! "dedim.
"Vallahi benim
söylediğim sözün büyüklüğü onun öfkesini giderdi." Dedi ve şunu ilave
etti:
"Bu sövgü
Rasulullah'dan (s.a.v.) başka kimse için değildir."
69- Ebu Kebşete'l-Enmari'den
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Ebu Bekr es-Sıddık'ı şunu söylerken işittim:
Rasulullah (s.a.v.):
"Kim benim söylemediğim
bir şeyi benim ü/erimden uydurur veya getirdiğim bir şeyi reddederse hemen cehennemdeki
yerine hazır olsun!" buyurdular.
70- Enes b. Malik'ten: Ebu
Bekr es-Sıddık (r.a.) Enes'e mektup yazarak Rasulullah'm (s.a.v.) müslümanlara
farz kıldığı zekatın farzları bunlar olduğunu, bunları Rasulullah'a (s.a.v.)
Allah azze ve cellenin emrettiğini; müslümanlardan her kimden bu zekat usul-ü
veçhiyle istenirse vermesini; far-zedilenden fazla istenirse vermemesini
bildirmiş.
Devede yirmi beşden aşağıda
her beş devede bir koyun verilecek. Develer yirmi beşe varınca iki yaşına
basmış bir dişi yavru verilecek. Bu otuzbeşe kadar böyle gidecek. Otuzbeş de
iki yaşına basmış yavru yoksa; üçe basmış bir erkek yavru verilecek. Develer
otuzaltı olunca üçe basmış dişi bir yavru verilecek. Bu kırk beşe kadar böyle
gidecek. Kırk altıda boğa altı dördüne basmış bir deve verilecek. Bu altmışa
kadar böyle gidecek. Altmış bire varınca beş yaşına basmış dişi bir deve
verilecek. Yetmiş beşe kadar böyle gidecek. Yetmiş altıya varınca iki tane üçe
basmış dişi yavru verilecek. Doksanbire varınca iki tane boğa altı dördüne
basmış dişi deve verilecek. Yüz yirmiye kadar böyle
gidecek. Yüz yirmiden fazla
olursa her kırkta üç yaşına basmış dişi bir yavru; her ellide dört yaşına
basmış dişi biı deve bulunmadığı takdirde dördüne basmış devesi varsa ondan bu
deve kabul edilir. İmkanı varsa onunla beraber iki de koyun yahud yirmi dirhem
alınır. Zekatı dördüne basmış dişi bir deveye varan kimsede böylesi bulunmazsa,
beşine basmış dişi deve bulunduğu takdirde bu kabul edilir. Zekat memuru o
kimseye yirmi dirhem veya iki koyun döner. Zekatı dördüne basmış dişi bir
deveye ulaşan kimse böylesi-ni bulamazsa üçüne basmış dişi yavrusu varsa o
kabul edilir. Yanına da mümkünse iki koyun veya yirmi dirhem katılır. Zekatı
üç yaşına basmış dişi deveden başkası bulunmazsa o kabul edilir. Zekat memuru
e kimseye yirmi dirhem veya iki koyun dö.ner. Zekatı üç yaşına basmış dişi
yavruya ulaşan kimsede böylesi yok da sadece iki yaşına basmış dişi deve
bulunursa bu da kabul edilir. Mümkünse yanına iki koyun veya yirmi dirhem
katılır. Zekatı iki yaşına basmış dişi bir yavruya ulaşan kimsede yalnız bunun
erkeği bulunursa kabul edilir; yanına bir şey katılmaz. Bir kimsenin yalnız
dört devesi bulunursa bu miktara zekat yoktur. Meğer ki, sahibi vermek
istesin!
Koyunun zekatında ise: Kırda
otlayanları kırk olursa biı koyun verilecek. Bu yüz yirmiye kadar böyle
gidecek. Yüz-yirmiden fazla-olursa ikiyüze kadar iki koyun verilecek, îkiyüzden
bir fazla olursa üçyüze kadar üç koyun verilecek. Üçyüzden bir fazla olursa
artık her yüzde bir koyun verilecektir.
Zekatta kart, kusurlu hayvan
ve sürünün koçu alınmaz. Meğer ki zekat memuru almak isteyene!
Zekat vermekten çekinerek,
ayrı koyunlar bir yere toplanmaz; toplu olanlar da bir yerden ayrılmaz.
Karışık iki sürünün sahipleri eşit olarak verirler. Bir adamın kırda otlayan
süriisü kırktan bir koyun eksik olursa o sürüye zekat yoktur.
Meğer ki sahibi vermek
isteyene!
Gümüşde onda birin dörtte
biri verilir. Eldeki mal sadece yüzdoksan dirhem olursa ona zekat yoktur.
Meğer ki sahibi vermek istesin!
71- Bize Enes b. Malik
rivayet etti. Ona da Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) rivayet etmiş. Demiş ki:
"Biz mağaranın içinde
iken başlarımızın üzerinde müşriklerin ayaklarını gördüm. Ve: "Ya
Rasulallah! Birisi ayaklarına bakmış olsa, ayaklarının altında bizi
görecek" dedim.
"Ya Eba Bekr!
Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında zannın nedir?" buyurdu.
72- Enes'den rivayet etti,
Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) ona rivayette bulunarak şöyle demiş:
Mağarada iken Peygamber'e
(s.a.v.): Birisi ayaklarına bakmış olsa ayaklarının altında bizi muhakkak
görür! dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Ya Eba Bekr!
Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında zannın nedir?" buyurdu.
73- Hasen şöyle demiş:
Peygamber'le (s.a.v.) Ebu
Bekr mağaraya gittiler ve içine girdiler. Arkacığından bir örümcek gelerek
mağaranın kapısına ağ gerdi. Kureyş Peygamber'i (s.a.v.) aramağa geldiler.
Mağaranın kapısında örümcek ağım görünce: buraya kimse girmemiş dediler.
Peygamber (s.a.v.) ayakta namaz kılıyor; Ebu Bekr gözetliyordu. Ebu Bekr (r.a.)
Peygamber'e (s.a.v.):
"Annem babam sana feda
olsun! Bunlar senin kavmin! Seni arıyorlar. Bak vallahi! Ben kendime
ağlamıyorum. Lakin sende hoşlanmadığım bir hal görürüm korkusu ile ağlıyorum!"
dedi. Peygamber (s.a.v.) ona:
"Üzülme! Çünkü Allah
bizimle beraberdir!" buyurdular.
74- Enes şunu söyledi.
Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekr'e: "Ey Ebu Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki
kişi hakkında zannın nedir?!" buyurdu.
75- Enes b. Malik'den
rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr: şunu söyledi: "Rasulullah (s.a.v.) namaz
kılanlara vurmayı yasak etti"
76- Enes'den naklen rivayet
etti. Demiş ki: Rasulul-lah'ın (s.a.v.) vefatından sonra Ebu Bekr Ömer'e:
"Haydi Ümmü Eymen'i
ziyarete gidelim!" dedi. (diyor ki) Ona vardığımızda ağladı. Ebu Bekr ona:
"Neye ağlıyorsun?
Allah'ın katındaki, Rasulu için daha hayırlıdır!" dedi. Ümmü Eymen:
"Ben Allah'ın katındaki
Rasulu için daha hayırlı olduğunu bilmediğime değil semadan vahiy kesildi diye
ağlıyorum!" cevabını verdi. Ve onlara da ağlama heyacanı verdi. İkisi de
onunla beraber ağlamaya başladılar.
77- Enes'den, o da Ebu
Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti. Demiş ki: Rasulullah (s.a.v.):
"Ben Allah'dan başka
ilah yoktur deyinceye kadar insanlarla çarpışmaya memur oldum! Bunu söylediler
mi mallarını, canlarını benden korurlar. Meğer ki hak ederek öldürmüş olayım.
Böylelerin hesapları da Allah'a kalmıştır" buyurdular.
78- Ebu't-Tufeyl'den naklen
rivayet etti. Demiş ki: Rasulul-lah'ın (s.a.v.) kızı Patıma Ebu Bekr'e haber
göndererek:
"Sana ne oluyor ey
Rasulullah'ın halifesi! Rasulullah'a (s.a.v.) sen mi mirasçı oldun, yoksa
ailesi mi?" dedi. Ebu Bekr: "Ben Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle
buyururken işittim:
"Şüphesiz Allah
tebareke ve teala bir peygambere bir rızk verir de sojıra ruhunu kabz ederse o
rızkı ondan sonra iş başına geçene bırakır"
Ben de onun vefatından sonra
bu rızkı müslümanlara iade etmeyi uygun buldum" dedi. Patıma:
"Sen Rasulullah'dan
(s.a.v.) işittiklerinle kal!" dedi.
79- İbni Ebza'dan, o da Ebu
Bekr'den (r.a.) naklen rivayet ettiler. Şöyle demiş:
Maiz b. Malik Peygamber'e
(s.a.v.) gelerek onun huzurunda üç defa ikrarda bulundu. Ben kendisine:
dördüncü defa da huzurumda ikrar edersen seni recmeder; dedim. O dördüncü defa
da ikrar etti. Veki' demiş ki: Bunun üzerine onun hapsine emir verdi. Ve
hapsolundu. Malik ise: Bunun üzerine adam göndererek Maiz'i sordurdu.
(Sorulanlar) Biz hayırdan başka bir şey bilmiyoruz! demişler. Artık onu
rec-metti.. demiş.
.„ 80- Abdurrahman b.
Ebza'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'dan (r.a.) naklen rivayet etti, ki Peygamber
(s.a.v.) Maiz'i dört defa geri çevirmiş.
81- Ebu Rafi'den naklen
haber verdi. Şöyle demiş: İki ayak bileziği satmak için sokağa çıktım. Ailemiz
nafakaya muhtaç idi. Az sonra Ebu Bekr es-Sıddık'ı gördüm.
- Nereye gitmek istiyorsun?
dedi. Ailemiz nafakaya muhtaç oldu da şu bilezikleri çıkardım dedim.
- Ben de bir kaç dirhemle
çıktım. Onları verip iyi gümüş olmak istiyordum dedi. Ve bilezikleri bir kefeye
dirhemleri bir kefeye koydu. Bilezikleri biraz dihemlerden ağır geldi. Hemen
bir makas istedi. Ben:
"Sübhanallah! O senin
olsun!" dedim. Ebu Bekr:
"Sen bıraksan da Allah
tebareke ve teala bırakmaz. Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Altın altınla misli
misline gümüş de gümüşle misli misline satılır. Ziyade eden de edilen de
cehennemdedir"
buyururken işittim"
dedi.
82- Ebu Ümame'den, o da Ebu
Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet «tti. Şöyle demiş:
Peygamber'le (s.a.v.)
mağarada idim. Dua etti de: "Ey Allah'ım! Yaralamakla ve taunla"
dedi. Ben: "Ya Rasulallah! anladım ki sen kavminin ecellerini istedin. Bu
yaralamayı biliyoruz. Ama taun ne oluyor?" dedim. "Çıban gibi
iyileşmez bir hastalıktır. Ömrün varsa
onu görürsün" buyurdu.
83- Rafi'den, o da Ebu
Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.):
"Her kim Allah'ın
kullarına vali olur da aralarında Kur'an ile amel etmezse Allah'ın laneti onun
üzerine olsun!" buyurdular.
84- el-Misver b.
Mahrama'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti ki, kendisi ya
Rasullallah! Biz ancak Beyt-i şerifi ziyaret edelim ve onu temizleyelim diye
çıktık. Binaenaleyh bizi kim menederse onunla çarpışırız! demiş.
"Allah'ın ismi ile
yürüyün!" buyurdular.
85- Ebu Rafi'den o da Ebu
Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'ı:
"Altın altınla misli
misline, gümüş de gümüşle misli misline satılır. Ziyade eden de, ziyadeyi
isteyen de cehennemdedir" buyururken işittim. Ebu Bekr: Bu hadisi Zaid b.
Kudame, Kelbi'den rivayet etti, dedi.
86- Kays b. Ebu Hazim'den
naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr es-Sıddık'ı (r.a.) şu ayeti okurken
işittim:
"Ey iman edenler! Siz
kendinize bakın! Siz doğru yolda olunca sapık olanlar size zarar etmez"
(Maide: 5/105)
Sonra şunu söyledi: Siz bu
ayeti okuyorsunuz. Ama onu yerli yerince tatbik etmiyorsunuz. Ben Rasulullah'ı
(s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
"İnsanlar, aralarında
kötülük işlenir de onu değiştir-mezlerse cezayı Allah'ın hepsine
umumileştirmesi yakındır"
87- Kays'dan, o da Ebu
Bekr'den (r.a.), o da Peygam-ber'den (s.a.v.) naklen bunun benzerini rivayet
etti.
88- Kays b. Ebi Hazim'den
naklen rivayet ettiler. Demiş ki:
Ebu Bekr (r.a.) ayağa
kalkarak Allah'a hamdü sena etti.
Ve şunları söyledi: Ey
insanlar! Siz şu ayeti okuyorsunuz: "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın!
Siz doğru yolda olunca sapık olanlar size zarar etmez"
(Maide: 5/105)
Biz de Rasulullah'ı
(s.a.v.):
"İnsanlar kötülüğü
gördükleri vakit onu değiştir-mezlerse Allah'ın cezasını bilumum hepsine
vermesi yakındır" buyururken işittim.
Ebu Üsame demiş ki: başka
bir defa: "Ben de (Rasulullah'ı (s.a.v.) böyle buyururken işittim"
dedi.
89- Kays b. Ebi Hazim'den, o
da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Peygamber'den (s.a.v.) benzerini rivayet etti.
90- Kays b. Ebi Hazim'den
naklen haber verdi. Şöyle demiş:
Beyat etmek için Peygamber'e
(s.a.v.) geldim. Bir de ne göreyim! Rasulullah (s.a.v.) dünyadan gitmiş!
Yerinde Ebu Bekr ayakta! Güzel senada bulundu; çok dua etti ve şunları
söyledi: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Dikkatli bile olsa
nesebden sıyrılmak ve bilinmeyen bir nesebi iddia etmek Allah'a küfürdür"
buyururken işittim.
91- Kays b. Ebu Hazim'den
rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'm (s.a.v.) vefatından bir ay sonra
halifesi Ebu Bekr es-Sıddık'ın (r.a.) yanında oturuyordum. Aniden bir at
getirilip ona arzolundu. Derken ensardan bir adam kalkarak:
"Ey Rasulullah'm
halifesi! Bu atın üzerine beni bindir!" dedi. Ebu Bekr:
"Vallahi bu olamaz; onu
sana veremem. Çünkü sen malca zengin bir adamsın. Burada onu senden daha fazla
hak eden var!" dedi. Sonra ensar ona tekrar geldi. Ve atı üç defa istedi.
Ebu Bekr razı olmadı. Nihayet ensari ona
"Cimri" dedi. Ve
onu kızdırdı. Bunun üzerine Ebu Bekr ona şunu söyledi:
"Vallahi onu ata
binmeye başlamış sünnetsiz bir çocuğa vermem bence sana vermemden daha
makbuldür" dedi. Ensari de ona:
"Ben senden ve babandan
daha hayırlı bir süvariydim!" mukabelesinde bulundu. Derken Muğke b. Şu'be
kalkarak onu başından yakaladı. Sonra burnuna vurdu. Onu yere yuvarladı ve yine
birleştiler. Olan olduktan sonra aralarına girildi. Ebu Bekr kalktı ve hiddetli
olarak içeri girdi. Sonra ensar toplanarak kalktı ve hiddetli olarak içeri
girdi. Sonra ensar toplanarak Muğke b. Şu'be'yi istediler. Arkadaşlarına
yaptığının öcünü almak istiyorlardı. Bu Ebu Bekr'in (r.a.) kulağına erince
dışarı çıktı. Ve cemaat arasında "namaz toplayıcıdır" diye
seslenildi. Bu müslümanların"namaz tolayıcıdır" diye seslenilerek kıldıkları
ilk namazdır. Derken cemaat toplandı. Ebu Bekr minbere çıktı. Bu onun için
yapılmış bk şeydi. Üzerinde hutbe okurdu. İslamda ilk okunan hutbe budur. Ebu
Bekr Allah'a hamdü sena etti. Sonra şunları söyledi:
"Ey insanlar! Ben
vallahi sizin en hayırlınız değilim. Bunu bilin! Bu işe benden başkasının kafi
gelmesini dilerdim. Eğer beni Peygamberinizin (s.a.v.) sünneti ile tutarsanız
ben ona takat getkemem! Çünkü o şeytandan korunmuş idi; ve çünkü ona gökten
vahiy inerdi. Benimle bk şeytan vardır, bana gelk... İmdi ben doğru olduğum
müddetçe bana tabi' olun! Eğrilksem beni doğrultun! Yahud kızarsam dilin
tutulsun deyin! Sizin ırzlarınıza söğmüyorum; yahud derilerinizde eser
bırakmıyorum! Bazı kimseler zannediyorlar ki ben kendilerine Muğke b.
Şu'be'den öç aldıracağım! Allah'a yemin ederim ki, bk kavmin yurdlann-dan
çıkması onlara Allah'ın koruyucularından öç aldırmamdan daha yakındır."
92- Evsat Ebu Bekr
es-Sıddık'ı (r.a.), Peygamber'in (s.a.v.) vefatından bir sene sonra şöyle
derken işitmiş:
"Rasulullah (s.a.v.),
geçen sene benim durduğum şu yerde ayakta idi... Sonra Ebu Bekr ağladı. Sonra
şunları söyledi:
"Doğruluktan
ayrılmayın! Çünkü o iyilikle beraberdir. Bunların ikisi de cennettedir.
Yalandan kaçının! Çünkü o sapıklıkla beraberdir. Bunların ikisi de
cehennemdedir. Allah'dan muafa-tı dileyin! Zira imandan sonra hiç kimseye
muafattan daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinizle alakayı kesmeyin;
birbirinize sırt çevirmeyin! Birbirinize hasedlik çekmeyin! Birbirinize
düşmanlık etmeyin! Ey Allah'ın kulları, kardeş olun!"
93- Şu'be isnadı ile bunun
mislini rivayet etti. *
94- Evsat el-Becelli'den Ebu
Bekr es-Sıddık'ı Rasulul-lah'ın (s.a.v.) minberi üzerinde şunları söylerken
işittim.. Sonra gözyaşı kendisini tıkadı. Sonra tekrar: Ben Rasulul-lah'ı
(s.a.v.) dinledim., dedi; ve yine gözyaşı kendisini tıkadı. Sonra tekrar: ben
Rasulullah'ı (s.a.v.) geçen sene:
"Allah'tan afiyeti
dileyin! Zira imandan sonra hiç bir kula afiyetten daha hayırlı bir şey
verilmemiştir"
buyururuken işittim.
95- Evsaftan naklen rivayet
etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr (r.a.) hutbe okuyarak dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)
geçen sene benim durduğum şu yerde durdu... Sonra Ebu Bekr ağladı. Sonra:
"Allah'dan muafatı -yahud afiyeti dedi- isteyin! Zira imandan sonra hiç
bir kimseye afiyetten -yahud muafattan- daha faziletli bir şey verilmemiştir.
Doğruluktan ayrılmayın! Çünkü o iyilikle ba-reberdir. Bunların ikisi de
cennettedir. Yalandan kaçının! Çünkü o sapıklıkla beraberdir. Bunların ikisi
de cehennemdedir. Birbirinize hasedlik çekmeyin! Birbirinize düşmanlık
etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin. Allah azze ve cellenin size emrettiği
gibi olun" dedi.
96- Yahya b. Cebe'den o da
Ebu Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Rasulullah'dan (s.a.v.)
geçen sene yazın -ki yakın bir zamandır- işittim:
"Allah yakini ve
afiyeti dileyin!" buyurdular.
97- Mürratü't-Tayyib'den, o
da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah
(s.a.v.):
"Cennete kölesine kötü
muamele eden kimse giremez!" buyurdu. Ashab:
"Sen bize bu ümmetin
bütün ümmetlerden çok köle yetimleri olacağını haber vermemiş mi idin?"
dediler.
"Evet vermiştim. Öyle
ise onlara kendi çocuklarınıza ikram ettiğimiz gibi ikram edin! Onlara
yediğinizden yedirin!" buyurdu. Ashab:
"Bize dünyada ne fayda
verir?" diye sordular.
"Hudud bekçisi yaptığın
ve Allah yolunda üzerine binip harb ettiğin bir atla kölen sana yeter. Hele
namaz kılarsa o senin iki defa kardeşindir" buyurdular.
98- Mürratü't-Tayyib'den, o
da Ebu Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen haber verdi. Şöyle
buyurmuşlar:
"Cennete fesadçı,
şarlatan, cimri, verdiğini başa kakan, kölesine kötü muamele eden kimseler
giremez. Allah'a ve efendisine itaat etmek şartı ile cennetin kapısını ilk
vuracak ve kendisine kapı açılacak kimse köledir"
99- Mürratü'l-Hemdani'den, o
da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah
(s.a.v.)u
"Cennete kölesine kötü
muamele eden giremez, müslü-mana zarar veren veya onu aldatan mel'undur"
buyurdular.
100- Mürra'dan, o da Ebu Bekr
es-Sıddık'tan (r.a.) naklen haber verdi. Şöyle demiş Rasulullah (s.a.v.):
"Bir mü'mine zarar
veren veya hile yapan kimse mel'undur" buyurdular.
101- Mürra'dan, o da Ebu
Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti.
"Kölesine kötü muamele
eden kimse cennete giremez" buyurmuşlar.
102- Mürra'dan, o da Ebu
Bekr'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen rivayet etti.
"Kölesine kötü muamele
eden kimse cennete giremez; bir müslümana zarar veren veya onu aldatan kimse
mel'undur" buyurmuşlar.
103- Kaasim b. Muhammmed'i
babasından, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet ederken işittim. Ebu Bekr,
Rasulul-lah'la (s.a.v.) birlikte hacca çıkmış. Yanında karısı Esma' binti Umeys
de varmış. Esma' Şecera denilen yerde Muham-med b. Ebi Bekr'i doğurmuş. Ebu
Bekr de Peygamber'e (s.a.v.) gelerek bunu haber vermiş. Rasulullah (s.a.v.)
ona, .,karısına yıkanmasını, sonra hacca niyet etmesini ve herkesin yaptığını
yapmasını, ancak Beyti tavaf edemeyeceğini söylemesini emir buyurmuş.
104- Kaasim b. Muhammed'den,
o da babasından veya amcasından, o da dedesinden, o da Rasulullah'dan (s.a.v.)
naklen rivayette bulunmuş. "Allah tebareke ve teala şabanın yarı olduğu
gece alt semaya nüzul eder; ve herkesi affeder. Yalnız kalbinde düşmanlık
olanı veya Allah azze ve celleye şirk koşanı affetmez" buyurmuşlar.
105- İbni Cüreyc'den, o da
babasından naklen rivayet etti, ki ashab Peygamber'in (s.a.v.) kabri hakkında
şek edip onu nereye defn edeceklerini bilememişler. Bunun üzerine Ebu Bekr: Ben
Peygamber'i (s.a.v.): "Peygamber bulunduğu yerden kımıldatılmaz; vefat
ettiği yere defnolunur" buyururken işittim, demiş. Artık döşeğini yana
çekerek yerine kabrini kazmışlar.
106- Ukbe b. el-Haris'ten
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Peygamber'in (s.a.v.) vefatından bir kaç gece
sonra Ebu Bekr'le sokağa çıktım. Ali de yanı başında yürüyordu. Derken
çocuklarla oynayan Hasan b. Ali'nin yanına uğradı. Ve onu boynuna kaldırarak
şunu söylemeye başladı: "Babama yemin ederim Peygambere benziyor!"
"Ali'ye benzer değil!" Ali (r.a.) da gülüyordu.
107- Ukbe b. el-Haris'den
naklen rivayet etti demiş ki: Ben Ebu Bekr'i (r.a.) Hüseyn b. Ali'yi taşırken
gördüm. "Babama yemin ederim Peygamberin benzeri" "Ali'ye benzer
değil" diyor; Ali de beraberlerinde gülümsüyordu.
108- İbni Ebu Atik'ten, o da
babasından naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr şunu söyledi: "Bana
Rasulullah (s.a.v.): "Misvak ağzı temizleyici; Allah'ı razı edicidir"
buyurdu.
109- Atik'den o da
babasından, o da Aişe'den (r.a.), o da Pey-gamber'den (s.a.v.) naklen bu
hadisin benzerini rivayet etti.
110- îbni Ebu Atik'ten, o da
babasından, o da Ebu Bekr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben
Rasulul-lah'ı (s.a.v.): "Misvak ağzı temizleyici, Allah'ı razı
edicidir" buyururken işittim.
111- Ebu Bekr b. Ebi Züheyr,
Ebu Bekr es-Sıddık'tan (r.a.) rivayet etti, ki kendisi: "Ya Rasulallah! Şu
ayetten sonra salah nasıl olur? "Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi
ile ceza landırılır" (Nisa: 4/123) demiş. O da: "Allah sana rahmet
buyursun ey Ebu Bekr! Sen hasta olmuyor musun? Yorulmuyor musun? Başına hiç bela
gelmiyor mu? İşte sizin cezalandırıldığınız şey bunlardır" buyurmuşlar.
112- Ebu Bekr b. Ebi Züheyr
es-Sekafi'den rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr: Şu ayetten sonra salah nasıl
olur ya Rasulallah: "Her kim bir kötülük işlerse onun sebebi ile cezalandırılır"
dedi. Bunun üzerine: "Allah seni affetsin ya Eba Bekr! Sen hiç yorulmuyor
musun? Hasta olmuyor musun? Başına hiç bela gelmiyor mu?" dedi. Ebu Bekr:
"Hay hay geliyor!" cevabını verdi.
"İşte sizin cezalandığınız
şey bunlardır!" buyurdular.
113- Ebu Esma'dan naklen
rivayet etti. Demiş ki: Bir defa Ebu Bekr (r.a.) Rasululllah'la (s.a.v.)
beraber otururken şu ayet iniverdi.
"Her kim zerre
ağırlığında bir hayır işlerse onun mükafatını görür. Her kim de zerre ağırlığında
bir kötülük işlerse onun cezasını görür"
Bunun üzerine Ebu Bekr
sustu. Ve:
"Ya Rasulallah!
Yaptığımız kötülükler karşımıza gelecek mi?" dedi.
"Hoşlanmadığınız
şeylerden gördükleriniz yok mu! İşte sizin cezalandırıldığınız şeyler
bunlardır. Hayır ise ehli için ahirete bırakılır." buyurdular.
114- Ebu Lebid'den naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: Ezd kabilesinden Beyrah b. Esed isminde bir adam düz
bir araziden çıkıp Medine'ye hicret etti. Rasulullah (s.a.v.) daha önce vefat
etmişti. Ömer b. el-Hattab Beyrahı Medine sokaklarında dolaşırken gördü; ve
yadırgadı. "Sen kimlerdensin?" diye sordu. Beyrah: "Ben
Ummanlılardan Ezd kabilesinden bir adamım!" cevabını verdi. Bunun üzerine
Ömer onun elinden tutarak Ebu Bekr'e götürdü, ve:
"Ey Eba Bekr! Bu adam
Rasulullah'ı (s.a.v.) anarken işittiğim bir yerden Ummanlılardanmış,"
dedi. Ebu Bekr: "Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
"Ben bir yeri biliyorum ki, sahilini deniz döver. Orada araplardan bir
kabile vardır. Kendilerine benim elçim gelmiş olsa ona ne bir ok atarlar ne de
taş!" dedi.
115- Esma' binti Ebu Bekr
şöyle dedi: Babamı bir elbise içinde namaz kılarken gördüm de: "Babacığım!
Bir süre elbisen dururken bir giysi içinde mi namaz kılıyorsun?"_dedim. Şu
cevabı verdi:
"Kızcağızım! Rasulullah
(s.a.v.), benim arkamda kıl-
dığı son namazı bir giysi
içinde kılmıştı."
116- Said b. Abdirrahman b.
Yerbu'dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Rasulullah'a (s.a.v.) haccın efdalı hangisidir? diye soruldu:
"Yüksek sesle telbiye
ve kurban kanını akıtmaktır" buyurdular.
117- Abdurrahman b.
Yerbu'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
"Rasulullah'a (s.a.v.)
hangi amel daha faziletlidir?" diye soruldu. Şöyle buyurdu:
"Yüksek sesle telbiye
ve kurban kanını akıtmakır"
118- Abdurrahman b.
Yerbu'dan, o da Ebu Bekr es-Sıd-dık'tan (r.a.) naklen rivayet etti ki,
Peygamber (s.a.v.):
"Evimle minberimin
arası cennet bahçelerinden bir bağçedir. Minberim de cennet kapılarından bir
kapının üzerindedir" buyurmuş.
119- İsa b. Talha'dan, o da
Peygamber'in (s.a.v.) rükünde durduğunu gören bir zattan naklen rivayet etti.
Rükünde durarak şöyle buyurmuş:
"Ben pek ala biliyorum
ki sen zararı faydası olmayan bir taşsın!"
Sonra onu öpmüş. O zat demiş
ki: Sonra Ebu Bekr haccetti. O da Hacer-i Esved'in başında durarak: "Ben
pek ala biliyorum ki sen zararı faydası olmayan bir taşsın! Eğer Rasulullah'ı
(s.a.v.) seni öperken görmemiş olsaydım seni öpmezdim!" dedi, sonra onu
öptü. Sonra Ömer (r.a.) haccetti. O da Hacer'i Esved'in başında durarak:
"Vallahi bert pek ala biliyorum ki, sen zararı faydası olmayan bir taşsın.
Eğer Rasulullah'ı (s.a.v.) seni öperken görmeseydim; seni öpmezdim!" dedi.
Sonra pnu öptü.
120- Bize Ahmed b. Ali
rivayet etti, dedi ki: Bize hadisi Osman da rivayet etti.
121- Ebu Nusayra'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Bekr'in (r.a.) bir azadlısma rastladım.
Kendisine:
"Ebu Bekr'den bir şey
işittin mi?" diye sordum. Ebu Bekr'i şunu-söylerken işittim: Rasulullah
(s.a.v.):
"İstiğfar eden günde
yetmiş defa günahı tekrarlasa bile ısrar etmiş olmaz" buyurdu.
122- Ebu Nusayra'dan, o da
Ebu Bekr'in bir azadlısın-dan, o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti.
Demiş ki: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):
"İstiğfar eden, günde
yetmiş defa günahı tekrarlasa bile ısrar etmiş olmaz" buyururken işittim.
123- Abdullah b.
Ebi'l-Hüzeyl'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebu Bekr Rasulullah'a (s.a.v.)
boy gömleğini * sordu. O da baldır adalesini ortadan tuttu. Ebu Bekr:
"Biraz fazlalaştır ya
Rasulallah!" dedi. Bu sefer baldır adelesinin altından tuttu. Ebu Bekr
yine:
"Bize fazlalaştır ya
Rasulallah!" dedi.
"Bundan aşağı olan bir
şeyde hayır yoktur" buyurdular.
124- Kabisa b. Züeyb'den
naklen rivayet etti ki, bir nine Rasulullah'ın (s.a.v.) vefatından sonra Ebu
Bekr'e gelmiş. Ebu Bekr:
"Ben Rasulullah'ı
(s.a.v.) senin için bir hüküm verirken işitmedim," demiş. Kabisa demiştir
ki: Bunun üzerine Muğira b. Şu'be şahidlik etti. Ebu Bekr:
"Seninle beraber başka
şahidlik yapan var mı?" dedi. Muhammed b. Mesleme:
"Gerçekten Rasulullah
(s.a.v.) nineye altıda bir verdi", dedi.
125- Kabisa b. Züeyb'den
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bir nine mirasını istemek için Ebu Bekr'e
geldi. Ebu Bekr ona: "Allah'ın kitabında senin için bir şey yok; Rasulullah'ın
(s.a.v.) sünnetinde de bir şey yok! Sen git de ben halka sorayım!" dedi.
126- İbni Ebi Leyla'dan, o
da Ebu Bekr es-Sıddık'dan (r.a.) naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Peygamber (s.a.v.) bir
konakta indi. Az sonra bir kadın oğlu ile ona bir koyun gönderdi. Rasulullah
(s.a.v.) koyunu sağdı. Sonra:
"Bunu annene
götür!" dedi. Annesi sütü içti ve kandı. Sonra başka bir koyun getirdi.
Onu da sağdı ve çocuğa içirdi.
Sonra başka bir koyun
getirdi. Onu da sağdı; ve Ebu Bekr'e içirdi. Sonra başka bir koyun getirdi.
Onu da sağdı ve kendisi içti.
127- Sabit b. el-Haccac'dan,
o da Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti, ki Ebu Bekr, Rasulullah'ın
(s.a.v.) vefatından biı sene sonra şunları söylemiş: Bilmez misiniz ki geçen
sene Peygamber (s.a.v.) aranızda ayağa kalkarak şunları söylemişti:
"Gerçekten bir kula
imandan sonra afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir. Biz de Allah'dan
iman ve afiyeti cidden dileriz"
128- Ali b. Ebu Kesir'den
naklen rivayet etti, ki Ebu Beki (r.a.) Ebu Ubeydete'l-Cerrah'a: "Gel sana
beyat edeyim! Çünkü ben Rasulullah'ı (s.a.v.)
"Sen bu ümmetin
eminisin!" buyururuken işittim, demiş Ebu Ubeyde:
Yapamam! Rasulullah'ın
(s.a.v.) emir buyurduğu ve onun vefatına kadar bize imamlık edin bir adamın
önünde ben namaz mı kılacağım?" demiş.
129- Kabisa b. Züeyb' şöyle
demiş:
Bir anneanne yahud babaanne
Ebu Bekr'e (r.a.) gelerek:
"Oğlunun oğlu yahud
kızımın oğlu öldü. Haber aldığıma göre benim için Allah'ın kitabında hak
varmış!" dedi. Ebu Bekr:
"Senin için Allah'ın
kitabında hiç bir hak bilmiyorum! Ve senin hakkında Allah'ın Rasulünden bir şey
işitmedim! Ama halka soracağım!" dedi. Ve sordu. Bunun üzerine Muğire b.
Şu'be kalkarak Peygamber'in (s.a.v.) nineye altıda bir verdiğine şahidlik
etti. Ebu Bekr:
"Bunu seninle birlikte
kim gördü veya kim işitti?" diye sordu. Hemen Muhammed b. Mesleme kalkarak
şahidlik etti. Ebu Bekr de kadına altıda biri verdi.
130- Süleyman b. Amir'den
rivayet etti. Demiş ki: Ben Ebu Bekr'i (r.a.) şunu söylerken işittim:
Rasulullah (s.a.v.):
"Çık da halk arasında
her kim Allah'dan başka ilah yoktur derse cennete girecektir! Diye
seslen!"
buyurdular. Az sonra bana
Ömer (r.a.) rastladı. Ben de
ona Rasulullah'ın (s.a.v.)
sözünü haber verdim. Ömer:
"Geri dön! Çünkü ben
halkın bu söze bel bağlayacağından korkarım! dedi. Bunun üzerine Peygamber'e
(s.a.v.) dönerek olanı ona heber verdim.
"Ömer doğru
söylemiş!" buyurdular.
131- Ebu Raca'
el-Utaridi'den, o da Ebu Bekr es-Sıddık ile Ümran b. Husayn'dan naklen haber
verdi. Şöyle demişler: Rasulullah (s.a.v.):
"Bir kimse cuma günü
yıkanırsa günahları ve hataları örtbas edilir. Cumaya gitmek için yola çıktı mı
her adımda Kendisine yirmi senelik ameli yazılır. Cumayı kıldığı vakit iki yüz
senelik amelle mükafatlandırılır" buyurdular.
132- Zeyd b. Yüsey'den, o da
Ebu Bekr'den (r.a.) naklen rivayet etti, ki Peygamber (s.a.v.) onu hac
mevsiminde halka Berae suresini okumaya göndermiş. Sonra onun hakkında ne^mri
çıkarıldı ise çıkarılmış. Rasulullah da (s.a.v.) Ali'yi (r.a.) göndererek:
"Ebu Bekr'e yetiş! Ve
ondan Berae suresini alarak halka oku!" demiş. Ebu Bekr'le Ümran demişler
ki: Bunun üzerine onu Ali aldı. Ebu Bekr de döndü ve:
"Ya Rasulallah! Bana ne
oldu? Hakkımda bir şey mi indi?" dedi.
"Hayır! Ben bu sureyi
ya kendim yahud benim cinsimden bir adamın okumasını emrolundum"
buyurdular.
133- Yezid b. Ebi Süfyan'dan
naklen rivayet etti. Demiş ki Ebu Bekr es-Sıddık beni Şam'a gönderdiği vakit:
Ey Yezid! Sen akrabam seven bir adamsın. Ben ise Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Bir kimse daha
hayırlısı varken kayırmak sureti ile akrabasını bir işe tayin ederse cennetin
kokusunu duymaz" buyururken işittim, dedi.
134, Hassan b.
el-Muharik'dan naklen rivayet etti. Demiş ki: Peygamber'in (s.a.v.) vefatından
sonra Ebu Bekr minbere çıkarak: "Ey insanlar! Ben Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Allah'tan afiyeti
isteyin! Çünkü kullara afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir. Meğer ki
iman ola"
buyururken işittim, dedi.
135-
Ebu'l-Aliyete'r-Riyahi'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Bize Ebu Bekr hutbe
okudu da şunları söyledi: Rasulullah (s.a.v.):
"Evinde oturan için
namaz dört rekat; yolcu için iki rekattır. Benim doğum yerim Mekke, hicret
yerim Medine'dir. Medine'den çıktım mı Zülhuleyfe'den öteye iki rekat olarak
kılarım. Bu ona dönünceye kadar böyle devam eder" buyurdular. Bunun üzerine
Rufey'a: ,
"Ben memlekete geliyor;
iki ay kalıyorum. Namazı kısaltacak mıyım?" diye sordu.
"Evet! Orada elli yıl
otursan vatanına dönünceye kadar kısaltacaksın!" dedi.
136- Aişe'den (r.a.) naklen
haber verdi. Şöyle demiş: Peygamber (s.a.v.) ancak yattığı yere defnedildi.
Çünkü Ebu Bekr: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim:
"Şüphesiz hiç bir
peygamber ruhunun kabzedildiği yerden başkasına defnedilmemiştir" dedi.
Onun için de ruhunun kabzedildiği yere defnedildi.
137- Abdürrazzak şöyle dedi:
İbni Cüreyc'den daha güzel namaz kılan bir alim görmedim. Bunun sebebi: Ata' b.
Ebu Rabah'dan ders almış olmasıdır. Ata' b. Ebi Rebah da Abdullah b.
ez-Zübeyr'den, Abdullah b. ez-Zübeyr de Ebu Bekr'den, Ebu Bekr es-Sıddık da
Rasulullah'dan (s.a.v.) o da Cibril'den, Cibril de Allah azze ve celle'den
almıştır.
138- Vahşi b. Harb b.
Vahşi'den o da babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti, ki Ebu Bekr,
şunu söylemiş: Ben Rasulullah'ı (s.a.v.) Halid b. Velid'i zikrederek şöyle
buyururken işittim:
"Ne güzel Allah kulu!
Aşiret kardeşi! Ve Allah'ın kılıçlarından bir kılıç! Allah onu kafirlere karşı
çekti!"
139- İbni'z-Zübeyr, İbni
Said'e sövermiş. Annesi Esma' binti Ebi Bekr ona:
"Yapma yavrucuğum! Zira
babam bana Peygamber'den (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti demiş:
"O, yani deccal kızdığı
bir gadab anında çıkacaktır"
140- Bnes b. Malik'den
naklen rivayet etti. Demişler
ki: Rasulullah (s.a.v.)
vefat edince araplar dinden döndü. Bunun üzerine Ömer:
"Ey Ebu Bekr! Araplara
harp etmek mi istiyorsun?" dedi. Ebu Bekr; şu cevabı verdi: Rasulullah
(s.a.v.) ancak ve ancak:
"Ben insanlarla
Allah'dan başka ilah yoktur; deyinceye ve benim Allah'ın Rasulu olduğumu
söyleyip, namazı kılıncaya, zekatı verinceye kadar harb etmekle
emrolundum!"
buyurdular. Vallahi
Rasulullah'a (s.a.v.) varageldikleri bir oğlağı bana vermezlerse onun için
kendileri ile harb ederim!" dedi. Ömer:
"Ebu Bekr'in re'yini
görünce anladım ki hak odur" dedi.
Aşağıdakileri Müsned'e
Müellifi Ebu Ahmed El-Müfessir'den Naklen Kavisi İlave Etmiştir:
141- Seleme b. Nebit'tan, o
da babasından naklen rivayet etti. Ben Peygamber'i (s.a.v.) Arafat'ta kırmızı
bir devenin üzerinde hutbe okurken gördüm! demiş.
142- Salim'den, o da
babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Ben Peygamber'i (s.a.v.) Ebu
Bekr ve Ömer'le birlikte cenazenin önünde yürürlerken gördüm.Bunun üzerine Ali
b. el-Medini ona:
"Ey Ebu Muhammed
Ma'mer'le İbni Güreye bu hususta sana muhalefet ediyorlar," dedi. O, sus!
Bu hadisi bana Zühri rivayet etti. Bunu onun ağzından işittim. Onu: Salim'den,
o da babasından diye tekrarlayıp gösteriyordu, dedi.
143- Zeyd b. Eslem'den, o da
babasından naklen tahric etmişlerdir. Ki, Ömer b. el-Hattab Ebu Bekr'i (r.a.)
dilini çekerken görmüş de:
"Ne yapıyorsun ey
Rasulullah'm halifesi?" demiş. Ebu Bekr beni bu yollara bu sürükledi.
Rasulullah'ı (s.a.v.):
"Bedende hiç bir şey
yoktur ki, Allah'a dilin hiddetinden şikayet etmesin!" buyurdular.
Cevabını vermiş
Hitamuhu misk
olması niyazı ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder